Sağlıklı bir ortamda değiliz. İnsan ilişkileri

davranışları sanki başkalarınca düzenleniyor. İnsanların birbirlerine bakışları

kaos ortamının etkisinde. Birbirine güven azalıyor. Tepedekiler birbirleriyle

kavga ederlerken sanki alttakilerin de aynı olması arzulanıyor. Bu arzu da

karşılık buluyor.

Aynı geleneklerden düşünceden gelen insanlar ve hatta

aileler bölük pörçük. Hemen herkes kılıçlarını çekiyor birbirlerine

doğrultuyor. Sağlıklı bir ortamdan söz edilemez.

Toplumun önünde yer alanlar insanların kendilerinden

nefret etmesini değil sevmesini sağlayacak bir dil ile olması en sağlıklı yol

ve yöntem.

Kısa bakışlı ve ömürlü tutumlar günü için belki

geçerlidir. Fakat hayat bulunulan andan ibaret değil. Çünkü insan ilişkileri ve

sağlıklı oluşumunun sağlıklı gelişebilmesi uzun zaman gerektirir. İnsan gönlünü

almak, fethetmek, sevmek ve bağlanmak uzun zaman gerektirir. Fakat yıkımlar

anlıktır. İnsan kalbi insanın ruh merkezi. Onun yıkımı kadar ağır bir durum

olmasa gerek. Kırılan kalbin onarımı öyle kolay olmuyor.

Siyasal gerilimler, ipin ucunu kaçırtıyor. İnsanların bir

daha birbirlerine bakmayacak kadar ağır durum oluşturuyor. Bu salt

tepedekilerle sınırlı kalsa iyi. Ne yazık ki kalmıyor.

Siyasal ayrışmalar ve bölünmeler nefrete dönüşüyor.

Bir Müslüman a düşen şey insan gönlünü almak, fethetmek.

Sevgiyle karşılamak. Yunus Emre nin bakışıyla hayata bakmak: Yaratılanı hoş

görmek yaratandan ötürü ilkesine bağlanmak. Hayatın sağlıklı yanı da budur.

İnsan, tasavvuftaki ilkleri de kendine ölçü almalı, alabilir

ya da. İnsanın eline, beline ve diline sahip olması çok sorunu giderir.

Burada asıl üzerinde durduğumuz dil. Dil insanın başının

belâsı. Çünkü dile sahip olunmadıkça sağlıklı bir ortam sağlanamaz.

Medeniyetimizde şiir dilin en üst hâli. Sözün süzülmesi,

fazlalıklardan, kabalıklardan, çirkinliklerden arındırılması. Şiir bağırma ve

insanı azarlama aracı değil. Gönül ve ruhun fethidir. İnsan üzerinde en etkili

olanıdır. Siyasal dil bağırma ve azara dönüşünce oradaki şiir de insanın başına

vurulan demir tokmaklar gibidir.

Gönül yıkıcı diller her zaman için nefret uyandırır.

Nefretler düşmanlığa dönüşür. Bu salt kendisiyle sınırlı kalmaz, rakiplerini de

kendine benzetir.

Bugünün olumsuz davranışları bugünle sınırlı kalmaz.

Bugünden yarına doğru sarkar. Uçurumları derinleştirir. Kamplar, mahalleler,

kesimler birbirlerine cephe kurarlar, kendilerini korumaya alırlar. Nefret

oluşturmak büyük bir vebal ve sorumluluk.

İnsan çıkarı kendisini bağlar. Eğer salt kendi çıkarını

düşünür savaşını da bunun üzerinde sürdürürse zamanla firavunlaşır. Dünya mal

ve tamahı insanı baştan çıkartır. Günümüz tüketim furyası zaten baş döndürücü.

İnsanın kendi sınırlarını zorlayarak başkalarının hakkını gaspa götürür. Çünkü

alın teri emeği değerlidir. Bunun hakkıyla korunması gerekmektedir.

İnsanlık büyülü bir dünyanın tuzağında. Bunda da reklâm

diliyle, görselliklerle, büyüleyici kareler ve dillerle insanlar etki altına

alınıyorlar. Erdemi olmayan siyasal dil bir milletin başına belâ olur. Bu,

zamanla kalıcı etkiler bırakır. Onu ortadan kaldırmak gidermek zaman alır.

Belki de alınamaz. İnsan en değerli varlık. Bu varlığın hakkını korumak

sorumluluğu herkese düşer. Bunu dil ve hâl ile gerçekleştirebiliriz ancak.