Muş konferanslarımın ardından yansıyan kimi durumlar doğrusu duyarlık ve inceliği olanları tedirgin etmiş. Duyarlı bir zamandayız. Dengeler kritik bir düzlemde. En küçük bir sürçme, ifadenin yanlış algılanışı ya da yorumlanışı farklı anlamlara çekilebiliyor.
Bölge çok duyarlı. Muş Ovası’na girdikten sonra, toprağa bakarken sezdim. O büyük ovada koyun sürülerinin azlığını görünce anladım. Toprağın işlenişini görünce fark ettim.
Üniversite konferansı öncesinden sonuna kadar bendeki duygu yoğunluğunu anlatamam. Bir gün öncesinden başladı. Muş’a adımımı attığım ilk andan, AGD salonundan ayrılıncaya, oradan bir sonraki günün toplamında bunu hep yaşadım.
Mehmet Özger’in bana adanmış ve ilk kez salonda dinlediğim şiirinden, sevgili dostlarımın tamamının yoğun ilgisi, sevgisi zaten kuşattı. Elbette bu karşılıklıdır.
Üniversite konferansımda Yedi İklim ve düşünce geleneğimize bir yolculuk yapmaktı. Konuşmanın başlığı da buydu. Fakat nedense Yedi İklim ve ben söz konusu olunca içime çekilirim. Bu, sanki gurur ile kendimden söz ediyorum duygusu yaşatıyor ve tedirgin ediyor. Ben düşünce geleneğimizi anlatmayı daha çok önemsedim. Onun için de geniş bir açıdan ve temellendirerek günümüze getirdim. Konuşmalarımda sözcüklerin seçimine ve üslubuma özen gösteririm. Üstad Necip Fazıl’ın koğuş arkadaşı Sabahattin Ali ile ilgili ifadesi onun üslubunun gereği. Bize ait değil.
Cumhuriyet dönemi düşünce geleneğimizde üstad Necip Fazıl ister istemez merkeze oturdu. Çünkü dergiciliğimizin, edebiyat bilincimizin ve mücadele azmimizin kaynağı. İster istemez o öne çıktı. Bütün bir zaman kesitini ele alırken, genel değerlendirmede bulunurken bugünün insanının geçmişi, geçmişten bugüne gelinen süreci bilmesi gerekiyor düşüncesindeyim. Diriliş tam bir doruk dönemi. Sonrasındakiler açımlanan süreç. Yani köklerin dal budak salması. Edebiyat, Mavera, Yönelişler sonraki dönemin gücünü gösterir. Yedi İklim dergisi ile diğerleri şu anki durumun son halkaları. Yolculuklarını sürdürüyorlar. Yedi İklim ve diğer dergileri şu anda bir değerlendirmeye almak bize düşmez. Bunun için edep ederiz.
Siyasal gerilimlerin yüksek olduğu özellikle bölgenin ise çok duyarlı bir düzlemde olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Kürt halkı İslâm’a hizmet etmiş bir kavim. İslâm milletinin önemli bir halkası. Tarihte önemli katkıları olmuş. Karşılığını da almış. Büyük kumandanlar, devlet adamları, bilgeler, şairler, tasavvuf büyüklerine sahip olmuş. Bölgede başka kavimler de var. Onlar İslâm ile müşerref olmamışlar. Kendi kimliklerini korumuşlar ama bir varlık gösterememişler. Tarihin o zamanından bugüne Sabiiler, Nusayriler, Yezidiler ve daha başkaları sadece varlıklarını sürdürmüşler. Bir çıkış sağlayamamışlar. Bu, İslâm’ın veya Müslümanların onları engellediği, sınırladığı anlamına gelmez. Kendi kültürlerini yaşamışlar. Oysa Kürtler çok farklı bir konumdadırlar. Dünya tarihine damga vuran Selahaddin Eyyubi’nin bir benzeri yok. Kendine özgü ve İslâm büyük önderlerinden. İdris-i Bitlisi gibi Ahmede Hane, Molla Anmede Cezeri gibi bilim ve sanatta, düşüncede nice öncüler var. Cumhuriyet rejimi Müslüman Kürtleri asimile edemedi, sekülerleştiremedi. Batıcı düşünce ve yabancılaşma ile kimlik kazanma adına Kürt kavmiyetçiliği başladığı günden itibaren İslâm’dan hızlı bir kopuş yaşandı, yaşanıyor. Üzerinde durmak istediğimiz budur. Sosyalizm ve sol düşünce bölgede zayıftı. Kürt kavmiyetçiliğini başlatanlar da onlardı. İlk çıkışlarında bu çok da ilgi görmedi. Fakat gerek Cumhuriyet rejiminin tutum ve katkısı, gerekse emperyalizmin katkısı ile Kürtler hızlı bir evrim geçirdiler. Şu an iki düzlem üzerinde gidiyorlar. Biri Kürtlerin sol düşünce içinde sekülerleşmesi, diğeri de İslâm öncesi pagan kültüre götürülmesi. Oysa Kürtlerin özünde Müslümanlığın güçlü bir damarı var. Kolay kolay bundan kopamaz ve uzaklaşamaz. Ruhunu asıl orada görüyor, temsil yeri de orası. Anadolu Gençlik, duyarlı hocalar, edebiyat ilgilileri, mollalar bu ana damar üzerindedirler. Bölgenin huzuru da bununla gerçekleşebilir. İslâm milletinin birliği, bütünlüğü büyük bir güç oluşturur. Bölgenin karmaşasını birliktelik bitirir. Müslümanlar bir bütün oluşturmadıkça huzur bulamayacak. Bildiğimiz budur.