Bir kez daha AB ile ilgili olarak kurulan temelsiz ve

gereksiz hayaller suya düştü. Bir kez daha AB, Türkiye ye kapıda bekle mesajı

verdi. Bu mesaj aslında bekle ama içeri alacağımın garantisi yok demesinin

örtülü hali de denebilir.

Mart ayında AB ile Türkiye arasında gerçekleştirilen ve

iktidar medyası tarafından vize bayramı olarak halka takdim edilen zirve,

Avrupa nın yüz yüze olduğu mülteci sorununa bir çözüm getirmek üzerineydi. Daha

öz olarak söylenirse, AB yi mülteci sorunu ndan kurtarması için Türkiye yle

masaya oturulmasıydı.

Bu zirvede, AB, Türkiye nin önüne geri kabul anlaşmasını

koyarken, AKP hükümeti de fırsattan istifade diyerek 3 milyar avro+vize

muafiyeti istemiyle masaya oturdu. O günlerde de söylemiştik, bugün de

hatırlatmak gerek; geri kabul anlaşmasıyla Avrupa nın başındaki mültecilerin

alınmasına karşılık vize muafiyeti gibi bir isteği ileri sürmek fırsatçılıktan

farklı değildi. Elbette ki, milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapmak hem zor,

hem külfetli bir şeydir. Ancak ne olursa olsun, Avrupa nın başından atmak

için uğruna bizle masaya oturduğu insanlar (mülteciden önce insan) karşılığında

bir pazarlık masasına oturmanın da ahlaki açıdan sorunlu olduğu aşikardır.

Gelin görün ki, AB, her zamanki gibi Türkiye ye kapıda

bekle mesajını yineledi. Ne tamamen bağı koparıyorlar ne de belli bir

mesafeden yakına gelmeye izin veriyorlar. Türkiye ye olan tutumları ve

oluşturdukları Birlik in ne menem bir zihniyette (adını koyalım ister dini

ister kültürel ama Hıristiyan kulübü neticede. Tarihten gelen bir mirasın

tevarüs etmesi yani) olduğu aşikarken, AB ye üyelik ısrarındaki yanlış hala

sürüyor maalesef.

AB, Türkiye ile vize görüşmelerini tüm kriterler yerine

getirilene kadar askıya aldı. Türkiye, vizeler kalkacak coşkusuyla harekete

geçmiş ve 72 kriterle ilgili çalışmaya başlamıştı. Anlaşılıyor ki, AB bunu

yeterli görmüyor. Belki de, Türkiye bu 72 kriteri yerine getirmiş olsaydı bile

bir başka gerekçe bulacaktı belki de. Siyasi iktidara sormak gerek şimdi; her

yerine getirilen kriter yenilerini doğururken ve AB, Türkiye ye karşı olan

çekincesini her şartta ve durumda açık ediyorken, yeni verilen ev ödevlerini

de yapacak mısınız

Gerçi, devletin zirvesi bir gün AB ye had bildirip bir

gün AB Günü nedeniyle sıcak mesajlar yayınlarken, siyasi iktidarın AB

kapısında beklemekten kolay kolay vazgeçeceğini beklemek de hata olacaktır.

Malum, bu siyasi iktidar, 2004 senesinde AB ile tam üyelik görüşmelerinin

başlamasını Ankara nın Kızılay Meydanı nda gündüz vakti atılan havai

fişeklerle kutlamış bir zihne sahiptir. Ayrıca, hem 50 yıldan beri bizi

bekletiyorsunuz derken, hem de uğruna Bakanlık kuracak kadar bir AB ideali

sahibidir!

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ın, Türkiye, Avrupa

Birliği üyeliğini önemsiyor ama koşu bandında koşmak gibi... Koşuyorsun,

koşuyorsun, bir yere vardığımız yok, hep koşmak bize düşüyor. Böyle bir ilişki

olabilir mi sözleri ise meselenin ardındaki bilinci ve zihin yapısını da

özetleyen güzel bir örnek kesinlikle.

Burada iktidar medyasına da bir parantez açmak gerek.

Gerçi bir parantezi bu medyaya ayırmak da bir çeşit israf olacaktır. Onlar, her

zamanki gibi AB ile ilgili ne olsa AB bayramı , vize bayramı vs gibi bir

körlükle kitleleri oyalama işlerini yapmaktadırlar.

Son olarak, siyasi iktidarın bir mensubunun tuhaf bir

ifadesiyle bitirelim. AKP li Anayasa Profesörü Burhan Kuzu nun, Avrupa

Parlamentosu, yarın Türk vatandaşlarına Avrupa yolunu vizesiz açacak raporu

görüşecek. Yanlış bir karar verirse mültecileri göndeririz! şeklindeki ifadesi

için ancak Keşke çaresiz insanlara olan bakışlarını bir pazarlık metaı

seviyesine indirgediklerini bu kadar belli etmeselerdi denebilir. Bu kadar da

insafsız olunmamalı!