Türkiye’nin her tarafında Erbakan’ın kurduğu Milli Nizam Partisi’ne büyük bir ilgi vardı. Yediden yetmişe büyük bir coşku yaşanıyor, özellikle Anadolu’da dindarların kurmuş olduğu parti büyük sevinç yaşatıyordu. Hangi cemaat ve tarikattan olursa olsun, inançlı insanlar özellikle Anadolu’da esen bu yeni rüzgârdan etkileniyor, kendini çalışmaların içinde buluyordu. Necmeddin Erbakan önderliğinde kurulan Milli Nizam Partisi kuruluş itibarıyla ağırlıklı olarak Nakşi-Nurcu koalisyonu görüntüsünü veriyordu ama çok farklı tarikatlar ve cemaatlerden destek alması halkı etkiliyordu. Bir anda her yerde tabelalar asılmış, teşkilatlar kurulmuş, gençler ihtiyarlar bir dava için koşturmaya başlamıştı.

Tarlalarda, bahçelerde, köy odalarında, kahvehanelerde konuşulduğu gibi, Risale-i Nur sohbeti yapılan dershanelerde de Milli Nizam Partisi konuşuluyordu. Anadolu’nun bazı yerlerinde Nurcular Miili Nizam Partisi’nin neferleri gibi çalışıyordu. Bazı zengin Nurcular, partiye de destek oluyor, partiyi destekleyen bazı zenginler de Risale dersleri yapılması için yeni dershaneler açıyordu.

Bu durumdan İstanbul Süleymaniye Kirazlı Mescit Sokağı 46 numaradaki kurmay heyeti rahatsızdı. Adalet Partisi’nin bölüneceği endişesini daha da fazla duyar oldular. Çünkü Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen bilgiler, insanların Milli Nizam Partisi’ne yöneldiği, onca ikaza rağmen çok yerde Nurcuların parti teşkilatlarında yer aldığı yönündeydi. Said Nursi’nin siyasetle ilgili yorumları hızla derlenmiş, Adalet Parti’nin bölünmemesi ve Erbakan’ın partisinin desteklenmemesi propagandası için Beyanat ve Tenvirler adıyla yayınlanmıştı. Yeterince etkili olmadığı anlaşılıyordu. Haftalık İttihad gazetesi ise günlük gündemi yakalayamıyordu. Buna rağmen bazı konuya değinen yazılar, tepki bile çekiyordu.

CHP iktidara gelecek korkusunu bahane ederek Demirelcilik yapıyorsunuz

Hastalığına rağmen bu konuyla ilgilenen Zübeyir Gündüzalp, Milli Nizam Partisi’ni destekleyen Nurcuların dershanelere girmesini yasakladı. Bu her yerde çeşitli tartışmalara yol açsa da Gündüzalp kararından vazgeçmedi. En büyük korkusu, yıllarca Bediüzzaman Said Nursi’ye ve Nurculara eziyet eden, hapseden, sürgün eden CHP’nin bu bölünme yüzünden iktidara gelmesi, tekrar Başbakan olursa İsmet İnönü’nün yılların intikamıyla Müslümanlarla uğraşmasıydı. İnönü, ömrü boyunca Nurcularla uğraşmıştı.

Fakat, “Üstad demiyor mu bu ülkede CHP bir daha iktidara gelemeyecek diye,  siz bu sözüne inanmıyor musunuz?” diye itiraz ediyordu partiye destek olanlar. “Siz CHP iktidara gelecek korkusunu bahane ediyorsunuz, Üstadın kimi lahikalarını da kullanıyorsunuz ama Adalet Partisi’nin teşkilatı gibi çalışarak kendiniz particilik yapıyorsunuz, Demirel ile sürekli görüşmeniz siyaset değil mi? Adalet Partisi ile bu kadar içli dışlı olmanız Üstadın düsturlarına uyuyor mu? Demirel için her şey mübah mı?”

Bu tarz itirazlar oldukça yaygınlaşmıştı. Bazı ağabeyler bundan hoşnutsuz olduğunu açıkça söylüyordu. Gerçekten de Zübeyir Gündüzalp’in çevresi, yani ikinci kuşak Nurcular Bekir Berk, Mehmet Fırıncı, Mehmet Kırkıncı, Mehmet Kutlular gibi isimler sürekli Demirel’i ziyaret ediyorlardı. Demirel’in Güniz Sokak’taki evin alt katına her gittiklerinde masasında Risale-i Nur görmeleri onları son derece mutlu ediyordu.

Demirel ile görüşmelerinde ana konu Milli Nizam Partisi’nin önlenmesi gerektiği üzerineydi. Nurcuların bu partiye yönelmemesi için ne gerekiyorsa yapılması sözünü veriyordu heyet adına en çok konuşan Bekir Berk. Fakat bölgelerdeki önemli tesirli kişilerin bu yönde gayret göstermemesi, bir kısmının Erbakan’a sempati beslemesi, çoğu kişinin esen Milli Nizam Partisi rüzgârına kapılması, önüne geçilemez boyuttaydı. İslami gazeteler, Mehmet Şevket Eygi’nin Bugün gazetesi, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dergisi hep Erbakan’ı ve partisini anlattığı için insanlar etkileniyordu. Kendilerine ait haftalık bazen on beş günlük çıkan İttihat gazetesi yetersiz kalıyordu.

Nurcuların içtimai tavırlarını tayin eden Lahika mektupları fazla okunmadığından, günlük gazeteye ihtiyaç vardı ve bir an önce çıkarılmalıydı. Cemaatten para toplanarak Yeni Asya gazetesi yayın hayatına başladı. Gazetenin idari müdürü Mehmet Kutlular, yazı işleri müdürü Mustafa Nezihi Polat’tı. Ancak gazeteyi Risale-i Nur hizmetine uygun görmeyen bazı ağabeyler sıcak bakmıyordu. Risale-i Nur hizmetini aksatacağını ve siyasi tavır alarak dışardaki inançlı kitlelerin husumetini çekeceğinden endişe ediyorlardı. O ağabeylerden bazıları Erbakan’a yakınlık duysa da, çoğu şartlar gereği Adalet Partisi’nin desteklenmesinin doğru olduğunu düşünüyordu. Fakat açıktan Adalet Partisi’nden yana görüntü vermeyi ve inançlı insanların lider kabul ettiği Erbakan’a hücum edilmesini doğru bulmuyorlardı. İstanbul merkezindeki Bekir Berk’in, Mehmet Kutlular’ın Demirel ile sık görüşmesinden de hoşnut değillerdi.

Tepki toplayan bir broşür

Daha önce, 1969 yılında Türkeş aleyhinde hazırlanan İslami Hareket ve Türkeş broşürüne de karşı çıkmışlardı. Ağabeylerin büyük bir kısmı o broşürü dağıttırmamıştı.

27 Mayıs darbesinden sonra, Milli Birlik Komitesi ile fikir ayrılığına düştüğü için gönderildiği sürgünden dönen Alparslan Türkeş girdiği Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirmiş, Türk-İslam Sentezi görüşüyle milliyetçi bir taban oluşturmaya başlamıştı. Aynı zamanda muhafazakâr kesimi de partisine çekme çalışmaları yapıyordu.

Nurcuların önde gelen önemli isimlerinden Hüsrev Altınbaşak ile irtibata geçince onun desteğini almıştı. Hüsrev Altınbaşak, Yazıcı Nurcular’ın lideri olarak tanınıyor ve Zübeyir Gündüzalp liderliğindeki Nurcuları, latin harfle Risale-i Nur yayınladıkları için eleştiriyor, o gruptaki ağabeylerin görüşme taleplerini de kabul etmiyordu. Yazıcılar özellikle Ege bölgesinde güçlüydü. Türkeş, İsparta, Kastamonu ve Elazığ’daki Nurculardan da destek almıştı.

Nurcular arasındaki Yazıcılar-Nurcular ayrımı Bediüzzaman Said Nursi’nin sağlığında da vardı, ancak Said Nursi iki tarafı da hizmet ehli olarak görüyordu. Fakat Said Nursi’nin vefatından sonra, Hüsrev Altınbaşak kendisini ikinci üstad görmüş, böyle görmedikleri için de Zübeyir Gündüzalp’i ve etrafındaki ağabeyleri Nurculuğa ihanet etmekle suçlamıştı. Onlar kendisini ziyaret etmek istese de, onları şiddetle reddediyordu.

“Risale-i Nur’un yeni harflerle basılması caiz değil, eski yazı ile çoğaltılacak. Yazıda da benim hattım takip edilecek” diyen Hüsrev Altınbaşak, Said Özdemir’e haber salmış, yeni harflerle basılan kitapları geri istemiş. kitapların bundan sonra eski yazı ile basılmasını söylemişti. Gençlerin birçoğu da ondan yana tavır alıyordu.

Zübeyir Gündüzalp ve yanındaki ağabeyler, “Hüsrev hoca Risale-i Nurlar’ın müellifi değil ki!  Üstad, hayatında bunları yeni yazıyla neşrettirdi. Söz Üstad’ın. Bu konuda hiçbir şey söylemeye hakkımız yok. Bizim vazifemiz sadece Risale-i Nur’ları neşretmektir” diyordu.

Zübeyir Gündüzalp ve 16 kişi otobüse binip İsparta’ya, Hüsrev Altınbaşak’ı ziyaret etmiş ama sadece Mehmet Kırkıncı kabul edilmişti. Kırkıncı Hoca yanına girdiğinde Hüsrev Efendi Cevşen’i yazıyordu. “Molla Mehmed hoş geldin.” dedi. Kırkıncı Hoca elini öptü.

 “Bunların bana yaptıklarını gördün mü? Zübeyir’in, Bayram’ın, Said’in yaptıklarını. Bunlar beni dinlemiyorlar. Ben de onları kendi âlemimden attım.”

“Ağabey, sen böyle diyorsun ama Üstad’ımız: ‘Bana hapishanede yer hazırlayanlara hakkımı helal ettim.’ diyor. Sen senelerce Üstad’ımıza hizmet eden Zübeyir Ağabey, Bayram Ağabey, Tahiri Ağabey gibi insanları dışlarsan ve âleminden atarsan nasıl olur?” dedi Kırkıncı Hoca.

Hüsrev Altınbaşak yerinden kalktı, birkaç tane kalem ucunu kâğıda sarıp Kırkıncı Hoca’nın ceketinin yaka cebine soktu. “Sen, Said Özdemir’in gönderdiği yeni harflerle yazılan eserleri bırak ve benim dediğim şekilde elle yazarak Risale-i Nur’ları neşret. Varsın onlar benim peşimden gelmesin.”

Mehmet Kırkıncı, “Hüsrev Ağabey, Bediüzzaman o eserlerin müellifi, kendi sağlığında yeni harflerle bastırdı. En son Tarihçe-i Hayat’ı basıldı. Üstad, Tarihçe-i Hayat’ın basımından çok sonra vefat etti” deyince, Hüsrev Ağabey  Kırkıncı’nın elinden tutarak ayağa kaldırdı ve kapıya doğru iter gibi götürdü: “Molla Mehmed, hoş geldin, sefa geldin!” diyerek uğurladı.

Hüsrev Efendi’nin bu tavrı ve Yazıcıların MHP’yi desteklemesi, zaten hasta olan Zübeyir Gündüzalp’i çok üzmüştü. Hüsrev Altınbaşak, Mehmed Feyzi Efendi gibi önemli ağabeyler Türkeş’i destekliyordu.. Bu gelişmeler kabul edilecek gibi değildi. Zübeyir Gündüzalp oldukça hiddetliydi.

Topladığı İstişare heyetinden Türkeş aleyhine bir broşür hazırlanması kararı çıktı. Bu fikir, Avukat Bekir Berk’ten çıkmıştı.

“Önce Türkeş’in geçmişinden başlarız işe. Demokrat Parti zamanında söylediklerini yazar, Menderes’e yaptıklarını anlatırız. Şamanistlerle, Kemalistlerle, Siyonistlerle olan ilişkilerini belgelerle gözler önünde sereriz.”

Bekir Berk araştıracak, Mustafa Polat yazacaktı Tarihi Vesikaların Işığı Altında İslami Hareket ve Türkeş kitapçığını. Kitapçık çıkınca her tarafa dağıtılmaya başlandı. Ancak, bu hareket ilk aleni muhalefet olduğu için pek çok telaşı, tereddütü ve sıkıntıyı da birlikte getirdi.

Abdullah Yeğin başta olmak üzere bazı ağabeyler, “Katiyyen böyle bir broşürün neşredilmesi uygun değildir, biz siyasete karışmış oluyoruz” diyerek karşı çıkmış, Adana’da yaşayan Abdullah Yeğin broşürü dağıttırmamıştı. Abdullah Yeğin’in “Bütün abilerin aleyhinde olduğu broşür” dediği kitapçık pek çok yerde dağıtılmadı. “Siyasi bir liderin aleyhinde Nurcuların kitap neşretmesi, Risale-i Nur’a aykırıdır” diyorlardı. Bu broşürle ayrıca Türkeş’in ve partisinin Nurcuların aleyhine geçmesine sebep olmuşlardı. Nurcuları Adalet Partisi’nden para almakla suçlamışlar, bazı yerlerde dershanelere saldırmışlardı. Hatta, Sakin Öner liderliğindeki ülkücü komandolar, broşürün basıldığı matbaaya baskın yaparak, Mehmet Kutlular’ın gözü önünde broşürleri alıp götürmüşlerdi.

O olayların etkisi sürerken şimdi Erbakan ve partisini hedef almak, Risale-i Nur hizmetine zarar vermek, Nur talebelerini bunlarla meşgul etmekti. Bu tartışmalar cemaat içinde yaşanırken, İstanbul merkezini şoka uğratacak başka bir olay ülkenin gündemine girdi. Adalet Partisi içinde Sadettin Bilgiç grubu başka bir parti kurma yolundaydı.

AP’den doğan Demokratik Parti

Sadettin Bilgiç grubu, Demirel'i parti içi demokrasiyi ortadan kaldırıp tek adam olmakla ve bir çıkar şebekesi kurmakla suçluyordu. Bilgiç grubuna göre, partinin kuruluş felsefesi bozulmuş, devlet ve partide liyakat ve yetenek değil, lidere yakınlık ve dalkavukluk aranır olmuştu.

Bazı milletvekillerinin partiden çıkarılmasını bardağı taşırdı ve bunu protesto etmek amacıyla Demirel'e 72 milletvekilinin imzasını taşıyan bir muhtıra verildi. 11 Şubat 1970'teki bütçe oylaması sırasında daha sonra 41'ler olarak anılan AP'li 41 milletvekili bütçeye karşı oy kullanınca, Demirel hükûmeti düştü. Bu gelişmeler üzerine AP içindeki muhalif milletvekillerinin bir bölümü disiplin kurulu kararıyla partiden uzaklaştırıldı, bir bölümü de istifa etti. Ayrılmalar sonucunda AP Cumhuriyet Senatosu'nda da çoğunluğu yitirdi.

Ferruh Bozbeyli, Faruk Sükan, Celâl Bayar'ın kızı Nilüfer Gürsoy, Samet Ağaoğlu'nun eşi Neriman Ağaoğlu, Adnan Menderes'in oğulları Yüksel Menderes ve Mutlu Menderes, Talat Asal, İlhan Darendelioğlu, Cevat Önder, Hilmi Türkmen ve Mehmet Turgut gibi isimler, aynı zamanda Adnan Menderes’in Demokrat Partisi’nin de önemli isimleriydi. Menderes’in oğullarının ve Celal Bayar’ın kızının da yer alması, bu muhalefeti güçlü kılıyordu. Hilmi Türkmen, Süleymancıların önemli bir ismiydi ve Kemal Kaçar’a rağmen parti içi muhalefetin yanındaydı. Aslında Kemal Kaçar da muhtıra veren 72 milletvekili arasındaydı ama daha sonra ikna edilmişti. Kaçar dönmüş ama Türkmen dönmemişti. Bu durum Süleymancılardaki ilk ayrılığa sebep verdi.

15-16 Haziran olayları

Siyasette yaşanan bu kriz kadar, öğrenci olayları ve anarşik olaylar peşpeşe geldi. Çalışma hayatını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan tasarı, Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin iş birliğiyle önce Millet Meclisi, ardından Senatodan geçirilince ortalık karıştı. Yapılan değişiklik, işçilerin sendika seçme özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlamakta, sendika değiştirmeyi güçleştirmekteydi. Yasa taslağı 11 Haziran 1970'te Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın onaylamasıyla yürürlüğe girdi.

Kanunlaşan tasarı esas olarak TÜRK-İŞ'ten DİSK'e işçi akışını önlemeyi amaçlamaktaydı. DİSK ve bağlı sendikalar yeni yasaya tepki gösterdiler. Türkiye İşçi Partisi ise söz konusu yasa değişikliklerini Anayasa Mahkemesine götüreceğini açıkladı ve iptal davası açtı.

DİSK'li sendikacıların ve yöneticilerin tepkileri, 15 Haziran 1970 sabahı İstanbul'un belli başlı merkezlerine doğru yürüyüşe geçmeleriyle yeni bir evreye girdi. Gösterilere pek çok fabrikadan 75.000 dolaylarında işçi katıldı. Gösterilen tepki esas olarak DİSK üyesi işçilerden geldiği hâlde yürüyüşlere çok sayıda TÜRK-İŞ işçisi de toplu hâlde katıldı. Olayların birinci günü akşamı Bakanlar Kurulu 60 günlük bir sıkıyönetim ilan etti. DİSK ve bağlı sendikaların yöneticilerinin pek çoğu sıkıyönetim mahkemelerince tutuklandılar ve yargılandılar. Kadıköy'de meydana gelen olaylarda 2 işçi, 1 polis ve 1 esnaf öldü. 16 Haziran'da Ankara, Adana, Bursa ve İzmir'de de küçük çaplı olaylar yaşandı.

Artık Yeni Asya cemaati olarak anılan İstanbul merkezli Nurcular, bu sefer Adalet Partisi’nden istifa etmeyi düşünen Demirel’e muhtıra veren 72 milletvekilini, istifa etmemeleri için büyük uğraşı veriyordu. Özellikle Bekir Berk, her birini ziyaret ederek dil döküyor, memleketi komünistlere teslim etmeyin, yine İnönü’yü memleketin başına bela etmeyin diyordu. Fakir Baykurt, Aziz Nesin, İlhan Selçuk, Çetin Altan gibi komünist yazarlar, neler neler yazıyorlar, orduyu tahrik ediyorlardı. Adalet Partisi bölünürse, meydan onlara kalacaktı. Buna fırsat vermemek gerekiyordu. Bekir Berk ve diğer Nurcu ekip bazılarını ikna etmeyi başarsa da, çoğu kararından vazgeçmiyordu.

Bu arada ordu içinde gerçekten de bir hareketlenme vardı. Hiçbir siyasi partiye tahammül edemeyen, sadece askeri yönetim isteyen bir takım subaylar cunta faaliyetleri içindeydi.

Türkiye adım adım 12 Mart darbesine doğru gidiyordu.

[email protected]

Gelecek yazı:

Milli Görüş Tarihi-8
12 Mart muhtırası
Milli Nizam’dan Milli Selamete