Ortamın gerginliği elbette üzücü bir durum, fakat bunun ötesinde bu yaşananlardan günahların saçılıp savrulması, insanların birbirlerinin kusurlarını ortalığa saçması çok daha can sıkıcı. İnsanlar ellerine imkân geçirdiklerinde ölçüyü kaçırdıklarında, kendisine helâl ve meşru olmayanları meşru kılma çabasına girerse ve bunu pervasızca kullanırsa; bu, savunulacak bir durum değil.

Biz adil olmak durumundayız. Adalet tek yanlı işlemez. Kul hakkı diyoruz, bu çok önemli bir ölçü. Kul denilince sadece bundan Müslümanlar kastedilmiyor. Müslim olsun ya da olmasın bunu bütün insanlık dâhildir. Müslümanlar gözlerini Batı ya çevirdiklerinden beri Batı ruhuna bulandı. Adalet duygusu hırsa kalboldu. Hırs ve tamah sınır tanımaz. Çünkü haram olgusu ölçüsü kaçınca insanın gözü görmüyor. Müslümanların davranışları tuhaflıklar içerir böylesi bir durumda. Haram olan edinimlerle hayır işlemenin, bu olanakları kullanarak zorlu ibadetleri yapmanın asla bir izahı olmaz. Gücün olanaklarını kullanarak zorbalığa dönüştürmek zulümdür ve haramdır.

Bu kadar gerilimle kirlerin ortalığı kasıp kavurduğu bir ortamda bizim taraf olmamız asla beklenmemelidir. Müslümanların genelini ilgilendiren ve Müslümanlara mal edilen bu durumların izahı olası değil. Öyle olmadığı gibi Müslümanların bu günahlara ortak edilmesi ve töhmet altında bırakılması da büyük bir vebal.

Bazı durumları diğerleriyle karıştırmamalı. Emperyalizm oyununu büyük oynuyor. Emperyalizmin oyununa katkı sağlayacak olumsuz davranışların hiçbiri kabul edilemez. Fırsat verilince bunu kullanılır elbette. Müslümanları lekeleyecek, gölge altında tutacak durumlar bu gibi durumların Müslümanlar adına yapılıyor olmasıdır bizi üzen. Yanlışların, günahların, adaletsizliklerin, zulümlerin asla tevili ve izahı olamaz. Böyle davranışta bulunmak sadece kişinin veya bunları yapanların kendilerini haklı gösterme çabası olur.

Batı güdümündeki Müslümanlar kendi iradeleriyle yaşamıyorlar. Onların belirlediği sınırlar içindedirler. Kendilerine uygun olduğu kadarını hoş görürler. Müslümanların yanlış yapması, günah işlemesi onları mutlu eder.

Yönetim erkinde bulunanlar, varsa bu kusurlar ve zulümler bunların üzerine gitmek ve onları yok etmekle yükümlüdürler. Bu anlamda Hz. Ömer in kusur işleyen oğluna karşı olan davranışını örnek almak gerekir. Alkol alan ve sarhoş olan oğlunu kendisi bizzat elleriyle kırbaçlıyor, bundan ötürü de bir süre sonra ölüyor. Bunu göze alabilen bir Müslüman yönetici ancak adalet sağlayabilir. Bunları basite indirgemek de gene büyük bir vebaldir. Madem Müslüman ız, İslâm ın ölçülerini kullanıyoruz onun adına töhmet altında tutulduğumuzu varsayıyoruz, o zaman adalet kılıcını keskin tutmamız gerekir. Gene Hz. Ömer in bir anekdotunu aktaralım. Bir Kureyşli ile bir Yahudi bir anlaşmazlık sonucu Hz. Peygambere gelirler. Efendimiz tarafları dinledikten sonra hükmünü Yahudi den yana kullanır. Kureyşli bundan memnun olmaz. Yahudi yi alıp Hz. Ömer e gider. Amacı kendisini haklı çıkarmak. Hz. Ömer tarafları dinler. Sevgili Efendimize gittiklerini, Kureyşlinin verilen kararı beğenmediğini de öğrenir. Orada onları oyalar içer girer kılıcını alıp gelir Kureyşlinin kellesini uçurur. Peygamberin verdiği hükmü kabul etmeyen birini böyle cezalandırır. Yaşanmakta olan bu olumsuzluklarda taraf değiliz ve olamayız. Müslümanların geleceği için istikametimizi sağlam tutarız, yılmadan ve usanmadan yolumuza devam ederiz. Kimsenin günahının örtülmesi için bir çaba içinde olamayız, günahlarını da deşmeyiz. Bu bataklıktan uzak dururuz. Müslümanların geleceği için bu önemli. Çıkarlarımızı sağlamak için ne egemenlerin ne de yanlış yolda olanların yanında oluruz. Milletimize acı çektirmiş olanlarla asla aynı ortama ve işbirliği içinde de olmayız. Hakikat neyse ona bakarız. Müslümanların alnına kara çalanlarla asla bir işimiz olmaz. Hele hele haçlılarla, Siyonistlerle, Batı nın karanlıklarıyla asla aynı yol üzerinde olmayız. Yolumuz ve istikametimiz bellidir bizim.