“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Hadîd- 20)
Perşembe
“Yoksul bir çocuk görsem,
yağmur altında üşüyen
köprü olmak geçer
hiç değilse içimden...”
(Sunay Akın)
Taare Zamaeen Par/The Child is Special (Her Çocuk Özeldir)
İlkokul çağındaki Ishaan, öğrenme ve yazma sorunu (disleksi) yaşar. Buna rağmen Ishaan’ın resim yapmaya ilgi ve yeteneği vardır. Bir çocuktan beklenilmeyecek kadar muhteşem resimler yapar. Fakat ailesi ve öğretmenleri Ishaan’ın yeteneğinin farkında değildir. Bu arada okula geçici olarak Ram Nikumbh adında bir resim öğretmeni gelir. Nikumbh kısa surede öğrenme ve öğretme eylemlerindeki farklı bakış açısıyla tüm çocuklara dokunur. Ishaan’ın da kabiliyetini özel uğraşı ile çıkarır.
Okul, öğretmen, eğitim ve hepsinden önemlisi insana bakışın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatması bakımından benim için bir yer tutan filmlerden biridir. Gecen günlerde okullardaki durumlar, öğretmen arkadaşların serzenişi vb. durumlar üst üste gelince tekrar izledim. Aklıma Sinan geldi. Acaba nerededir? Eğitim hayatı yolunda gitmiş midir yoksa yazık olanlar arasına mı girmiştir? Aklımda birçok soru ardı ardına kopup geldi. Bizim Gökhan’ın ilk öğretmenlik yılında hem onun idealizminin en yüksek seviyesinde karşılaştığı bu çay işçisi ailenin çocuğunun hikayesi, hep yarım kalmış bir şekilde belleğimde tüm kayıp nesillerin bir göstergesi olarak kaldı.
Kaç Sinan yokluktan, kaç Bahar bir türlü öğretmenine görünememekten kaybolmuştur? Sayıları bilinmez. Bazen aile, bazen çevre, bazen okul ve bazen de öğretmenlerin heba ettiği kuşaklar, şayet heba olmasaydı şimdi nasıl olurdu diye düşünmek içten değildir? Elbette ki birçok cefakâr öğretmenin dokunuşu ile hayatı değişen kuşakları da yâd etmek gerekir ki belki de bugün iyi bir şeyler var ise onlar o öğretmenlerin emekleri vesilesiyledir.
Cuma
Gecen gün Mantiku’t-Tayr’i şöyle bir karıştırıp, kimi daha önce altını çizdiğim yerlere bakınıyordum. Bir bölüme hiç dokunmadığımı fark edince başladım okumaya. Sonunda içime bir genişlik ve ruhuma bir rahatlık konuverdi. Ben de bu bölümden kısa bir pasajı burada sizinle paylaşmak istedim.
“Çoklarının yolun uzunluğu yüzünden gönlü karışır, yolunu kaybeder. O vadinin hiçbir yolu öbürüne benzemez. Ten yolcusu başkadır onun, can yolcusu başka! O vadinin birçok yolu vardır ama her yol, yolcusuna göredir. Bu yüzden yolda dertlere düşen örümcek, fille beraber yürümez, ayrı yolla yollanır. Herkesin yürüyüşü kemalincedir; herkesin yakinliği kendi halince. Sivrisinek istediği kadar uçsun, kasırga gücünü elde edebilir mi?
Herkesin yürüyüşü başka başkadır burada. Hiç kimse diğeri gibi gidemez. İste marifet de bu yüzden ayrı ayrıdır. Birisi Kâbe’yi bulmuştur, diğeri putu! Bu yolun önünde Marifet güneşi doğdu mu, herkes kıymetine göre görgü sahibi olur, hakikat alemindeki yerini bulur. Yolcuya bu yol aydınlandı mı, dünya gözüne gül bahçesi gibi görünür. İçindeki sırrı görür o, deriyi görmez.” Marifet vadisinde yürüdüğümüz şu günlerde yolumuzun nereye düşeceğine dikkat etmek gerekir. Marifetimiz, kemalimiz nicedir? Hoşça bakın zatınıza…