Bismillahirrahmanirrahim

BİR kültür hazinesi özelliğindeki Mehmed Şevket Eygi de göçtü dünyadan. Hatasıyla sevabıyla 86 yıllık ömür sermayesini kullandı. Çok güzel hatıralar bıraktı. Ölülerimizi hayırla anmamızı emreden bir inancın mensubuyuz. İsterseniz merhum Eygi’nin bıraktığı “hoş sada”yı hatırlamaya çalışalım.

Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde dünyaya geldi. İçine kapanık bir çocuktu. İlk, orta ve liseyi dönemin kaliteli okullarından Galatasaray Sultanisi’nde okudu. Burada 12 yıllık “yatılı öğrencilik” hayatı var. Daha çok, öğretmen olan annesi Seher Hanım şekillendirdi onun hayatını. Okulunda zengin bir kültür birikimi edindi. Vefakârdı. Hayırla andı hep okulunu ve öğretmenlerini.

Mehmed Şevket Eygi, Ahmet Yüksel Özemre Galatasaray Sultanisi’nin en dindar öğrencileri olarak bilinir. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (Mülkiye) bitirdi. Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce, Almanca öğrendi. 3 sene Diyanet İşleri Başkanlığı’nda “mütercim” olarak çalıştı.

Gazeteciliğe ilgi duydu. 1960-1967 arası Yeni İstiklâl gazetesini çıkardı; 1966’da Bugün gazetesini. Haksızlıklar karşısında susmadı; sert muhalefet yaptı. Yanlış yapanların uykusunu kaçırdı. Rahatsız oldular ondan.

Menderes’in idamının yıldönümüydü. 19.09.1962’deki Yeni İstiklâl gazetesinin manşeti şöyleydi: “Zulümlerin en şeniî ve alçakçası kanunların gölgesinde yapılandır.” Tehdit etti zalimleri: “Hak yerini bulacak, zulüm binası âbâd olmayacaktır.”

1969’da komünizm tehdidi vardı. Eygi, 16.02.1961’deki Bugün gazetesinde dini, imanı yok etmek isteyenlere karşı, “Cihada hazır olun” çağrısı yaptı.

UYARI GÖREVİ YAPTI

Mehmed Şevket Eygi içinden çıktığı toplumu uyarma sorumluluğunu üstlendi. Bunu yapmazsa topluma ihanet etmiş olacağını söylerdi. “Bir toplumda özeleştiri yapılmazsa, orada çürüme ve kokuşma başlar” derdi.

Eygi, halkı cemaatle namaza teşvik etmek için gazeteleri aracılığıyla Sultanahmet Camii’nde 100 binlik katılımlarla toplu sabah namazlarına davet ederdi.

Dönemin yöneticileri muhalefetinden çok rahatsız oldu. Gazeteleri baskına uğradı; matbaaları dağıtıldı. Hapislere atıldı. 5 sene Ürdün, Suudi Arabistan ve Almanya’da ikamet etmek zorunda kaldı. 1974 affıyla serbest kaldı. 1976’da haftalık “Büyük Gazete”yi çıkardı. Son Havadis gazetesinde çalıştı.

Mehmed Şevket Eygi kendisini sanat, kültür ve tefekküre adadı. Bedir Yayınevi aracılığıyla ilim ve kültür hayatına hizmet etti. 1991’den itibaren 28 sene Millî Gazete’de “kesintisiz” yazdı. Yazmaya başlarken ücret almamayı, yazılarına müdahale edilmemesini şart koştu.

İnandığı gibi yazdı, doğru bildiklerini savundu. Uyarı ve iyilikleri yayma görevini vazgeçilmez gördü. “Doğru akide, sahih inanç” sahibi olmayı öne çıkardı. Kendisinin ihtiyacı olan dinde zarurî bilgileri herkesin öğrenmesini isterdi.

Mantık dersi okuyarak aklı geliştirmeyi önerirdi. Mantık ilmini, “Doğru düşünmek, doğru ile yanlışı ayırt etmek, düşünürken yanılmama ilmi” olarak görürdü. Estetik zevki gelişmişti. Türkçenin güzel ve doğru kullanılmasını ister, Osmanlıca ve yeterli tarih bilgisi öğrenmeyi öğütlerdi. Kılık kıyafet ve davranışlarda Müslüman olgunluğunun temsil edilmesini öğütlerdi.

EYGİ’YLE HATIRALARIM

Mehmed Şevket Eygi’nin 4 konuşmasını dinledim. Biri MGV Genel Merkezi’nde, diğerleri MGV Muğla ile Burdur-Bucak ve ÖĞDER’in Denizli konferanslarında. Bucak ve Denizli’deki, “Niçin Millî Gazete dışındaki yüksek tirajlı gazetelerde yazmıyorsunuz?” sorusuna, “Diğer gazetelerden yazma teklifi almadığım için” cevabını vermişti.

Eygi’nin ısrarla İslâmî hayatı yaşamaya teşvik eden yazılarını ancak Millî Gazete ve onun seçkin okuyucuları kaldırabilmişti. Bu camianın Eygi’nin anlayışıyla nüans farkının olduğu belliydi; ama onun uyarılarına ihtiyaç duyulduğu kesindi. Millî Görüşçüler hep farklılıklar içinde “birlik” olmayı savundular. Farklılıkları “zenginlik” olarak gördüler.

MGV Muğla Şube Başkanımız Ali Osman Karaca siniyle yemek getirmişti. Mehmed Şevket ağabey, tepsinin kenarlarındaki iki küçük karıncayı fark etti. Bunlara zarar vermeden hemen bahçeye götürülüp bırakılmasını istedi. Hayvanlara şefkati böylesine yüksekti.

Muğla ile Denizli-Çardak Havaalanı arasındaki 220 km’lik yolda beraber olduk. Denizli’den geçerken “birlikte yemek yemeyi” teklif ettim. “Bir şartla!” dedi: “Ücretini ben ödeyeceğim.”

Yemeğin sonuna doğru kasiyere gittim; ücretini ödemek istedim. Durumu anladı. Arkamdan geldi. “Olmaz efendim; olmaz efendim!” diyerek ısrarla yemek ücretini ödedi. Böylesine titiz bir insan!

Denizli ziyaretinde sahaf, antikacı, geleneksel el sanatları, şehrin tarihi mezarlığı gibi yerleri sordu. Ziyaretlerini yaptı; alışveriş etti. Uç Beyi Mehmet Gazi Türbesi’ndeki kitabeye “burada medfundur” yerine “meftundur” yazılmasına kızdı; “cahilâne” buldu. Her işin en güzel yapılmasını isterdi.