İnsanlığın cahiliyye karanlığına gömülüp kurtarıcı bir el

beklediği bir dönemde, Allah Rasülü nün (s.a.v) dünyaya teşrifinden sonra vahiy

kaynaklı bir kurtuluş reçetesi sunması büyük bir inkılâp oldu. Yeryüzü aydınlandı,

insanlık yaşanmaya değer hayatın ne olduğunu öğrendi.

Bu yüzden müminler, Allah Rasülü nün (s.a.v) dünyaya

teşrifine çok önem verirler. O gecede, o kutlu sevgiliyi daha iyi anlamaya

gayret ederler. Hatta, halkımız arasında meşhur olmuş Süleyman Çelebi nin

Mevlid mesnevisi okunup, Doğdu ol saatte ol Sultân-ı Dîn, / Nura gark oldu

semâvât-ı zemin beytine geldiği zaman ayağa kalkılır, Efendimizin (s.a.v)

dünyaya gelişi tekbir ve salâvatlarla karşılanır.

Her sene bu muhteşem olayın Mevlid kandillerinde

hatırlanmasına ilâve olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı, 1989 dan itibaren

Miladî takvime göre Allah Rasülü nün (s.a.v) dünyaya geldiği 20 Nisan ı da

kapsayan haftayı Kutlu Doğum Haftası olarak değerlendirip programlar yapmaya

başladı. Son senelerde Diyanet, programlarını artırdı ve yaygınlaştırdı. İslâmî

gruplar, sivil kuruluşlar, hatta okullar bile bu etkinliklere sahip çıktılar.

Bunlar güzel gelişmeler. Ancak, İslâm ın her yönüyle

anlaşılıp toplum hayatımıza da yansıması için yeni çalışma ve açılımlara

ihtiyaç var. Önce MGV nin, şimdi de AGD nin çalışmaları buna yönelik.

Efendimizi (s.a.v) daha iyi anlamak için Asrı Saadet Etkinlikleri yapıyorlar.

Çünkü İslâm dini cemaat halinde yaşanıyor: Hepiniz toplu olarak Allah ın

sağlam ipi olan İslâm a sımsıkı sarılınız. (Ali İmran, 103) Bu yüzden, Allah

Rasülü (s.a.v) cahiliye toplumu karşısında Asr-ı Saadet Toplumu nu oluşturdu.

AGD nin Mekke nin Fethi, Asrı Saadet Dersleri, selâmı

yayma, şehitlerimizi anma, fetihleri yaşatma gibi etkinlikleri de İslâm ın

toplum hayatına yansıtılması amacını taşıyor.

 SAMİMİYET İHTİYACI

DİB, Kutlu Doğum Haftası nda öne çıkan konuyu Hz.

Muhammed (s.a.v), Din ve Samimiyet olarak belirledi. Samimiyet, İslâm ı yaşama

ve yayma görevini yerine getiren, her Müslümanın öncelikle sahip olması gereken

bir özelliktir. Ameller, temiz niyetle değerli olur.

Allah Rasülü (s.a.v), sahabesi ile sohbet ederken üç kere

Din nasihattir buyurdular. Sahabe, Kim için Yâ Rasülüllah sorusunu

yöneltince devam ettiler: Allah, Kitab ı, Rasülü, müminlerin yöneticileri ve

bütün müminler için. (Buharî)

Nasihat, öğüt , yol gösterme gibi anlamlara geliyor.

Muhaddisler, Hadis-i Şerif in 2. bölümünden hareketle, buradaki nasihat in

samimiyet anlamında olduğunu belirtiyorlar.

Dikkat edilirse, Hadis-i Şerif kademe kademe toplumun

tamamını kuşatmaktadır. Hadis-i Şerif i şerh eden Muhaddisler şu açıklamalarda

birleşiyorlar:

Allah a karşı samimiyet onun otoritesine kabul ile olur.

Ey iman edenler, iman edin (Nisa, 136) ayeti gereği iman ve İslâm daki

samimiyetimizi her an murakabe etmeliyiz.

Allah Rasülü ne (s.av) karşı samimiyet sünnetine uymak,

Allah tarafından övülen, O nun (s.a.v) ümmetine karşı samimiyetini karşılıksız

bırakmamaktır: Andolsun, Allah size içinizden öyle bir peygamber göndermiştir

ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere

karşı çok şefkat ve merhametlidir. (Tevbe, 128)

Müminler yöneticilerine karşı da samimi olmalıdırlar: Ey

iman edenler! Allah a itaat edin, Peygambere ve sizden olan yöneticilere de

itaat edin. (Nisa, 59) Kim yaşadığı zamanın yöneticisine biat etmeden ölürse,

sanki cahiliye ölümüyle ölmüş olur. (Müslim)

Müminler birbiri ile ilgili münasebetlerde de samimi

olmalı, yalan ve aldatmadan uzak durmalıdırlar: Bizi aldatan bizden değildir.

(Müslim)

 SAMİMİYETTEN FETHE

Samimiyette ideal örnek Allah Rasülü nün (s.a.v)

hayatıdır. Yüce Rabbimiz; vahyi, emirlerini Efendimiz e (s.a.v) emanet etmiş, O

da emaneti korumakta büyük titizlik göstermiştir. Kutlu Nebi nin (s.a.v)

insanlar arasındaki unvanı Muhammed ül Emin dir. O nun (s.a.v), O söylemişse

mutlaka doğrudur diyen sadık ve samimi bağlıları vardır.

Allah Rasülü (s.av) ve sahabelerindeki samimiyetin

zirvesi Hicret tir. Allah ın emri karşısında hiç tereddüt etmeden yurtlarını, evlerini,

aile ve akrabalarını Mekke de bırakarak Medine ye hicret etmişlerdir. Hicretten

sonra Müslümanlar izzet kazanmış, İslâm dini hızla yayılmıştır.

Müslümanlar savaşlarda müşriklere üstün gelmişler,

Hudeybiye de güçlerini kabul ettirmişlerdir. Hudeybiye, Mekke nin Fethi nin

kapısını açmış, Müslümanların kesin zaferiyle sonuçlanmıştır.

Müslümanlar savaşlarda bile samimiyetlerini ortaya

koymuşlar, esirlere ve fethettikleri yerlerdeki insanlara karşı iyi muamele

ederek gönüllerini fethetmişlerdir.

Allah Rasülü (s.a.v) Mekke nin Fethi nden sonra 20 sene

zulüm ve kötülüklerin her çeşidini yapan Mekkelileri affetmesi gönüllerin

fethi, İslâm ın yayılmasına yol açmıştır.

İngiliz tarihçi John Davenport (1832 1872) Mekkelilerin

affedilişini okuduktan sonra Secdedeki İzzet kitabını yazarak bir bölümünde

şu değerlendirmeyi yapmıştır: İşte böylesi muazzam bir olayı gördüğüm zaman

titremeye başladım. `Peki, bütün bunlardan sonra ne yapacak diye baktığım

zaman bir de gördüm ki, yine Medine ye döndü ve yine arpa ekmeği yiyerek

hasırın üzerinde yaşamaya başladı. `Bunların hepsini normal insanlar yapar, ama

bu zaferi kazandıktan sonra sade hayatına tekrar dönmek ancak bir peygamberin

ahlâkı olabilir dedim ve koşarak secdeye kapandım, Müslüman oldum. (Davam,

Necmettin Erbakan, MGV Yy. Sh. 49)

Huzur ve barışın hasretini çeken insanlığın, Allah

Rasülü nün (s.a.v) mesajını doğru anlamaya ihtiyacı var.