Edebiyatın ve matbuatın öne çıkan isimleri, eski Başbakan

Adnan Menderes’ten tahsisat istemiş. Birden bire gündeme oturan bu haberin

üstüne “alaycı” bir üslupla yorumlar ekleniyor.

Hedefte Necip Fazıl Kısakürek var. Menderes’e gözyaşlarıyla

mektup yazarak içinde bulunduğu durumu anlatmış.

Hem Necip Fazıl’ı küçümsüyorlar, hem de mektuplarındaki

“edebi” derinliği göremiyorlar.

Sanki o dönem güllük gülistanlık da, Necip Fazıl keyfinden

para istemiş… Sanki Necip Fazıl, keyfe keder talepte bulunmuş.

Mektuplarda üstüne basa basa “Büyük Doğu” için istekte

bulunduğu apaçık görülüyor.

***

Herkes bilir ki, dünyanın neresinde, hangi ülkeden olursa

olsun edebiyatla uğraşan kalem erbabı her dönem sıkıntı çekmiştir.

Hâlâ da öyle!

Hele hayatı çalkantılarla dolu olan ve “çileli” bir ömür

çeken ünlü şair Necip Fazıl ise…

Necip Fazıl’ı “tahsisat” istemekle karalamaya çalışan çok

satan gazetelerin kalem erbabına şunu sormak gerekiyor:

“Basın Teşvik Yasası”na ne dersiniz

Yalakalık yaptıkları patronların her 10 yılda bir binaları

değişik yerlere taşıyarak, “Basın Teşvik Yasası”ndan yararlandığını bilmeyen mi

var Üstelik hangi hükümet gelirse gelsin, pastadan en büyük payı, bunlar alır.

Çünkü “her devrin tahsisatçısı”dır bunlar.

***

Edebiyatın ve edebiyatçının kaderidir. Paradan ve puldan pek

anlamaz. Paradan anlayanlar ise zaten edebiyatın dışında işler yapar.

Sıkıntı ve sefalet içinde yaşayıp ama bir o kadar onurundan

taviz vermeden hayatını hitama erdiren birçok edebiyatçı var.

Yazmak aslında yokluğu, yoksulluğu kabullenmektir bir

bakıma. Çünkü yazının kaynağı bizzat kendisidir, seçtiği sıkıntılı ve çetin

yollardır, bu yüzden acıdan beslenirler.

Şartlar ne olursa olsun, üzerindeki kara bulutları bir türlü

dağıtamazlar.

***

Birinci soru:

1550’li yıllarda yazarlıkla geçinemeyip borçlanınca,

İspanyol ordusuna satın alma görevlisi olarak giren, daha sonra vergi memurluğu

yapmaya başlayan… Vergi paralarını emaneten bıraktığı banker batınca tutuklanan

ve bir yıl hapis yatan… Borçları yüzünden yeniden hapse giren… Don Kişot eseri

ile büyük sükse yapan fakat maddi hiçbir kazancı olmayan ünlü yazar kimdi

dersiniz

(Cervantes, 1547–1616)

İkinci soru:

Çiftçilik yaparak geçimini sağlayan, fakat maddi

sıkıntısının üstesinden gelemeyen… İlk şiir kitabıyla şöhreti yakalamasına

rağmen sıkıntıdan kurtulamayan ve sağlığını kaybeden ve bu yüzden genç yaşta

dünya değiştiren İskoçyalı şair kimdi dersiniz

(Robert Burns, 1759–1796)

Üçüncü soru:

Tarihi roman türünün babası sayılan, maddi durumu, yanlış

yatırımları sebebiyle hep kötü geçmiş, hayatının büyük bir bölümünü borçlarını

ödemekle geçirmiş… Sıkışan maddi durumunu düzeltmek için 1826’dan  sonra yazdığı romanları edebi açıdan başarılı

olmamakla birlikte, yine belli bir okuyucu kitlesine ulaşmış, ama borç batağı

içinde ölmüş bir yazar kimdi desem

(Walter Scott, 1771–1832)

Dördüncü soru:

1851 yılındaki darbeden sonra hayatının geri kalanını

yoksulluk içinde geçiren ünlü Fransız politikacı, yazar ve şair kimdi

(Alphonse de Lamartine, 1790–1869)

Uzatmayalım.

Şimdi de “biz”den yani kendi edebiyatçılarımızdan birer

örnek verelim:

İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’un yoksulluk içinde

yaşadığını bilmeyen yok… İstiklal Marşı için verilecek ödülü sırtında paltosu

olmadığı halde almayacak kadar sağlam bir karakter sahibi idi. Vefatında

cebinde kefen parası bile yoktu.

Süleyman Nazif, ömrünün son yıllarını maddi sıkıntı içinde

geçirdi. Zatürreden öldükten sonra, cebinden sadece 3 nikel kuruş çıkmış.

Cenaze masraflarını,  Türk Hava

Dergisi’nde yazdığı için manevi bir borçla Türk Hava Kurumu tarafından

karşılanmış.

İlk kadın romancımız sayılan Fatma Aliye Hanım’ın, ömrünün

son yıllarını ekonomik sıkıntı ve hastalıklarla mücadele ederek geçirdiğini

hatırlatmak boynumuzun borcu.

Edebiyatçı Mehmet Rauf’un askerlikle ilişiği kesildikten

sonra, edebiyat çevrelerinin de sırt çevirmesiyle tamamen işsiz kaldığını,

yazıları ile hayatını kazanmak zorunda olduğu için sıkıntılı yıllar

geçirdiğini… Sonunda hayranı olan Muazzez Hanım ile evlendikten sonra felç

geçirdiğini ve 1,5 yıl sonra Cerrahpaşa Hastanesi’nde öldüğünü bilen var mı

Hülasa;

Edebiyatçıların, emeklerinin karşılığını alamadığı için

yoksulluk çektiğini, ama geride zengin bir edebi miras bıraktıklarını

biliyoruz.

Düşünen, yazan, üreten onurlu yazar erbabının gün geldiğinde

böylesi “istihza” dolu yazılara muhatap olacaklarını kim bilebilirdi