İki hadis–3
Okuyucu sorusunda, “Vatan sevgisi imandandır” sözünün
Mevlana’nın Mesnevi’sinde de geçtiğine değinilmişti. Bundan önceki yazıda,
Mesnevi üzerinde hızlıca yaptığım taramada bu sözün “hadis” olarak
nakledildiğine rastlamadığımı yazmıştım.
Mesnevi’yi biraz daha titiz bir şekilde inceleme imkânı
bulduğum bugünlerde şunu tespit edebildim: Mevlana bu eserinde bir yerde “vatan
sevgisi” ifadesini kullanıyor. Orijinal ifade şöyle: “Hemçonîn hubbu’l-vatan
bâşed dorost / To vatan beşnâs ey hâce nohost” (Böylece vatan sevgisi doğrudur
/ Ama efendi, sen önce vatanı bir tanı)
Tâhiru’l-Mevlevî merhum bu beyti şöyle çevirmiş: “Bunun gibi
(vatanı sevmek imandandır) hadisi de doğrudur, ama efendi önce iyice vatanı
tanı!”
Gölpınarlı ise metne daha sadık kalarak şöyle tercüme etmiş:
“Böylece yurt sevgisi de doğrudur ama a ulu kişi, sen önce yurdu bir tanı.”
Görüldüğü gibi Mevlana burada sadece “vatan sevgisi”
olgusunun gerçekliğine işaret ediyor. Bir önceki yazıda da değindiğim gibi,
kişinin vatanını sevmesinde garipsenecek bir durum yok. Hatta mü’minin vatanını
sevmesi için “eşyanın tabiatındandır” desek yeridir. Bağlılık, vefa,
kadirşinaslık… bize ait olgular değil mi Elbette doğup büyüdüğümüz, acı-tatlı
anılarımızın geçtiği; aile, akrabalık, dostluk, arkadaşlık ilişkilerinin
yaşandığı yerleri sevmemizden daha tabii ne olabilir !..
Mesnevi’de konuyla ilgili olarak bulabildiğim tek yer
burası. Bunun dışında Mevlana’nın “Vatan sevgisi imandandır” sözünü, “hadis”
olduğunu tasrih ederek zikrettiği bir yer bulamadım. Mesnevi’nin herhangi bir
yerinde bu söz “hadis” olarak zikredilmediğinden olsa gerek, Prof. Dr. Ali
Yardım, Mesnevi’deki hadisleri tahriç ettiği Mesnevi Hadisleri isimli
çalışmasında bu söze hiç değinmemiş.
Okuyucu sorusunda dile getirilen ikinci rivayete gelince;
“Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım” sözünün “hadis” olarak sabit olmadığı
ilgili kaynaklarda zikredilen bir husus. Konuyla ilgili olarak daha önceki bir
okuyucu sorusuna cevaben bu hususu zikretmiştim.
Bu rivayeti anlam olarak destekleyen uzunca bir hadis
el-Hâkim ve et-Taberânî tarafından
zikredilmiştir. ez-Zehebî, Telhîsu’l-Müstedrek’te ravi Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem hakkında
“vâh” tabirini kullanır ki, ağır bir cerh ifadesidir; hakkında kullanıldığı
ravinin hadisinin terk edileceğini anlatır. Ancak ez-Zehebî, aynı raviyi Siyeru
A’lâmi’n-Nübelâ’da onu iki kardeşiyle
birlikte zikreder ve “Onlarda gevşeklik vardır” demekle yetinir. Keza
Târîhu’l-İslâm’da da aynı zat hakkında, “İmam Ahmed ve daha başkaları onun
zayıf bir ravi olduğunu söylemiştir. (…) el-Buhârî, “Ali (b. el-Medînî) onu
cidden taz’if etmiş (çok zayıf bir ravi olduğunu söylemiş) tir” demiştir. (…)
Diğer iki kardeşi (Abdullah ve Üsâme) ondan daha hayırlı ve hali iyi
kimselerdir.”
Görüldüğü gibi ez-Zehebî’nin Telhîsu’l-Müstedrek’teki
ifadeleriyle diğer iki eserindeki ifadeler arasında hayli fark bulunmaktadır.
Son naklettiğim ifadeleri, bu zatın rivayetinin büsbütün terk edilmeyeceğini
göstermektedir.
İşin bu teknik yanı bir tarafa, bu sözün manasının doğru
olduğu birçok âlim tarafından belirtilmiştir. Ezcümle Bediüzzaman merhum
–ağırlıklı olarak Sözler’de– bu husus üzerinde durmuş ve buraya alamayacağım
kadar uzun izahlarla meseleyi dermeyan etmiştir.
Ondan önce Ali el-Karî merhum da bu mesele üzerinde
durmuştur. Onun söylediklerini calib-i dikkat kılan husus, “Levlâke (Sen
olmasaydın)…” rivayetinin sabit olmadığını söyleyen bir âlim olarak, “manası
sahihtir” demesi ve daha da önemlisi,
uydurma hadisler konusunda iki ayrı eser kaleme almış bir âlim olarak ilk
yaratılan şeyin “Nur-u Muhammedî” olduğunu kesin bir dille ifade etmesi. Onun
bu hususta kaleme aldığı bir risalede söylediklerini bir sonraki yazıda
inşallah aktaracağım. Burada şunu söylemiş olalım: İlk yaratılan şeyin Nur-u
Muhammedî olduğu kabul edildiğinde “Sen olmasaydın…” rivayetinin anlamca sahih
olduğunun söylenmesi daha bir yerine oturmaktadır.
Tâhiru’l-Mevlevî
Tercüme ve Şerhi, IV, 586; Gölpınarlı Tercüme ve Şerhi, IV, 526. Bkz. Sana
Din’den Sorarlar, I, 120. el-Müstedrek, II, 615; et-Taberânî,
el-Mu’cemu’l-Evsat, VI, 313. Bkz. Telhîsu’l-Müstedrek (el-Müstedrek’le
birlikte), II, 615. Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, XV, 362. Târîhu’l-İslâm, IV, 902.
Ali el-Karî, el-Esrâru’l-Merfû’a, 288.