Neresinden bakarsanız bakın bir skandal!

Seçimler yapıldı, her şeye rağmen millet temsilcilerini oy vererek seçti ama CHP milletvekilleri TBMMde geçici Başkanlık görevini üstlenen Oktay Ekşinin haricinde yemin ederek yasama görevine başlayamadı. Bağımsız milletvekilleri yemin etmek şöyle dursun Meclise bile ayak basmadı. Hatta grup toplantılarını her hafta Diyarbakırda yapacaklarını kamuoyuna açıkladılar. Bütün bunlara gerekçe teşkil eden ise Balyoz, Ergenekon ve KCK sanığı olup milletvekili seçilen isimlerin mahkeme kararıyla tahliyelerinin reddedilmesi.

Tamam; Hatip Dicle olayında Yüksek Seçim Kurulu bariz hatalı. Diclenin önce milletvekili adaylığına onay verip, vekil seçilmesinin ardından mazbatasını veren de aynı makam. Yargıtay tarafından cezası kesinleştiğinde de milletvekili olamazsın diyen de. Hatalar zinciri var...

Tamam; Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal ve KCK sanıkları netice itibariyle halktan oy alarak milletvekili seçildiler. Benim şahsi görüşüm de bu isimlere Mecliste yemin etmeleri için bir şekilde izin verilmesi yönünde. Mahkeme ise tüm tahliye taleplerine hayır kararını verdi. Burada şöyle ince bir nokta var: Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve MHPden vekil seçilen emekli Korgeneral Engin Alanın dosyalarına sadece davaya bakan hakimler ve savcılar hakim. Bir mahkeme ret kararı veriyor. Bu karardan sonra bir başka mahkemeye karar düzeltme için başvuruda bulunuluyor o mahkeme de aynı paralelde karar veriyor.

Tamam; KCK sanığı isimler de milletin oyu ile milletvekili seçildiler. Onların da elbette temsil hakları var...

Ama bütün bu gerekçeler CHPli ve bağımsız milletvekillerinin yemin etmemesini ve Meclise gelmemelerine gerekçe teşkil eder mi

Etmemesi lazım...

Şimdi tartışılan ise böyle bir ortamda Meclisin çalışıp çalışamayacağı...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün yeni dönemin ilk Meclis Grup toplantısında CHP ve BDP olmadan da Meclis Komisyonlarının ve TBMM Başkanlık Divanının bal gibi çalışabileceğini ifade etti.

Matematiksel olarak fotoğrafı okuduğunuzda milli iradenin % 32si şu an yasama faaliyetlerine katılamıyor. Azımsanacak bir oran değil bu.

Sıkıntılı bir dönem..

Konjoktürel ve palyatif onarımlar dışında köklü bir çözüm ise benim kanaatim Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanununda  yapılacak değişiklikler sayesinde olacaktır. Şöyle ki, milletvekillerinin merkez yoklaması yerine doğrudan dar bölge seçim sistemiyle belirlenmesi. O zaman görülecek ki; tek tek milletvekilleri seçim bölgelerinden sorumlu olacak ve direk halkla temasta bulunacak. Bugün yemin etmeyen ve Meclise gelmeyen milletvekilleri, dar bölge sistemiyle seçilselerdi böyle bir protesto eylemine büyük olasılıkla katılmayacaklardı. Halk çözüm istiyor, zira.

Peki bu sistemlerin özellikleri ne

İki turlu dar bölge çoğunluk seçim sisteminde ülke her biri tek aday çıkaran küçük seçim bölgelerine bölünür. Her seçim çevresinden en çok oyu alan aday, milletvekili seçilir. Seçilebilmek için mutlak çoğunluk aranmaz, göreli çoğunluk yeterli sayılır. "Tek parti hükümetlerinin kurulmasını sağlaması, partilerin geniş tabanlı olmasına imkan vermesi, seçmenlerin partilerin değil adayların arasından seçim yapmasına olanak tanıması ve seçmenler ile milletvekilleri arasında güçlü bir bağ kurmaya yardım etmesi" bu seçim sisteminin avantajları arasında sayılmaktadır. "Küçük partilerin Mecliste adil bir şekilde temsillerine imkan tanımaması, büyük partilerin aldıkları oydan daha fazla milletvekiliyle Mecliste temsil edilmesine yol açması ve boşa giden oy sayısının çok fazla olması" ise bu sistemin olumsuzlukları arasında sıralanmaktadır.

Liste usulü nispi temsil sisteminde, seçmenler partilere oy verirler, adaylar da partilerin aldıkları oylarla orantılı bir biçimde milletvekili seçilirler. Bu sistemde ülke birden çok milletvekili çıkaran seçim çevrelerine bölünür. Liste usulü nispi temsil sisteminde partilerin oy oranları ile kazandıkları milletvekili sayıları arasında genellikle adil bir dağılım gözlenir. Küçük partilere de Mecliste temsil edilebilme imkanı tanınır. Ancak bu sistemden çoğunlukla tek parti iktidarı yerine koalisyon hükümetleri çıkmaktadır. Bölünmüş bir parti sistemine yol açması da bu seçim sisteminin olumsuzlukları arasında yer almaktadır. Türkiyede de seçim sistemi olarak "yüksek barajlı liste usulü nispi temsil sistemi" uygulanmaktadır.

Uygulanan sistem artık yama tutmuyor; yırtık çok büyük yama ise küçücük. En küçük bir reflekste sistem bir tarafından pörtlüyor.

Çevre Bakanlığı yıllardır uyuyor mu

YIllardIr Kumköye (Kilyos) gidip geliyorum. 3. Köprü ihalesinin yapılmasından ve Çılgın Proje kapsamında dile getirilen yeni şehir yapılanmasının ardından Kumköy daha bir gözde mekan olacak. Ama bizim Kumköylüler olarak iki ciddi problemimiz var. Bunlardan birisi Kilyos açıklarında yıllarca önce batan yük gemisinin enkazının hâlâ plajda duruyor olması. Bu enkaz denizde yüzenler için çok büyük tehlike. Çevreye hastalık yayıyor. Paslı deniz suyuna girilir mi hiç! Çevre Bakanlığı uyuyor mu acaba Üstelik Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın öz yeğeni Mehmet Erdoğan da burada yaşıyor. Buna rağmen kangren olmuş bu yaraya Çevre Bakanlığının bikayıt kalması bizleri son derece üzmektedir.

Bizim ikinci bir sorunumuz da ulaşım. İstanbulun belki de en külüstür ve en eski İETT otobüsleri Kilyosa çalışıyor. Şimdi güzel bir uygulama başlatıldı ve Taksimden doğru son metro durağı olan Hacı Osmandan Kilyosa direk seferler konuldu. Ama biz traktör gibi çalışan, kliması olmayan bu külüstür otobüslerin değişmesini bekliyoruz. (Kilyos sakinleri)