İçinde yaşadığımız zaman dilimi maalesef yeryüzüne İslam düşmanlarının hâkim olduğu ve oluk, oluk Müslüman kanının akıtıldığı, Salihlerin değil zalimlerin iktidar olduğu bir dönemdir. Halbuki Allah Teala yeryüzünün varisleri olarak iman ve sâlih amel sahibi kullarını tayin etmiştir. 

Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala Ümmet-i Muhammed’den önceki dönemlerde dünyaya hükmetmiş olan Süleyman (a.s.) ve Zülkarneyn’den haber vermiş, Allah Resulü de ümmetinin gelecekte bütün cihana hâkim olacağını müjdelemiştir. 

İslam’ın Medine-i Münevvere’de devlet olması ile başlayan ve yaklaşık 1200 yıl süren Müslümanların uzun bir hükümranlık dönemi vardır. Bu dönem, Müslüman olsun, gayri müslim olsun herkesin refah ve güven içerisinde yaşadığı, yeryüzüne huzur ve adaletin hâkim olduğu dönemdir. 

Tarihin hangi döneminde olursa olsun bir milletin kalbinde yerleşen iman ile o milletin yaşam tarzı birbiriyle uyumlu olursa o millet yeryüzünün varisi yani efendisi, hükümranı olur. Dünyaya o millet yön ve nizam verir. Bütün uluslar onun önünde saygıyla eğilmek zorunda kalır.

Eğer bir milletin çoğunluk fertleri dilleriyle doğruluğunu tasdik ettikleri, inandık, iman ettik dedikleri ilkeleri, uygulama alanında çiğner, cahiliye toplumlarının hayat tarzlarına özenerek İslam ile çelişen bir hayat tarzını içselleştirerek yaşamaya başlarlarsa yeryüzü hakimiyetini kaybederler, izzet ve şerefleri gider.

Bu gün Siyonistlerin egemen olduğu dünya siyaset ve ticaretini kontrol altında tutan devletlerin dünyanın hâkimiyetini ele geçirmiş olmaları onların başarılı olmalarından değil, bizim başarısız olmamızdan dolayıdır. Müslümanlar ne zaman akıllarını başlarına toplar, Allah’ın dinini adam gibi yaşamaya başlarlarsa yani aslına dönerlerse yeryüzünün varisi yine onlar olurlar. Dünyaya şekil ve nizam veren ordularımız yine Viyana kapılarına dayanır ve hatta daha ötesine ulaşır.

Müslüman halkların çekmekte olduğu çile ve ıstıraplar Yüce Allah’ın, mü’minleri denemek için -tıpkı Uhud’da olduğu gibi- yarattığı özel durumlardır. Kâfirlerin hükümranlığı muvakkat bir zaman içindir ve gaflete düşen Müslümanları uyarmak, kendine gelmelerini sağlamak amaçlıdır. Yoksa küfrün daima egemen olması söz konusu değildir. O halde dünyanın neresinde olursa olsun Firavun özentili düzenlerin muvakkat bir zaman için geldikleri ve yakın bir zamanda muhakkak yok olup gidecekleri asla unutulmamalı, ye’se/ümitsizliğe asla düşülmemelidir. Tarih boyunca tüm inananlar zorlukla sınanmış ve sabretmelerinin karşılığı olarak sonunda mutlaka Allah’ın yardımı kendilerine yetişmiştir. 

“Allah, içinizden îmanedib de güzel güzel amel (ve hareket) de bulunanlara yemîn ile va›detdi ki kendilerinden evvel gelenleri nasıl (kâfirlerin) yerine getirdi (hâkim kıldı) ise onları da yer (yüzün) de muhakkak (müşriklerin) yerine geçir (ib hükümran ede) cek, onlara kendileri için beğendiği dîni (Islâmı) muhakkak pâyidâr kılacak, onların korkularını (üzerlerinden) kaldırdıktan sonra (hallerini) kat’î bir emînliğe çevirecektir. (Tâki) onlar (bu güvenlik içinde) bana ibâdet etsinler, bana hiçbir şey’i ortak tutmasınlar. Kim bundan sonra nankörlük ederse artık onlar fasıkların ta kendileridir.” (Nur, 55)