Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…

1980 sonrasında Turgut Özal ile borçlanma ve bankerler furyası tekrar açıldı...

1990’larda tekrar enflasyon krizi ile faizli ekonomi probleme dönüştü...

IMF çareleri ve kemer sıkma ile çözümler arandı ise de…

Sorunun köküne hiçbir zaman inilemedi.

2001 krizi ve daha sonrasında değişen iktidarlar da;

Kemal Derviş’in modelini devam ettirdiklerini açıkladılar.

Bu döneme damga vuran iki bakan oldu; “Ali Babacan” ve “Mehmet Şimşek”.

Bu bakanların müteakip süreçleri bitip Türkiye ‘kendim bir şeyler deniyorum’ diyen bakanların gelmesi döneminde ortalık karıştı.

Sermaye gelmez, döviz yerinde durdurulamaz oldu...

Enflasyon daha da artmaya devam etti...

Tarih yine tekerrür etmeye başladı...

Tekerrüre devam edecektir…

Evet…

Tarih tekerrür ediyordu…

Ama her şeye rağmen ümitsiz olmamak lazımdır.

Zira bu anlattıklarımızın yanında Türkiye’de başka şeyler de oldu; olacaktı…

Türkiye’de her şey bitti denildiğinde inanılmaz mucizeler olur.

Nitekim oluyor.

İnanıyorum ki yine olacaktır.

Geçen yazılarımızda Batı dünyasının egemenlik kurduğu iktisadi sömürü ve Türkiye üzerindeki etkilerini gücümüz yettiğince ve özetleyerek ifade etmiş olduk.

Şimdi şu “FAİZ” meselesini özetleyerek; Soner Yalçın’ın Türkiye’de yaşayıp bilmediği(!) ADİL DÜZEN çalışanlarını ve onların çalışmalarını anlatalım.

Adil Ekonomik Düzen’i ve iktisadi modelini de kısaca özetleyelim.

Bu yazı dizisini okuyanlara naçizane bir tavsiyem var. Bendeniz görevimi yapıyorum. Sizlere tebliğ ediyor ve anlatıyorum. Yetmiş küsur yaşındayım. Elli yılım Adil Düzen’i anlamaya çalışmak, anlatmak, yazmak ve Akevler İzmir-İstanbul-Yalova kooperatiflerimizde uygulamaya çalışmakla geçti. Sizlerin bunları anlaması ve anlatması gerektiğini düşünüyorum.

Bildiğimiz üzere, FAİZ tüm ilahi kaynaklarda yasaklanmıştır.

Öncesinde faizi oluşturacak bir ekonomik sistem (toplayıcılık dönemi ile ilk dönem tarım ekonomisi merhalesinde faiz) olmadığı için sonradan bizlere gelmiştir.

Peki, nedir bu faiz ve neden şiddetle karşı çıkılmıştır?

Kelime kökü olarak Kur’an’da “RİBA” ile ifade edilen sülasi kökü itibarıyla yükselti, tepe oluşması gibi artmak anlamındadır. Türkçeye “FAİZ” kelimesi ile ifade edilmektedir. “Feyz” kelimesi ise kelime olarak bereketlenen anlamındadır. Bu anlamdan bakılınca; zehirli elmayı şeker ile kaplamak gibi masum görünebilir.

Konudan azıcık sapmış olmakla beraber Türkçede buna benzer birkaç kelime gözüme çarpmıştır. “Gandi” gibi birisinin yaptıklarının yanında “İndira Gandi” denmesi, Kur’an’da sadece Allah için kullanılan “Allame” kelimesinin “Allameyi cihan olsan” ile kullanılması, “Recep” ismini birçok filmlerle “Şaban” ve “Ramazan” isimlerine yapılan diğer itibar suikastları ile eşleştirince, “Riba” kelimesinin de “Faiz” olmasının kökenine okuyucularımızın bu yazıdan sonra derinlemesine ineceğine inanıyorum.

Yazının burasını ve devamını bir bütün içinde okumanızı rica ederiz.

Faiz; (Riba)

Faizi analoji yaparak sizlere izah etmeye, tarihsel süreç içinde meydana getirdiği tahribata ve günümüzdeki krizlere nasıl sebebiyet verdiğini anlatmaya gayret edeceğiz...

(Devamı var…)