Televizyon ekranlarında gördüğümüz hemen hemen tüm programlar, genetik kodlarımızda yer alan tüm güzellikleri, hakkaniyeti, adaleti, hakkı, hukuku yok etmek için özel olarak kurgulanıyor. Programların, dizilerin, yarışmaların içine konulan her şey, bizim zihinlerimizde derin yaralar açmak için özellikle planlanıyor. Kazanmak… Kazanmak… Daha çok kazanmak… Beyinlerimizin bir köşesine yerleştirilmeye çalışılan algı bu. Daha çok kazanmalısınız… Hırslı olmalısınız… Kanaatkar olmamalısınız… Eğer çok çalışırsanız, siz de o dizide veya programda gördüğünüz insanlar gibi olabilirsiniz…
Oysa, “Rızkın azlığını veya çokluğunu” takdir eden Cenab-ı Hak’tan başkası değildir. Hakkına razı olmayanlar, kanaatkar olmayanlar, verilene şükretmeyenler, gün gelir hiçbir şeyin elinde kalmadığını görürler. Cilalı medya devrinin bizlere sunduğu parıltılı dünyanın arkasında ise kapkaranlık bir zihniyet var. Bu zihniyet, insanların birbirlerine karşı buğz etmelerini, birbirlerini kıskanmalarını, fırsat verilse o dünyanın tüm mal varlığını üzerine zimmetlemelerini sağlayacak bir derin dalgayı yüreklerimize yerleştirmeye çalışıyor. Toplumumuzun temelini sarsan bu zihniyet, ahlaksızlık ve maneviyatsızlıkla birleşince her akşam televizyon haberlerinde, gazetelerde birbirinden rezilane haberleri izlediğimiz bir süreci hep birlikte yaşıyoruz. Maalesef, toplumun tüm katmanlarıyla birlikte kardeş olduğu algısı yavaş yavaş yok ediliyor. Zengin ile fakir arasındaki uçurum giderek derinleşiyor…
Bu uçurumu kapatması gereken, insanlar arasındaki farkı ortadan kaldırması gereken en büyük mekanizmalardan birisi, medya… Ramazan ayında bile kendilerine çeki düzen vermiyorlar, ürettikleri yapımlarda işin manevi boyutuyla ilgili yeni bir algıyı ortaya koymuyorlar. Onların anladığı bir dil yok… Çünkü onların dili sadece kendilerine has…
Zihinlerimizde yaptıkları dejenerasyonun hangi boyuta ulaştığına dair farklı çarpıcı görüntüler de izliyoruz.
Bir tematik kanalda sokak röportajlarında insanlara “Kabe nerede?”, “Hacca ne zaman gidilir?” soruları soruluyordu. Çoğu insan bu soruları bildi… Ama, bilemeyenler de oldu… Düşünenler, “Ayyy… Ohhhh” çekenler oldu. Hacca ne zaman gidilir? Sorusuna “Ramazan ayından sonra” cevabı bile verildi.
İşte, dijital medya çağında, bilgisayar çağında, internet çağında, insanlarımızın maneviyat boyutunu ilgilendiren bir soruda verdikleri cevaplar. Başları sıkıştıklarında “İnternet devrindeyiz, istediğiniz her bilgi elinizin altında. Cevap aradığınız her şey internette, medyada” şeklinde sorumluluktan kaçmasını biliyorlar.
İşte, dijital dünyanın, internetin, medyanın eğittiği nesil bu… Her akşam programlarla, garip garip suallere cevaplar üreten, dinin sorumluluk değerleriyle ilgili şeyleri değil, teferruat boyutuyla ilgili konuları gündeme getiren zihniyetin bizleri getirdiği nokta işte tam burası.
Ne olacak bu işin sonu?…
Türkiye, bundan 10 yıl sonra, 20 yıl sonra ciğerlerimizdeki tüm güzellikleri yok eden toplumsal dinamiğin, ruh köklerimizde yaptığı derin çatlağı tamir edebilecek mi acaba?
Bu derin çatlağın, bir sosyal dinamit gibi kardeşlik iklimimizi ortadan kaldırıp, direnç kolonlarımızın tamamını yerle bir edebileceğini, yöneticilerimiz düşünüyorlar mı acaba? Dikkatinizi çekiyorsa, ekranlarda bir vaha gibi aradığımız dini programlara telefonla katılıp soru soranlar, genellikle dinin teferruat boyutuyla ilgili sorular sormaktalar. Bu sorulara cevap veren hocalarımız da, insanlarımızın bilgilenmesi, enforme edilmesi yönünde cevaplar vermesi gerekirken, eften püften şekilde bu soruları geçiştiriyorlar. Oysa, bir toplumun temelini oluşturan en önemli kolan ahlaktır, maneviyattır, insanların birbirlerine güvenidir. Çok çarpıcı bir anektottur: Su, ateş ve ahlak ‘kaybolma ve bulma’ üzerine sohbet ediyormuş. Su, “Nerede bir şırıltı duyarsanız ben oradayım” demiş. Ateşin cevabı, “Duman gördüğünüz yerde ben varım” olmuş. Sıra ahlaka gelmiş: “Beni asla kaybetmeyin. Eğer kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız!” Güzel ahlakı bütün insanlığa hâkim kılma, Hz. Peygamber’in gönderiliş amaçlarından biriydi. Nitekim o, “Ben, (sadece) güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur.