“İşte MSP” broşürü, cemaat içinde bile “Bu kadarı da fazla!” denilen bir hadiseydi. Ağabeylerin bir kısmı zaten böyle şeylere en baştan karşıydı, sadece Risale-i Nur hizmetiyle meşgul olunmasına taraftardı. Muhabbet fedaiyiz diyenlerin bırakın MSP’lilere, CHP’lilere bile düşmanlık etmemesi, onları Nur’ları anlatması gerekiyordu. Ağabeyler zaten, Said Nursi’nin vefatından sonra Zübeyir Gündüzalp’in etrafını saran Bekir Berk’e, Mehmet Kırkıncı ve Üç Mehmet’lere pek sıcak bakmamış, Gündüzalp’i de sürekli uyarmışlardı.

Ağabeylere göre bu kişiler, halkaya daha sonra katılan, Risale-i Nur’un ve üstadın inceliklerini bilmeyen, cemaati içtimai olaylarla meşgul eden, şimdi de iyice siyasi meselelere girip başka dindarları küstüren hareketler içine girmişlerdi. Buna benzer sözleri zaman zaman yüzlerine söylemekten de çekinmiyorlardı. Onlar ise ağabeylere hürmetkâr davranıyorlar, Zübeyir Gündüzalp’in kendilerine verdiği talimatlara, vasiyetlere göre hareket ettiklerini dile getiriyorlardı. Ağabeyler farklı yerlerde yaşadıkları için, düzenli denetim yapamıyorlar, bölgelerine gittikleri zaman gazetenin siyasi tavırlarının devam ettiğini görüyorlardı. Zübeyir Gündüzalp’in vefatı ve Bekir Berk’in bir iftira yüzünden Suudi Arabistan’a gitmesiyle, şimdi bütün ipler Üç Mehmet’lerden Mehmet Kutlular’ın eline geçmişti. “Bana bu görevi ben istemediğim halde Zübeyir ağabey verdi” diyen Kutlular, ağabeyler ne derse desin bildiğini okuyordu.

Yeni Asya Nurcuları AP mitinglerinde

Süleyman Demirel ile sıkça görüşen Kutlular, Nurcu gençleri AP’nin Gençlik Kolları gibi görevlendirmişti âdeta. O gençler ve bazı Nurcular 77 seçimlerine giderken Demirel’in mitinglerine katılıyor, “Nurlu Demirel” pankartları açıyorlar, bu sözü slogan halinde meydanda haykırıyorlar, kürsüdeki Demirel’e Türk bayrağı sarılı Kur’an-ı Kerim hediye ediyorlardı.

Yeni Asya’cıların Süleyman Demirel’in mitinglerine katılacak kadar siyasette aktif olmasının, “Nurlu Demirel” pankartları açmasının bir nedeni vardı.  Yeni Asya yazarlarından Necmeddin Şahiner, Son Şahitler adıyla yayınladığı kitabında Bediüzzaman Said Nursi ile birlikte olan kişilerle görüşüyordu. Said Nursi’nin Nur Postacılığını yapan İslamköy’lü Abdullah Kula Çavuş’un hatıralarına da yer veren Necmeddin Şahiner, Abdullah Çavuş’un Said Nursi’nin “İslâmköy’ünden bir insan çıkacak, bu milletin başına geçecek. Eğer Kur’ân’a dayanırsa muvaffak olacak. Eğer Kur’ân’a dayanmazsa atisi vahimdir” diye mektup yazdığını iddia etmişti. Ayrıca yine Necmeddin Şahiner’e göre, Bediüzzaman Said Nursi, Süleyman Demirel’in çocukken başını okşayarak, onun için “büyük adam olacak” dediğini tanıklara dayanarak ortaya çıkarmıştı.

Bu iddialar Yeni Asya cemaatini coşturmuş, büyük bir sevince yol açmıştı. Destekledikleri Süleyman Demirel Said Nursi tarafından başı okşanmış, büyük adam olacak, ileride İslamköy’den biri bu milletin başına geçecek diye müjde vermiş, üstadları keramet göstermişti. Bu yeni bilgilerle, üstadın da işaret ettiği bir lideri desteklemiş oluyorlardı. Gerçi Necmeddin Şahiner, 12 Eylül’den sonra artık Demirel karşıtı olan ve Yeni Asya cemaatini ikiye bölen Mehmet Kırkıncı’nın yanında yer alacak, Demirel ile ilgili o iddialar Son Şahitler kitabının sonraki baskılarından çıkarılacaktı ama 77 seçimlerinde Yeni Asya’cıların en büyük motivasyonu, Bediüzzaman’ın Demirel’in çocukken başını okşadığı iddiasıydı.

Bediüzzaman o sözler ile Demirel’e ve Yeni Asya cemaatine yol göstermişti. Büyük bir gayretle AP mitinglerine katılım sağlayarak, Nurlu Demirel diye haykırıyorlardı. Yeni Asyacılar bu inançlarını hâlâ korurlar ve 77 seçimlerinde siyasi çalışmalarında ne büyük gayret gösterdiklerini anlatırlar.

“Öğrencilik yıllarımda yapılan 1977 milletvekili seçiminde Kırşehir’de gece geç saatlere kadar seçim çalışması yapıp, ertesi gün okulda sırada uyuduğumu hiç unutamam. Bütün Türkiye’de Nur Talebeleri aynı hummalı çalışmayı yaparak dönemin Demokratları olan Adalet Partisi’ne destek vermişti. Adalet Partisi iktidar olamamıştı, ama CHP nin de tek başına iktidar olması önlenmişti.”  (İlimdar Kaya, Yeni Asya gazetesi,  9 Aralık 2020)

MSP’nin oy kaybı

1977 seçimlerine gidilirken MSP adeta bir kabus içindeydi. MSP’liler her tarafla mücadele etmek zorunda kalıyordu. Bu kadar çok tepkiye, saldırıya maruz kaldıkları için, seçim sonuçlarından endişe ediyorlardı. Bu kampanyanın da etkisiyle MSP seçimde milletvekillerinin yarısını kaybederek, ancak 24 milletvekilliği kazanabildi.

Ancak sağlı sollu onca darbe yiyen MSP, yine umulan erozyona uğramamış ve 1 milyon 700 bin oy almıştı. MSP yine anahtar partiydi. CHP ise onca basın desteğine ve hava estirilmeye rağmen amacına ulaşamıyor ve tek başına iktidar olmaya yeter çoğunluğu elde edemiyordu.

Seçimlerde hiçbir parti çoğunluğu sağlayamamıştı. CHP 213 (%41,4), AP 189 (%36,9), MSP 24 (%8,6), MHP 16 (%6,4), CGP 3 (%1,9), DP 1 (%1,9) milletvekili çıkardı. MSP oy kaybına uğramasına rağmen, yine anahtar partiydi. MSP’nin siyaseten silinmesi beklenirken, CGP ve DP silinmişti. MSP’siz koalisyon kurmak mümkün değildi.

Hükûmeti kurma görevi Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından Bülent Ecevit'e verildi. Ancak CHP 213 milletvekili ile tek başına iktidar olmak için yeterli sayıda milletvekiline sahip olmadığından mecliste grubu bulunan diğer partiler (AP, MSP, MHP) ile görüşmeler yapmış, uzlaşı sağlanamadığından bir koalisyon hükûmeti kurulamamıştı.

Koalisyon hükûmeti kuramayan Bülent Ecevit, daha sonra Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e azınlık hükûmeti sundu. 21 Haziran 1977'de duyurulan yeni hükûmet, Korutürk tarafından aynı gün onaylandı.

3 Temmuz 1977 tarihinde TBMM'de yapılan güven oylamasında 217 kabul, 2 çekimser ve 229 ret oyu kullanıldı ve hükûmet güvenoylamasını geçemedi. 21 Temmuz 1977'de Bülent Ecevit başbakanlık görevinden istifa etti.

Tek başına iktidar olmak için yeterli milletvekili sayısına sahip olmayan CHP'nin azınlık hükûmeti teklifinin Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması, seçimde ikinci parti olan AP lideri Süleyman Demirel tarafından eleştirildi. Demirel bu durumu, halkın vermediği bir yetkiyi, Çankaya'nın verdiği, bu şekilde de yeni hükûmetin milleti değil Çankaya'yı temsil ettiğini ifade etti. Bu sebeple yeni kurulan hükûmeti "Çankaya Hükûmeti" olarak isimlendirdi.

Ecevit hükûmeti güvenoyu alamamasına karşın, iş ve ticaret çevreleri tarafından desteklenmişti. Bu yüzden kamuoyunda "KEK hükûmeti" (Korutürk-Ecevit-Koç) olarak da anıldı.

Kısa süren 40. Hükümetin güvenoyu alamamasının ardından "İkinci MC" hükümeti kuruldu. Bu sefer Adalet Partisi, Millî Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi vardı koalisyonda. Bu seçimde silinen Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) artık koalisyon ortağı değildi.

Ecevit AP’li 12 milletvetvekili Bakanlık karşılığı transfer ediyor

Ancak partiler arası gerginlikler devam ediyordu. 11 Aralık 1977'deki yerel seçimlerde de CHP birinci parti olarak çıkınca AP içinde eleştiriler başladı. Ecevit bu fırsatı kaçırmadı ve “Kumar borcu olmayan 11 milletvekili arıyorum.” sözüyle AP’den 12 milletvekilini bakan yapma istifa ettirdi.

Bülent Ecevit AP'den istifa eden 12 vekille, CHP'li İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil'in organizasyonuyla belediyeye ait Florya'daki Güneş Moteli'nde görüştü ve CHP'ye geçişleri karşılığında bakanlık ve Ecevit'in idaresine destek pazarlığı yaptı. CHP lideri Ecevit bu görüşmelerde Tuncay Mataracı, Şerafettin Elçi, Mete Tan, Hilmi İşgüzar, Orhan Alp, Hasan Korkut, Cemalettin İnkaya, Ali Rıza Septioğlu, Mehmet Oğuz Atalay, Enver Akova, Ahmet Karaaslan ve Güneş Öngüt ile görüştü. Önce 9 AP'li vekil istifa ederek hükûmetten desteklerini çekti. Onları Elazığ Bağımsız Milletvekili Ali Rıza Septioğlu ve AP'li Enver Akova ve Ahmet Karaaslan takip etti.

Güneş Motel görüşmesiyle AP'den ayrılan vekillerin gensoruyu desteklemesi neticesinde 41. Türkiye Hükûmeti düşürüldü. Cemalettin İnkaya bu gensoru görüşmelerinde oy vermedi. Böylece 12 vekil sayısı 11'e düştü ve Güneş Motel Olayı da bu nedenle 11'ler olayı olarak da anıldı. Ecevit, Oğuz Atalay'ın bakanlık teklifini reddetmesi sonrası geri kalan eski AP'li 10 vekile bakanlık vererek 42. Türkiye Hükûmeti'ni kurdu. Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) ve Demokratik Parti (DP) gibi iki parti de Ecevit'i destekledi ve tüm destekçilere hükûmette yer verildi. 5 Ocak 1978 tarihinde Ecevit tekrar başbakan oldu.

Hızlanan anarşi, yağ ve gaz kuyrukları

Basın yine şahlanmıştı. Sokaklar, “Yar saçların lüle lüle, Demirel sana güle güle” şarkılarıyla inliyordu. Halkçı Ecevit’in iktidara gelmesi basına göre halkı memnun etmiş, umutları artırmıştı. Ecevit, “Enkaz devraldık!” diyordu. Hazine tamtakırdı, borç içinde kalmışlardı. İlk önce Demirel’in enkazını temizleyeceklerdi.

Ama anarşi durmadan artıyordu. Yangınlar, gasplar, tehditler, tahrip başını almış yürümüştü. Yüz gün içinde 480 kişi hayatını kaybetti. Bir bekçinin ölümünden bir hükümet düşürülür diyen CHP ve basın suskundu.

MHP eğilimli ülkücü gençlerin kimisi kurşuna diziliyor, kimisi boğazlanarak, kimisi işkencelerle öldürülüyordu. Benzer şekilde solcular da öldürülüyordu. Şehirlerde semtler, mahalleler kurtarılmış bölge ilan ediliyor, karşıt görüşlüler oraya sokulmuyordu. Komünist-ülkücü savaşı ortalığı kan gölüne çevirmişti. Solcular arasında da fraksiyon savaşları başlamıştı, birbirlerini öldürmekten çekinmiyordu. Halk dehşete düşmüştü.

Anarşistleri yargılayıp cezalandıran hakimler, polisler, komiserler, bekçiler bulunup bulunup öldürülüyordu. THKO-C lideri Mahir Çayan’ı yargılayan Naci Gür ve Cihangir Erdemir bu yüzden öldürülmüştü.

Bir yandan hükümet zam üstüne zam yapıyordu. Halk şaşkındı. Amerika’ya karşı olduğunu iddia eden Ecevit, MC’nin kapattığı Amerikan üslerini yeniden açtı. Elektrikler durmadan kesiliyor, filitreli sigaralar bulunmuyordu. AP’den CHP’ye geçen 11’lerden Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı, “Sigaralar bollaşmazsa bıyıklarımı keserim” diyor ama bıyıkları olduğu yerde kalıyordu.

Bir yandan anarşistler cezaevlerinden firar ediyordu. Sağcılar cezaevinden 13 sağcı militanı kaçırmıştı. On altı ile yirmi yedi yaş arasındaydı kaçırılanlar. Gazetenin birinci sayfasında fotoğrafları yayınlanıyordu. Dönemin Gırgır, Fırt gibi mizah dergileri de bu tarz olaylara yer veriyordu. Bir karikatür, “13 kişi Sağmalcılar cezaevinden elini kolunu sallayarak tüydü” başlıklıydı. Mahkumlar kaçarken önce müdürün elini öpüp, gardiyanlara sarılarak veda ediyorlardı. “Müdür Bey biz kaçıyoruz. Birlikte geçirdiğimiz iyi kötü günlerimiz oldu, hakkınızı helal edin.”

Müdür onların yanaklarından öperken:

“Güle güle çocuklar” diyordu. “İnşaallah bundan sonra topluma yararlı insan olursunuz. Gardiyan Zeki sizi kapıya kadar geçirsin.”

Başka bir karikatürde ise ziyaretine geldiği kocasını cezaevinde bulamayan bir kadın, öfkeyle elindeki hediye paketini gardiyanın kafasına indiriyordu:

“Kocanız kaçtı bağyan ne demek lan?.. Onu ziyarete geliyorum diye bi sürü kurabiye yaptım. Temiz çamaşır getirdim. Demek bunca zahmetim boşa gitti ha!.. Al öyleyse!..”

Mizah gazeteleri gırgır geçerken, her gün cinayet haberleri geliyordu.

“Ankara’da bir dolmuşu durdurup iki kişiyi indirerek kurşuna dizdiler.”

“İstanbul’da Zeytinburnu mezarlığında başı ve bilekleri kesilmiş bir gencin cesedi bulundu.”

“Bir annenin feryadı: Oğlumun intikamını kim alacak?”

“Buca cezaevinden kaçan üç anarşist izlerini kaybettirdi. THKP-C eylem birliğinin vurucu timlerinden olan üç firariyi bulmak için İzmir dışındaki kentlerde de çalışmalar yapılıyor.”

“Ankara’nın merkezi yerlerinden Konservatuar meydanında dolmuştan indirilerek kurşuna dizilen Ticaret Turizm Yüksek Okulu öğrencisi delik deşik öldürülürken, yanındaki karısı da ağır yaralandı.”

“Hatay’da sağ görüşlü olduğu bildirilen üç kişi tabanca kurşunlarıyla öldürüldü.”

Gazetenin birinde kızının kolundan tutmuş, bir cenaze töreninden çekip götüren bir babanın resmi vardı. “Ben seni cenazelere katılman için mi okutuyorum” diyordu adam kızını sürüklerken. “Vurulup öleceksin, kendini düşünmüyorsan bizi düşün.”

Dolmuşlar, otobüsler durduruluyor, bazı yolcular indirilerek halkın gözü önünde öldürülüyor, caddelerde silahlı çatışmalar yaşanıyordu. Malatya Belediye Başkanı Hamido, bir bombalı paketle öldürülmüştü.

Sıvas ve Malatya olayları derken, Kahramanmaraş olayı patlak verdi. Malatya’da sağ-sol silahlanıp birbirine girmiş, şehir savaş meydanına dönmüştü. Askeri birliklerle anarşistler çatışıyordu.

Diğer şehirlerde boykotlar yürüyüşler başlamıştı. Okullara girilmiyordu. Maraş’ta halk korku içinde civar kentlere kaçıyordu. Ecevit “ölü sayısı 136’yı buldu” diyordu. Ama binlerce insanın öldüğü söyleniyordu. Rumlar Maraş olayını, yeni yıl hediyesi olarak kabul etmişti.

[email protected]

Gelecek yazı: Milli Görüş Tarihi-17 Kerhen destekli hükümet! Uçak Sanayiini neden başlatmıyorsunuz?