ORTADA âşikar olan büyük problemlerimiz var. Her gün
insanlığa nasıl ihanet edildiğini görüyoruz. Okuyoruz. Acı olaylar bile bizi
bir araya getirmeye yetmiyor. Eskiden böyle değildi. En büyük düşmanlar bile
ortak bir acı karşısında yeminlerini yer ve düşmanlıklarını unuturdu. Yas ilan
edilirdi eskiden. Süre dolana kadar bütün düşmanlıklar rafa kaldırılırdı. Ne
kadar mantıklı! Birbirimize yaklaşabilmek için bahane işte bunlar. Bunu
kaybettik. Tahammülsüzlüğümüz vicdanımıza galebe çaldı. Kendi elimizle kıydık
insanlığımıza. Yazık bize
Kalbimizin nasıl bir kuşatıcı olduğunu, vicdanımızın da o
kalbin süzgeci olduğunu hatırlayan var mı Dizi karakterlerine ağlamayı
keşfedeli beri kalbimizin ekran koruyucusuyla tanışmış olduk. Gözlerimden yaş
gelmesini ne kadar insan olduğumuza yorduk. Yaşların neden aktığıyla alakalıydı
aslında ihtiyacımız. Anlamadık! O kadar hızlı akmaya başladı ki dünya neye ne
kadar üzüleceğimize bile başkası karar verir oldu. Şehid haberleri 2 dakika 23 saniye,
hemen arkasından pazarcı esnafın hali, önüne gelen tezgâhı parmaklayan bir
muhabir, ardından hep keyifsiz haber verdiği için üzülen akıldan yeni kıyafet
trendleriyle sağlıklı zayıflamanın yolları! Devrelerimizin yanması normal
aslında. İstediğimizi sosyal medyada sallayabildiğimiz için kendimizi cesur
zannetmeye başladık. Cesaret isteyen şey televizyonun fişini çekmek, telefonu
sessize alıp başka bir odaya terk etmekti aslında. Bu cümleyi yazdığım için ben
bağnaz olacağım, elinden telefon düşürmeyen yarım bilgili bol kirli, fikirsiz
kimileri beni çağ dışılıkla suçlayacak. Olsun. Ziyanı yok. Kovulduğum bu
kaçıncı köy bilmiyorum. Daha önce söylemiştim değil mi Neyse. Bazen
bildiklerimiz tekrar etmekte sakınca yok. Araya bir bilgi daha sıkıştırayım o zaman.
Yeni bir bilgi öğrenmek kıymetlidir. Bildiğin bir bilgiyi hatırlamakta ondan az
olamaz. Sıkıntı yok!
Acı! Her dilde aynı anlamı ifade eder. Ederdi demeliyim
aslında. Ruhu kalmadı hiçbir şeyin. Çaldılar. Acılar artık prim yapılabilecek,
düşmanlık güdülebilecek, menfaat devşirilebilecek mefhumlar halini aldı. Acıyı
çekenin yanına çektiği acı kaldı. Herkes onunla ilgileniyor gibi göründüğünde
kendisini neden yalnız hissettiğine anlam bulmaya çalıştı. Kaybettikleri
gözünün önünde durmasaydı belki de başaracaktı. Eksik bir şey var. Anlama
vermeye çalışıyorum. Pek mümkün olmuyor. Teknoloji bizi şekillendiriyor,
eyvallah. Tek sorumlu bu olamaz. Ya da insanlığımız bundan daha anlamlı olmak
zorunda. Sıkıntı zamanın bizi getirdiği nokta değil aslında. Bizim zamana
sattığımız yanlarımızda, insan yanlarımızda, nisyan yanlarımızda Kalbimize
ihanetimizi unuttuğumuz için suçluyuz. Suçumuzu kabul etmemek ise ahmaklığımızı
daha da büyütüyor. Eski zamanın Firavunları halklarını cahilleştirirdi. Bu
sayede köleleştirebilirdi. Başına modern geldiğinde köleliğin tanımı
değişiyor mu zannediyorsunuz
Bir kalbi olduğunun farkına varmalı insan
Bir vicdanı olduğunun farkına varmalı ve o vicdanın bir
terazisi olduğunu bilmeli.
Kalbi olmayan hiçbir şeyin insana fayda sağlamayacağını
fark etmeli. Devletlerin, binaların, teknolojinin, televizyonun, akıllı
telefonun adı her neyse Kalbi yoksa kıymeti nedir Hani 3 günlüktü bu dünya.
Hani sevmeye değerdi sadece. Yalan söylemekte günahtır, biliyorsunuz değil mi
Tüm bunları okuduktan sonra eminim ki kalpsiz olduğunuzu kabul etmek
istemeyeceksiniz. Fiziki olarak var olan kalbinizi en son ne zaman
kullandığınızı hatırlıyor musunuz
Tarafgirlik yapmadan, dizilerden etkilenmeden,
menfaatinizi gözetmeden, ne derler kaygısı gütmeden, insani ve vicdani olarak
bir olayı en son ne zaman ele aldınız Duyduğuna değil gördüğüne inan derdi
eskiler. Şimdi ise nerede durduğundan emin değilsen gördüğün bile seni
kandırabiliyor. Evet, teknoloji çağı bu çağ. Evet, hayatımızı kolaylaştırdığını
iddia ediyor. Hiçbir yönlendirme olmaksızın reklamların, filmlerin, haberlerin
istediği yerde mi duruyorsun, yoksa akıl sahibi olduğun için düşünüyor, vicdan
sahibi olduğun için adaletli davranmayı hesaplıyor musun
Sessizlik mi oldu Normaldir. Kızımla markete gittiğimizde
reklamını beğendiği çikolataya gidiyor. Kendi tercihi sanıyor. Haksız diyebilir
misiniz ! (İşin burasında kendi tercihiniz olduğunu iddia ettiğiniz tercihlerde
ne kadar dışarıdan etkilendiğinizi sorgulayabilirsiniz. Hâlâ sol yanınızda atan
kalbin sizin için gözle görülmeyen büyük bir anlamı varsa tabi)
Taktım ben bu kalp işine. Vicdan meselesi aklımı
başımdan aldı. Şimdi kalkıp da bana insan yapımı kurallar ve çerçeveler
silsilesine kul olmuşlar bana bu kaidelere uymak zorunda olduğum salvolarını
atarken neden diye sorduğumda bana nasılda cahilmişim gibi baktıklarını
imkânım olsa da anlatabilsem size de keşke. Neyse uzun bu mevzu. Haftaya bu
kurallar piyasasına yakın bir bakış atalım. Önsözü olsun bu. Ne diyordum Kalp
mevzusu. Dedim ya taktım işte. Neden diye sorular uçuşurken beynimde, ameliyat
olan bir kardeşi ziyarete gittiğimiz hastanenin plazmasındaki reklamında
dönüyordu bir cümle;
Anne karnında çocuğun oluşan ilk organı kalptir
Rabbim insanı anne karnında yaratırken önce içine kalp
koyması tesadüf olamaz. Bulun kalbinizi ve barışın vicdanınızla. Bizim
teknolojik büyüklüklerden önce bu gelişmeleri insanca kullanmaya ihtiyacımız
var. Bu da sadece beynimizle yapamayacağımız bir şey. Benden söylemesi
Kalbinizin sahibine emanet olun (bu sefer ne kadar da
anlamlı oldu değil mi )
Eyvallah!!!