Mülteci meselesi, Avrupa nın başını ağrıtmaya devam

ediyor. Artık Avrupa nın göbeğinde mülteci kamplarına rastlamak mümkün.

Savaştan kaçan insanların, binlerce kilometre ve bir sürü ülke kat ederek

Avrupa nın bağrına ulaşması, başlı başına b ir hadise. Ciddiyetini belki

sonraki kuşaklar ok daha iyi anlayacak. Küçük çapta bir kavimler göçü adeta.

Ortadoğu yu, İslam ülkelerini karıştırıp, kurcalayıp

duran Batı medeniyetinin, sebep olduğu hadisenin sonucunu kendi kapısında

hissetmesi ise ibretlik. Rahatı bozulan Avrupa nın apar topar bu meseleye bir

sorun arayışına girmesinden tutun Avrupa da artan yabancı karşıtlığı ve

ırkçılığa kadar hayli girift şeyler olmakta.

Eski Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, bu meseleyle

ilgili vicdani bir değerlendirme yapmış: 4 milyonluk nüfusa sahip Lübnanlılar

bir milyon Suriyeli mülteci alıyorsa, Türkiye yıllardır Suriye den gelen iki

buçuk milyon mülteciye bakıyorsa ve Avrupa 3 milyon mülteciyi barındıramazsa bu

Avrupa için bir acizliktir.

Almanya eski Cumhurbaşkanı bunu söylüyor ama AB ile

yürütülen son görüşmeler çerçevesinde bakınca Türkiye nin durumu da tartışmalı değil

mi Evet, çok ciddi sayıda bir mülteci bir anda Türkiye nin meselesine dönüştü

ve iyi kötü bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Ancak, geçtiğimiz günlerde

yapılan AB-Türkiye zirvesi, bu duruma gölge düşürüyor.

AB ile yapılan zirvenin maksadı nedir Tek bir maksat

var; o da AB yi mülteci sorunundaki müşkül halden kurtarmak. Bu uğurda AB,

Türkiye ye hem siyasi hem de maddi rüşvetler dahi teklif ediyor. Vize

serbestisinden 3 milyar eurolara ve üyelik görüşmelerinde yeni fasıllar

açılmasına kadar birçok pazarlık maddesi masada duruyor.

Bu noktada, mülteciler için 3 milyar euro daha verin

demek ve bunun yanına birtakım başka maddeler de eklemek, mültecileri pazarlık

unsuru haline getirmek olmuyor mu Bu yaklaşım başlı başına sorunlu değil mi

AB ye karşı elimizde koz olarak insan hayatını tutmak fırsatçılık olmuyor mu

Yakışır mı bu Türkiye ye

Elbette ki, bu insanların (mülteciden önce insan)

Türkiye ye yüklediği bir maliyet var. Ancak, bu maliyeti, hem de AB yi müşkül

bir durumdan kurtarmak adına bir pazarlık maddesi haline getirmek, ne insani ne

de vicdani görünmüyor. Lafa gelince, IMF ye 5 milyar dolar borç veriyoruz

havası atmak nerede, 3 milyar euro için AB yle pazarlık yapmak nerede Madem o

denli bir gücün var, o zaman kalkıp da AB ye avuç açmak niye

Başbakan Davutoğlu nun, AB ile yapılan zirvenin ardından

muzaffer bir diplomat edasıyla Kayseri pazarlığı yaptık ifadesi de bu açıdan

sorunluydu. Geçtiğimiz günlerde Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ın,

Türkiye nin 3 milyar euro daha istemesine ilişkin söylediği, Mesele Kayseri

pazarlığı değildir, insani bir görevdir ifadesi ise, bir çatlak ses mi, yoksa

kırılan bir pot muydu, bilinmez. Akdoğan ın, adeta Başbakan a cevap verir

gibi söylediği, Kurnazlık, kandırmaca, Kayseri pazarlığı vesaire, bu konuların

ağırlığıyla bağdaşan ifadeler değildir sözleri ise doğru, ancak içinde

bulunduğu hükümetin eylem ve söylemleriyle de bağdaşmamaktadır.

Türkiye nin AB yle yaptığı Kayseri pazarlığı mıdır, yoksa

at pazarlığı mıdır, bilinmez. Bilinen bir şey varsa, o da insan hayatının

pazarlık maddesi olamayacağıdır.