Yine bir sabaha öfkeyle uyandık. Uyandık mı, emin değilim… Belki de vicdanlarımız hâlâ uyuyor… Yıllardır Gazze’de süren abluka… Ve bu ablukanın dozunun arttırılarak soykırıma dönüşmesinin üzerinden neredeyse iki yıl oldu. İki yıla yaklaşan bu soykırım esnasında sadece izledik.

Hükümetler bu yaşanan soykırım karşısında terörist bir yapıyı sadece kınamakla yetindi. Vicdanı olan halklar sokağa döküldü… Manipülasyonlar, tutuklamalarla Filistin halkının sesi olan insanların sesi kısılmaya çalışıldı.

Maalesef umudu bir gemide aramaktan başka çare bırakılmadı. Mavi Marmara’dan beri bir umuttur ablukayı kırmak. Fakat her seferinde uluslararası sularda hukuksuzca vicdan sahibi insanlara yaşatılan zulme şahit oluyoruz…

 

Geçtiğimiz ay Vicdan gemisine saldırmak suretiyle vurdular umudumuzu. Umut aslında geminin Gazze’ye ulaşması değildi. İsrail’in imanı gereği buna izin vermeyeceğini elbette biliyoruz. Bu zülme karşı insanların harekete geçmesini sağlamak amaç… Ve tarih karşısında oturanlardan, zulme karşı boyun eğenlerden olmamak…

Ve günlerdir nefesimizi tutmuş Madleen’in vicdan yolculuğunu izliyorduk. 12 vicdan sahibinin sadece insani yardım götürmek üzere yola çıktığı bir yolculuktu Madleen. Silahları yoktu. Önce terörist İsrail tarafından tehdit edildiler. Bu sabah ise Madleen adlı vicdan gemisine kimyasal saldırı yapıldığı ve 12 cesur insanın korsan ve terörist İsrail tarafından kaçırıldığı haberiyle uyandık...

İçinde iki Türk vatandaşının da olduğu Madleen, insanlık onurunu taşıyordu. Sessiz kalmayı reddeden insanların ortak vicdanını… Umutla, dualarla, dünyaya "hâlâ iyilik var" dedirtmek için yola çıktı. Ama ne zaman Filistin için bir adım atılsa, karşısına İsrail’in vahşeti çıkıyor. Her yardım eli, kurşunla karşılanıyor. Vicdanın sesi susturulmaya çalışılıyor.

Peki, tüm bu olup bitenler karşısında biz ne yapıyoruz? Bu yazıyı yazdığım saatlerde Madleen gemisindeki insanların devletlerinden hala bir açıklama gelmedi. Gerçi açıklama yapılsa ne olur ki? En fazla yapılacak şey yine bir kınama. Mavi Marmara’da insanlarımız şehit edildiği halde ne yaptık ki şimdi ne yapılmasını bekliyoruz? Maalesef kınamak artık bir devlet refleksi hâline geldi. Cesaretsizliğin, kayıtsızlığın ve vicdansızlığın süslü kılıfı... Eğer bu kınamalar işe yarasaydı, Madleen’e gerek kalmazdı. Eğer hükümetler gerçekten harekete geçseydi, Filistin çocukları hâlâ gökyüzüne bakarken bomba sesleri duymuyor olurdu…

Vicdanlarıyla hareket eden insanlar gemilere binerken, yöneticiler protokol koltuklarında sadece susuyor. Madleen gemisinin sessiz çığlığı, aslında tüm insanlığa yönelmiş bir tokat. Merak ediyorum daha kaç tokat daha yememiz lazım uyanmak için?

Ablukanın hukuku olur mu? Soykırımın hukuku olur mu? Utanmadan terörist devletin terörist kurumları ablukayı delmenin hukuka aykırı olduğunu savunan bir açıklama yapabilmiş. Onlara bu cesareti veren bizlerin sessizliği… Yerin dibine batsın sizin katil hukukunuz! Yerin dibine batsın sizin reel politiğiniz!

Bu yazıyı öfke içinde yazıyorum. Bir avuç katil karşısında sessiz harekete geçememenin kırgınlığıyla… Ama en çok da utanarak. Vicdan sahibi insanlar kaçırılırken, küçücük bebekler açlıktan öldürülürken biz hâlâ “neler oluyor” diye sormakla meşgulüz.  Terörist İsrail askerleri Filistinli çocuklardan korkarken tüm dünya bu teröristlerden korktuğu için kınamaktan öteye gidemiyor. Korkarım tarih çağımızın insanını tarihin en korkak insanları diye yazacak… Bebek katillerinden korkan zavallılar…