Temmuz da baharı yaşamak da değil.
Yaz sıcağında kapıyı açıp ayrı bir zamana geçmek Ramazan.
Herkesin çok iyi bildiği o cennette fazla şaşırmadan yol
almak.
Bahçesine gece lambaları alan orta yaşlı bir adamın
yüzünde gezinen bu cennetin huzur rengi idi.
Arkadaşına o bildik sükûn akortlu sesi ile anlatmakta
sahurun ruhları saran musıkisini asma çardağında dinlediğini.
Mutluluktan sarhoş olduğunu.
Genç anne çocuğu için yemek hazırlarken artık
zorlanmadığını, o sıcakta ocak başında pişerken birazda kendi nazlarının
bitişinedir şaşkınlığı.
Hayatındaki o çok önemli kişiyle ilk Ramazan da.
Belki daha uzun saatler uykusuzdur.
Ama değer mi değer, demekte.
Artık anneliğin albenisini kuşanarak o minik insana oruç
şiirleri fısıldamaktadır.
Çocuk için de bu ilk cennetin anahtarları, anne babasının
mutlu yüzündedir.
İşten yorgun, susuz ve aç gelse de babası, sanki dünyanın
en güzel manzarası biraz sonra ayaklarının altına serilecekmiş gibi o start
saatini, ezanı beklemektedir.
Yaşlı bir dedenin camideki mukabelede, dizleri üzerindeki
sabrına takılıyorum en çok.
Kemikleri kırılacakmış gibi zayıf, elleri buruşmuş,
gözlerine perde gelmiş.
Ama dinlediği o, dünyanın en nefis musikisi ile
kendisinden geçmiş.
Eski İmaret Camii nin taşlarına sinmiş Kur an kokusunu
koklayan hafız çocuklar.
Bu sıcakta ve bu yaşta.
Daha pek minikler diye dalıp gitmekteyiz.
Ya da şadırvandaki aynaya bakıp bıyıklarını tarayacağı o
ilk delikanlılık çağında.
Bir yaban için belki de uğultu olan o hıfz sesinde,
cennetini bulmuşluğun sevincindedir delikanlı.
Ah o ahenk.
Molla Zeyrek Camii nin onarım kargaşasında bile taşlara
sinen tevazu.
Eski ahşap bir evin cumbaları önüne sıralanmış sakız
sardunyalarında okunan mutluluk.
Ben sizleri çocukluğumun eski Ramazanlarından anımsıyorum
beyaz elbiseli mor küpe çiçekleri.
Yaşlandıkça feminenleşen eski zaman beyefendilerinden
kalan bir karede.
Sırtında entarisi ile çiçeklerini sulayan o adam, ne
zaman çıkıp gitti şehir fotoğraflarımdan.
Selahaddin Karakaşlı İlkokulu nun hademe dairesinde
dünyanın en aydınlık yüzünü taşıyan koyu esmer renkli Seher Hanım teyze de o
çiçeklerden yetiştirirdi.
Aynalardan bize gülümseyen, gidip dönmeyen annelerimizin
yaşlı yüzleridir artık.
Kendi suretlerimizin yerlerine yerleşen.
Ramazana tutundu Nuray.
Canı gibi sevdiği anneciği Selver Yengemi kaybettiğinde.
Simasına yerleşmeye başlayan dünya güzeli annesinin resmi
idi biraz da.
Artık sevdiklerimizi çocuklarında yaşayacağız dercesine.
Anne yitimi ile acıdan kahrolurken , şu mukabeleler de
olmasa demekte.
Sanki rahmet sağanağına tutuluyorum, biraz ferahlıyorum
ve o duaların esenliği ile ayakta durabiliyorum .
Evladı, ailesi ile buluşturacak o hayal.
Yarınlardaki cennet.
Oysa çok da uzaklarda değildir o en güzel ülke.
Hemen yanı başımızdadır.
Bahçesine ışık alan adamın ya da titrek elleri ile
çorbasını karıştıran kadının o cennete çoktan yerleştiğini.
Hafız çocuklarınsa, en ayrıcalıklı köşesinden yer beğenin
diye buyur edildiğini görebilen göz, görmekte.