Öğretmen, kelimesinin içine üniversite hocaları da girer.

Okullar başladı. Derslere bizim gibi ölümlü insanların adıyla başlamak yerine, sevdiğimiz bütün insanları yiyecekleri, giyecekleri, içecekleri yaratanın adıyla başlayalım.

Okuttuğunuz hangi ders ise onun maddesini yaratanın Allah olduğunu hatırlatalım.

Yakında ilim adamları koparılan bir yaprağın veya çiçeğin, kırılan bir dalın çığlıklarını bize dinletirse biz şaşmayız.

Ayetler, hadisler ve bu yolda yürüyen şairler bizi hazırladılar.

Gökyüzünden yağan rahmet, yeryüzünden biten çiçekler, sebzeler, meyveler, güneş ısısı ve ışığı, hava­mızı tazeleyen rüzgârlar, hepsi Rabbimizin tabiat ayetleri.

Bunlardan hiçbirini inkâr etmiyoruz. Beğenmezlik yapmıyoruz. Çünkü yeme, içme, giyme, barınma, internette iletişim sağlama, Rabbimizin yarat­tığı bu tabiat ayetleri ile olmakta.

Bunları ve faydalarını gözle görüp elle tuttuğu­muzdan bu maddi gıdalara inanıyor ve faydalanıyoruz. Yemezsek midemiz zil çalıyor ve yiyecek istiyor.

Ruhumuzun ve toplum vücudunun gıdası ve onun etkileri elle tutulur, gözle görülür şekilde olmadığın­dan, midemizin zil çalması gibi ruhumuzun da feryadı olduğu halde hissetmediğimizden ruhunuzun gıdası olan Rabbani ayetlerden yüz çevirmeler başlıyor.

Viranelerde yaşayan baykuşun dünyada en sev­mediği yerler gül bahçeleriymiş. Karga “En güzel yavru benimki” dermiş. Karasinek, gül kokusundan ka­çarmış.

Kula kul olanlar, beynini başkalarının emirlerine çanak şeklinde hazırlayanlar, Allah’ın ayetlerinden yüz çevirirlermiş.

Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de kâfirlerin yüz çevirmelerini haber veren ayetlerin hemen ardından yeryüzü ayetlerini hatırlatır. 

Yani: mideniz için yarattığım gıdaları alıyorsunuz ama iki dünyanızı ma’mur etmek için indirdiğim ayetlerden yüz çeviriyorsunuz uyarısında bulunuyor.

Binlerce yıl sonra teknolojisinin ulaştığı bu im­kânlarla Rabbimizin binlerce yıl önce yarattığı ve ya­ratmaya devam ettiği bir buğday denesi, bir kan dam­lası yaratamadığımız gibi Allah’ın yarattığı tabiat ka­nununa eş bir kanununu tabiata ilave edemediğimiz gibi Rabbimizin bize bildirdiği kanunlarda Rabbimizden daha iyisini bilemeyeceğimizi bildirelim.

Peygamberimiz: “Neyin oldu?

Adam: “Oğlum veya kızım olacak.”

Peygamberimiz: “Kime benzeyecek?

Adam: “Annesine veya babasına benzeyecek.”

Peygamberimiz: “Öyle söyleme, nutfe ana rah­mine yerleşince, Allah, onunla Hz. Adem arasındaki bütün soy kütüğünü onda hazır bulundurur.” dedikten sonra “İnfitar” süresinin sekizinci ayetini okudu: “(O Allah) dilediği şekilde seni birleştirdi” (Taberi, Camiul beyan 30/87, Taberani, kebir hadis no: 4624)

Bu hadisi bize nakleden Mutahher b. Heysem, zayıf bir ravi imiş. Ancak aynı manayı ifade eden: “...Allah, Ademden beri bütün ırkları o ana rahmin­deki nutfede bir araya toplar” hadisinin ravilerinin hepsi sağlam adamlar. (Taberani, Kabir 19/290, hadi 644, Beyhaki, el-esma s: 387, Heysemi, Mecma’ 7/134)

Buhari’nin Sahih’inde K. Talakında (Tecrid-i Sarih tercemesi) Diyanet Yayınları 11/366’da Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği bir hadiste: Bir adam, Allah Rasulü’ne gelerek, “Ya Rasulallah, siyah bir çocuğum oldu” der.

Rasulullah: “Senin develerin var mı?”

Bedevi: “Evet var.”

 Rasulullah: “Develerinin renkleri nasıl?”

Bedevi: “Kırmızı.”

Rasulullah: “Boz renklisi de var mı?”

Bedevi: “Evet var.”

Rasulullah: “Boz renk nereden oldu?”

Bedevi: “Damar çekmiş olabilir.”

Rasulullah: “Senin oğlunda da damar çekmiş ola­bilir” dedi. (Ebu Davud, Talak bab 28, Hadis 2260, Müslim, Lian 1500)

“Ben hadis kabul etmem” diyenlerin sıkıntısı daha büyük olur. “O zaman bin sene önce Taberi, Taberani, Buhari gibi adamlar bir spermde Hz. Adem­’­den beri gelen bütün insanların özelliklerinin toplan­dığını nasıl bilecekler?” sorusuna cevap bulmaları gere­kir.

Kur’an’da geçen “sülale”, “silsile” kelimelerinin manalarına bakanlar, Araplar birbirinin benzeri hal­kalardan meydana gelen zincire de “silsile” der. Yani zincirin birinci halkası ile sonuncu halkası aynı özel­likleri taşır.

Hz. Adem’in sülâlesinden gelen en son insan da kendinden önce geçen bütün insanlığın özelliğini ta­şır.

Gen mühendisleri 26/6/2000 günü DNA (Disoksi, Ribonüleik, Asid) haritasını çıkardılar. DNA, dört ana bloktan oluşuyormuş.

Bu bloklar da üç milyar “üs”te toplanıyormuş.

DNA bloklarının dizilişi için iki yüz bin sayfalık defter veya 3 “giga” baytlık hafıza lazımmış.

Bir adam DNA dizilerini kasete okuyacak olsa dokuz buçuk senede tamamlayabilirmiş.

DNA’lar art arda dizilse dünyaya uzaklığı 150 milyon kilometre olan güneşe altı yüz defa varırmış.

DNA haritası çıkmış ama kotlarının çözümü için yüz­lerce yıl gerekirmiş.

-miş’li cümleler kurdum.

Çünkü benim saham dışındaki bilgileri ehil insanlardan aldığımdan nakledici olduğumu ifade etmek için -miş’li cümleler kurdum.

26/6/2000 günü Amerika Cumhurbaşkanı, bu buluş için, “Tanrının yaşamı yarattığı dili öğreniyo­ruz” gibi çok özel ve güzel bir cümle kullanmış. (Mil­liyet Gazetesi 27/06/2000) Çocuğun dil öğrenişi gibi Rabbimizin tabiatımıza yazdıklarının dilini öğrenmeye başladık.

Kalbimizi, beynimizi, aklımızı, dilimizi yaratan… yaratan Rabbimiz, bizi bir saniye bırakmıyor, sayısını bilmediğimiz hücrelerimize gıdasını gönderiyor.

Biz de Allah’ın huzurunda olduğumuzu hep hatırlayıp edebi elden bırakmamaya ve hiçbir kimseyi O’nun ve Rasülü’nün önüne geçirmemeye dikkat edelim.