Geçmişi ile hesaplaşmaktan hep kaçınan Türkiye’den başka, bir ülke daha var mı yeryüzünde
Olduğuna inanmıyorum!
Yaşayan insanların sürekli hafızalarıyla oynanmasına hiç tedbiri olmayan ve geçmişsiz yeni nesiller peşinde olan Türkiye’den başka, bir ülke daha var mı dünyalı ülkeler arasında
Olduğuna yine inanmıyorum.
On günlük bir “Gezi” kirimizi gösterdi bize.
Sofrasındaki Tavuk Terbiyeli
Eylemci haberleri ile iyice doyan tv kanallarındaki yorumları izlemeye çalışıyorum, tahammül sınırlarımı zorlayarak.
Çocukluğumuzun sokaktaki adam esprisiydi: Kendisine, ne haber, diye sorulduğunda, haberler bitti, yoruma başladık, diye cevap vermek… Resmi ve tek kanal TRT radyosuna mahkum bir milletin, dinlediği haberleri nasıl anlamasının da öğretildiği o günlere, o günlerde gösterilen bu tepkinin, bu karşı koyuşun, bu takmazlığın içindeki edebi ve mizahı anlamak ve o günlerde yaşayan o insanlarımızın aldığı o gönül tadını tanımak isteyen bir gençliğimiz var mı; yoksa onlara da hasret miyiz
Her kanalın yorumcularının ortak noktası şu cümlelerdir; söz, her yere yazılan küfür kelimelerine geldiğinde.
“Bu sol’un işi değildir. Sol böyle yazılar yazmaz.”
Temenninin ötesindeki iddia sahipleri, ne dinlemişlerdir “Gezi” sözcüsü partilileri, ne de biliyorlar bu ülkede geçmişte yaşanmış anları. Onların bilmez görünmeleri, olmadığı manasına gelemeyeceğine göre..
Demirel’de zam!
“Yollar yürümekle aşınmaz!” karşı cevabı ile sol’un Demirel’ce kışkırtıldığı ve o yürümeler için atılan her adımın darağaçlı günlere doğru olduğu 68’li yıllarda, bugün elinde tweet makinası olan liseli gençliğin, o yıllardaki muadillerinin ellerinde iki fotoğraf kartı vardı.
Biri yurtdışı kaynaklı müstehcen resimlerdi, ki taşınması ve bakılması/gösterilmesi gizlilikler labirentiydi. Diğeri ise, bugün sol’un işi değildir, diyenlere noter tasdikli belge niteliğindeki fotoğraflardı.
Ankara caddelerine sloganlar yazan solcu üniversite gençliği vardı o karelerde. Ellerinde yağlı boya kutuları ve fırçaları. Asfaltın üzerinde ise, “Demirel’de Zam” yazısı. Elbette ikinci satırı da vardı bu yazının. Ki o satırın ne olduğunun en küçük bir çağrışımını yaptırtmak dahi, en kırmızı renge büründürür insanın diyenin yüzünü. (Siyasi kini ve unutmama kaabiliyeti olduğu hep iddia edilen Demirel’in, 80 sonrasında gösterdiği “öksüz tavrını” anlamak ne kadar zor.)
Yazımıza konu ettiğimiz o tv yorumcularının, bu ülkenin o yıllarını yaşadığını bilmemeleri ya hafızalarının sorunudur ya da üretilmek istenilen ve başarı sağlanılan o nesillerin canlı nümuneleri olmalarındandır.
Yani onlar adına üzülmek de bize düşüyor.
Sabun olmak hayalleri midir
“Bırakalım da yürüsünler mi” demiş, hükumetin İçişleri Bakanı, TBMM’nin Genel Kurulu’nda.
CHP’liler günlerdir tekrarlayıp durdukları o kelimeyi, Meclis’in de tutanaklarına geçirtiyorlar.
“Siz diktatörsünüz!..”
Sıfatlı bir CHP’li hanım milletvekilinin iddiası ise gelinen noktanın içler acılığının ötesinde, bir CHP tarihi itirafnamesi niteliğinde.
“Bizi 1930’larda yönetseydiniz, hepimiz birer kalıp sabunduk.”
Kendi partisini böylesine gerçekci cümlelerle suçlamış mıdır bir CHP’li milletvekili
1930’larda yönetmek’e gelmeden önce sabun olma arzusunu irdeleyelim bir milletvekilinin.
“Birer kalıp sabunduk.”
Daha fazla çıkmazdık, iddiasının ne gereği vardı şimdi
Ölmek, yok edilmek değil; sabun olmak.. Ama neden Temizleme arzusu mudur, bilinç altlarındaki
Bizi sabun yapsanız dahi sizi temizleriz.
Peki, sabun olmadan nasıl tatmin ediyorlardı bu temizleme arzularını
Darağaçları ile efendim..
Sonra da “Ders verdik!” diye övünmelerini erdem saymışlardır yıllarca.
1930’larda yönetmek…
CHP’li olarak yönetmenin dışında bir alternatif biliyor mu CHP’li sözcü hanım milletvekili
1930’larda yöneteceksen, CHP’li olarak yöneteceksin. CHP’li olarak nasıl yönetildiğimizin belgesini ise koyduk sayfamıza. Tarih 26 Haziran 1937.
Yoksa, yoksa CHP sözcüsü sayın milletvekili 1930’larda biz böyle yönettik, iddiasını seslendirirken, siz olsaydınız sabun yapardınız, tahmininde mi bulunuyor
Bu belge, bu ülke tarihinin şanlı Yavuz’una karşı çıkanlara bir küçük hatırlatma olsun derken, son sözü yine CHP’lilere söyleyelim.
Diktatör söyleminin kaymağını 1960’larda dedeleriniz varken o Meclis’te, yemiştiniz.
Aklınıza bir kalıp sabun düşmüşken, gidin yıkayın, demokrasiyi “Gezi”lerde gezinmek ve ateşle oynamak olarak bilmenizi/inanmanızı..
Bizim bu demelerimiz “Ders” değildir, bir hatırlatmadır, bir kardeşlik görevidir. Bu ülkede yanyana, can cana yaşadığımızı biz biliyoruz, siz de bilin.
Mesaj Aldım, Dikmeden Yavrum Boynunu Bükmeden
Elbette, bir de bizim mesajımızı alsaydın, deme hakkımız vardır ve saklıdır. Lakin biz bir başka yerde, bir başka yerden mesaj alan bir başkasını konuşacağız. Ortak nokta: Alkolcüler ağırlıkta.
Refahyol iktidarının bir günü. Kapalı bir salon toplantısı. Taşıma seyircilerin hepsi programlanmış. Görünen yerde iki kişi ve bir orkestra var. Orkestra Avrupa’dan özel olarak getirilmiş. Dedik ya masraflar alkolcülerden.
Kürsüde o iki kişiden biri, sıfatı Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel. Karşısında oturan ise Refahyol’un Kültür Bakanı. Kendisini gençlik Lideri olarak bilir. Başkaları da mesela bu fakir, kürsüdeki adama her devirde gönül yakınlığı olan biri, olarak bilir. Lakin bu noktayı pek bilmez kürsüdeki adam. Dolayısıyla kurulmuş kalabalığın önüne atmaktan çekinmez, bakan olmasının altında kendi imzasının olmasını hiçe sayarak.
“İşte çağdaş Türkiye” diye haykırması, Avrupalı orkestranın 9. Senfoni çalmasına mıdır, yoksa salonun “yuh” sesi ile inlemesine midir, hala çözülememiştir.
Mesajı aldığından olmalı, bizim beklentimizin aksine bir kıpırdama, bir itiraz, bir orayı terketme fiili yok, sayın Bakan’da. Mesaj da ne mesajmış hani.
Bizim tarihimizde çok sık rastlanan “mesaj alma”ya küçük bir örnekti bu. Küçük ama, Mahmut Toptaş hoca’mızın bu gazetenin sayfalarında yeri gelince yazdığı Arap darbımeselinin özü ile söylersek, beyaz öküzlerimizin kurtlarca yenildiği örneklerden biri vasfını taşıyan hikayelerindendir tarihimizin. (Yavuz Selim’in kitabında, ilk onun evinde başladı, RP’nin bölünmesi görüşmeleri, cümlesi dikkatimizi çekmişti.)
Ders alan Kılıçdaroğlu ders veren kim
Gezi eylemcilerinin(Tankın yeni versiyonu) siyasi görüşlerinin olmadığı iddia ediliyor.
Kılıçdaroğlu ve ekibi günlerdir yrümelerine ragmen, siyasi görüşlerinin olduğuna ya inandıramadılar kimseyi, ya da yok sayıldı bütün CHP’liler.
Dizi Artisti/Gezi Artisti
Kartel tv’lerinin dizilerinin reyting ölçümlerinde yerlerde sürünmeye başladıklarını şaşkınlıklar gizlenmeden yazılıyor magazin sayfalarında.
Ya ne olacaktı
Kaç gündür o dizi artistlerini “Gezi” haberlerinde izleyip duran bu ülke insanları, bir de akşamları mı sokacaklardı onları evlerine
Gelecek sezonda dizilerden para kazanmak isteyen program sanayicilerinin yeni artistlere, yeni yüzlere yöneleceğini herkesin göreceğini, biz şimdi söyleyelim.
Daha çok yaşanacak bu ülkede “Cahide Sonku’nun son halleri” “Gezi”lerde gezenlerce..
Çözümcü Gazeteler
Kartel medyası Başbakan’ı saniye saniye takip ediyor. Konuştuğu her kelimeyi mercek altına alıyor.
Ne kadar geliştiklerini gösteriyor bu halleri.
Kartelin Ecevit’li yıllarını hala hatırlayan ya da unutmayan çok insan vardır bu ülkede.
Onu da adım adım takip ederler ve hergün onu yazarlardı. Bu yarışta “Milliyet” başı çekerdi.
Birgün Milliyet gazetesini ellerine alanlar, şöyle bir manşetle karşılaşmışlardı. “Ecevit’in keli göründü!” Yanında ise kel tepeli bir Ecevit resmi. Yıllardır herkesin gördüğü o keli, Milliyet ancak görmüştü.
Bu “Taksim”i Kurt Yapmaz
- Yavrum Mesut nerelerdesin Binaenaleyh benim Kemal’im nerde Geleceğinden fevkalade endişe ediyorum.
- Senin Kemal’in gelemez The şapgalı baba. Burada ağaçları bekliyor yahu.
- Hangi ağaçları bekliyor yavrum Mesut. Binaenaleyh her ağacı darağacı olarak düşünmek fevkalade yanlıştır, hatadır, günahtır.
- Sen ne anladın the Şapgalı baba. Taksim “Gezi”sinde geziyoruz yahu.
- Neyi Taksim ediyorsunuz Binaenaleyh geze geze mi taksim ediyorsunuz Ben de fevkalade payımı isterim yavrum Mesut.
- Bir şey taksim ettiğimiz yok the Şapgalı baba. Televizyonlarda görünmek için dolaşıyoruz. Bütün artistler burada yahu.
- Tankları da gördün mü yavrum Mesut Binaenaleyh nizamiye yakın mı oraya Aylardan Şubat, günlerden 28 mi Sizi fevkalade öpüyorum, kucaklıyorum, dizlerimde zıplatıyorum.
- Sen daha çok beklersin the Şapgalı baba. Mesajı alan aldı yahu.
- Kim aldı, nerde aldı, niçin aldı Binaenaleyh biz boşuna mı bekledik onca yıl telefonun başında. Amerika’dakilere fevkalade teessüf ediyorum yavrum Mesut.
Çapulcu - Parapulcu
Bir bankanın genel müdürünün ortaya çıkıp “Ben de çapulcuyum” demesine kızıyor Başbakan Erdoğan’a yakın çevreler.
Mudilerini tavuklu, eşekli çizgileriyle veznelerinde sıraya sokanların, “çapulcuyum” diyenlere yakın görünerek tavlama(!) pozisyonu almasında ne mahzur var. Paranın onlarda olduğu yazılıp çizilmiyor mu hergün.
Öyleyse...
Acıkmış Olsun
İki Cenaze
Rıza Tevfik Mısır’dayken aç kalır. Kaldığı yerin kapısına doktor oluduğunu gösteren bir levha asar ama gelen giden yok. Günün birinde bir fellah gelir ve hastası olduğunu söyler. Kalkar giderler. Rıza Tevfik hastaya bakar, ümit yok… Talihsiz hastanın yakınına, “İlaca zaman yok, sen hemen şu gıdaları al gel!” diye gönderir. Adamın getirdiği gıdaları yan odada alelacele yer. Bu arada hasta ölür. Adam, “Doktor! Getirdiklerimi sen yedin, hasta öldü.” Deyip sitem edince Rıza Tevfik, “Bunları yememiş olsaydım, evinizden iki cenaze çıkacaktı!” diyerek teskin eder.
Acil Davet
Yahya Kemal dostlardan birine rastladı:
- Bu akşam yemeği benimle yer misin
Arkadaşı çok sevindi:
- Hay hay! Çok memnun olurum.
Şair gülümsedi:
- İyi öyleyse! Bu akşam size geliyorum!..
(Edebiyatımızın güler yüzü’nden. /M. Nuri Yardım)
Birdenbire
Elçi gelir, haber gelir, nasihat gelir,
Defalarca ihtar verilir, Bir’den bize.
İtaat beklenir, kulluğumuz istenir,
Sorgu var gereken her bir tedbirden bize.
Kim ne yapar ise, kendisine yaparmış,
Durum arz edilir her vakit bizden Bir’e.
Şeytanlar çalışır, uşaklar kullanarak,
Aşısını vurmak ister nabızdan bize.
Kişinin çektiği kendi yaptıklarıdır,
Toplum olarak da, çekilen bizden bize.
Vakit varken görev yapan kullar kazanır,
Yalvarma imkanı yoktur kabirden Bir’e.
Kurak kavurur, sel götürür, deprem yıkar,
İnsan bela geldi zanneder, birdenbire!..
EKREM ŞAMA
BİZİ BÖYLE ÇİZİYORLARDI-48-
Geçtiğimiz günlerde Posta Gazetesinin haberini yazmıştık bu sayfada.50 yıl öncesinin çizgilerine bakınca en doğru tespiti yapar bu ülkenin insanları.Sol cephesinde yeni bir şey yok..