Hangi yetkili hangi demeci hangi açıklamayı yaparsa

yapsın beş yıldır Suriye iç savaşı sürüyor. İç savaşın başlangıcıyla gelinen

nokta arasında dağlar kadar fark var. Başlangıçtaki silahlı kalkışımla

hâlihazırdaki silahların patlaması arasında hem niyet, hem zaman, hem mekân ve

hem de toplumsal yapı bakımından kimsenin tahmin edemeyeceği kadar farklı bir

oluş söz konusu. Gelinen noktada, Suriye de olanlar sadece bir Suriye iç savaşı

değil, bir dünya savaşının ayak seslerinin gittikçe yaklaşmasıdır. Suriye de

olanlar artık bir Suriye iç meselesi değil tüm dünyayı yakından ilgilendiren

uluslararası bir meseledir. Bu meselenin iki uçlu birbirinin tam zıddı doğrusu

var; ya Müslümanlar kazanacak kâfirler kaybedecek, ya kâfirler kazanacak Müslümanlar

kaybedecek. Hâlihazırda Müslümanlar kaybediyor. Ama işin sonuna henüz gelinmedi

ve henüz bütün gemiler denize inmiş değil. Kaldı ki daha bir de gemilerin

denize inmesinden sonra gemileri yakma var, o radde henüz niyet olarak bile

bilinç düzlemine gelmedi. Gelir mi Hiç belli olmaz. Ay dağların arkasından

çıktığında hangi güçlerin boyunun kısalacağı ve hangi inanmışların boyunun

uzayacağı o zaman görülür. Çünkü her sabah, karanlığın içinde gizlidir. Mesele

şafak atmasıdır. Şafak, Müslümanların en önemli vaktidir. Nereye mi gelmek

istiyorum

Suriye iç savaşı başladıktan sonra Türkiye, savaşın bütün

yükünü omuzlarında hissediyor. Suriyeli Müslümanların kaçıp sığındığı, dahası

sığınmak için aklına ilk getirdiği, her türlü yardım ve merhamet gördüğü, halkı

Müslüman ülke Türkiye dir. Her ne kadar devlet sistemimiz Müslümanca olmasa da

halk olarak Müslüman bir halkız. Müslüman olmanın gereği Müslümanlara sahip

çıkmaktır. Bu, Müslümanları gururlandıracak bir durum değil. Çünkü inandığımız

dinin bir gereğidir. Bir iyilik bir bağışlama değil bir görevdir. Bununla

övünülemez sadece şükredilebilir. Şükür ki Müslüman halk zulüm görmüş başka bir

Müslüman halka sahip çıkıyor.

Gelgelelim Suriye iç savaşı bitecek gibi değil ki zaten

bir iç savaş olmaktan çıkıp dünya savaşına doğru gidiyor. Dünyanın bütün

devletlerinin birbirine karşı birikmiş olan hınç enerjisi Suriye de toplanıyor.

Bu gerilimle fay hattı bir kere kırıldığı zaman dünyanın muhtemel geleceği

bambaşka olacaktır. Çarpışan varlıkların mutlaka her ikisi de zarar gördüğü

gibi savaşanlardan da her iki taraf zararlı çıkacaktır. Askerî olarak güçlü

olanlar belki az zarar görecektir ama yine de bir askeri bile ölse bir askerini

kaybetmiş olacaktır. Suriye iç savaşını körükleyen, Suriyeli Müslümanları

katleden Avrupa devletleri ne kazandı Suriyeliler Avrupa ya akın edince ne

oldu, Avrupalılar konforlu hayatlarına devam edebildiler mi Hayır. Suriyeliler

akın edince, hemen, mülteci sorununu çözelim diye bir tarafları tutuştu. Ki

daha bu günleri, iyi günleridir. Mazlumların ahı Avrupalıların anasını

belleyecektir. Doğanın doğal akışını kimse engelleyemez. Rahatsız eden mutlaka

rahatsız edilir. Suriye iç savaşını başlatanlar ABD ve Rusya yla birlikte

Avrupa devletleri değil mi

Başta, Arap Baharı kurgusuyla ABD, Suriye de iç savaş

çıkardı. ABD ile birlikte Rusya ve Avrupa devletleri iç savaşı uluslararası

savaş boyutuna getirdi. Kısacası Batı, Suriye savaşını sürdürüyor. Batılılar

hem Suriyelileri katlediyorlar hem de katledemedikleri Suriyeliler ülkelerine

akın edince rahatsız olup mülteci sorunu adı altında Türkiye yi parayla

kullanmaya çalışıyorlar. Oysa Suriye yi işgal etmeselerdi mülteci sorunu diye

bir şey olmazdı. Mülteci sorununun tek çözümü Batı nın Suriye den çekilmesidir.

Çekilmek şöyle dursun şimdi Türkiye yi de bu savaşa dâhil etmeye çalışıyorlar.

Niyet açık; tek düşmeyen kale Türkiye yi, uluslararası Suriye savaşına çekip

düşmesini sağlamak. Türkiye, düşmemek için bütün savaş hileleri de dâhil

elinden gelen her şeyi yapmalı. Türkiye yi yönetenler saldırgan politika

izlemelidir.

Ne demiş atalarımız; kavgayı ilk tokat atan kazanır!