Küresel saadet hedefi olmayanlar zamanla, bükemediğim

bileği öperim anlayışını, zilleti, yenilgiyi ve kaybetmeyi içine sindirmiş,

hatta benimsemiş ve içselleştirmiş olur. Dünyayı fazilet ekseninde değiştirme

amacını terk edip mankurtlaştırılmaya rıza gösterenlerin düştüğü bu fitne

durum , bu içselleştirme sayesinde maalesef fıtrî durum gibi görünür.

Kimliğimize, inancımıza kadar her şeyi değiştiren ve dönüştüren bu durum, bir

iç çürümenin habercisidir ve ilmi siyaset gibi bir derdimiz olmadan çözüme

kavuşturulamaz.

İlmi siyaset, günümüz dünyasına yön veren felsefi

cereyanları, siyasi ve sosyal teorileri iyi bilen, dünyayı tanıyan ilim

adamları kadrosuna sahip olmakla mümkündür. Ancak bu sayede yeni nesilleri

ilmî, ahlakî, maddî ve manevî bakımdan donanımlı yetiştirerek küresel saadetten

bahsedebiliriz. Toplumu dinen ve ahlâken yeteri kadar eğittiğinizde,

müesseselerinizi kalpleri Allah korkusuyla ürperen insanların eline emanet

ettiğinizde, çözüm üretecek bir yapıya ancak kavuşulabilir.

Bu mücadele, bir an önce sonuca varmak gibi bir

düşünceyle acele edip zorlayıcı ve işbirlikçi yöntemlere başvurmanın

gerekmediğini yeniden ortaya koymak için de gereklidir. Böylece, ucuz

kahramanlık, hamaset ve acelecilik gibi tuzaklara düşmeden, atılan adımları

mutlaka iyi hesap ederek, sonuçların doğru öngörülmesini sağlayan bir modelle,

ne yapacağız, nasıl yapacağız, sonuçları ne olacak sorularını sorarak detaylı

bir düşünme ve projelendirme mantığının geliştirmesi de başarılmış olur.

Müslümanları yeniden tarihin birer aktörü ve öznesi yapacak olan bu mantık,

İslam ülkelerinin önemli bir avantaja sahip olmasını da sağlayacak bir dayanak

hükmündedir. Türkiye, İslam ülkeleri açısından örnek alınacaksa bu yönüyle örnek

alınmalıdır.

Görünen o ki; bizi umutlu kılacak, asırlardan beri sürüp

gelen zilleti ortadan kaldıracak, kötümser ruh hallerini silip süpürecek yeni

bir süreç başlamıştır. Bu süreç Müslümanlara, neyi kaybettiğini hatırlatmakla

kalmamış, neyi kazanacağını da unutmayacak şuuru kazandırmıştır.  Bundan sonrasında ise Müslümanlar, olanlara

sahip çıkarak olacaklara da sahip olacaktır. Çünkü yeni iklim çalışmayı

kolaylaştırıyor, zaferi müjdeliyor ve insanı yeniden kazandırıyor.

İnananları doğru müdahale imkânlarına yaklaştıran bu yeni

iklim farkına varıldığında, toplumun gerçekliğine uyan anlaşılır ve

uygulanabilir projelerle öncesine göre daha avantajlı bir konumda olan

Müslümanların, bu avantajlı konumunu zaferle taçlandırması an meselesidir. Bu

zorunluluğun gerçekleşmesi için; iyi tecrübe ve uygulamalarının korunarak

sürdürülmesine; eksikliklerinin tamamlanmasına; zulme, adaletsizliğe ve

ahlâksızlığa yol açan yanlışlarının düzeltilmesine zemin hazırlayan bu iklimin

kodlarında yer alan adil ve ahlâklı bir düzene ulaşmanın izlerini takip etmek

durumundayız.

Karşımızdaki bütün bir dünyadır ve onunla baş edebilmek

için ondan daha liyakatli, donanımlı, kabiliyetli ve çalışkan olmak zorundayız.

Kendimizi, aidiyetlerimizi, kaynaklarımızı, tarihsel tecrübemizi iyi tanımak

zorundayız. Müslümanlar, modern dünyada bir özne, bir aktör olmak istiyorsa,

İslam coğrafyasına hâkim olan dini düşünceyi yeniden gözden geçirmelidir. Bu

sayede, Batı düşüncesini ideal olarak görmek ve dini düşünceye bunları monte

etmeye çalışmak gibi sorunlu yaklaşımlardan kurtularak, yeni bir iklim için

hazırlık yapmanın tek çözüm olacağını yeniden müşahade edebilirler.