“Anadolu Endülüs’e suyun suya benzediği kadar benziyor.

İbn Haldun’un yüzyılları aşan kerameti…”

Yazı bu cümlelerle tanıtılıyor…

Dikkatimi celbetti...

Aman dikkat!

“İşgal altındaymışız da haberimiz yokmuş”

Söz konusu yazının başlığı böyle…

Başlık bile dikkat çekici!

Aman dikkat!

Yazı 11 Nisan 2023 tarihinde Şarkul Avsat Türkçe’de yayımlandı.

Yazarı da Vahdettin İnce; yazara bu hatırlatmalarından dolayı teşekkür ediyorum.

Bir Balkanlı, bir Bosnalı (Annem Bosna-Sancaklı), bir Kosovalı (malum olduğu üzere, Kosova’da doğdum, 1957 yılında Türkiye’ye hicret ettik); hepsinden daha önemlisi olarak da geçen yüzyılın sonunda hem “Bosna Savaşı” hem de “Kosova Savaşı” yıllarında soykırım yaşadık, bundan dolayı Balkanlar da Endülüs’teki soykırıma çok ama çoook benziyor…

Evet…

Konu bize göre dinî-ilmî-iktisadî-siyasî yönleriyle çok yönlü olarak çok önemli...

Önemine binaen de unutmayalım ve daima üzerinde duralım...

Üzerinde duralım ki tarih tekerrür etmesin…

Öyleyse başlayalım…

***

Yaklaşık olarak bir yıldan beri, Adil Düzen Çalışanları olarak, İstanbul Üsküdar’daki İslam Medeniyeti Vakfı merkez binamızda haftalık “Adil Düzen Seminerleri” yapıyoruz...

Doç. Dr. Süleyman Akdemir bu seminerlerimizi ana hocası ve konuşmacısı.

Süleyman Akdemir Hoca bir ara bir gurup çalışma arkadaşı ile birlikte iki haftalığına Endülüs inceleme gezisine gittiler…

Biz kendimiz “Adil Düzen” seminerlerine devam ettik…

Süleyman Hoca İspanya yani Endülüs inceleme gezisinden çok etkilenmiş olarak döndü ve Adil Düzen haftalık seminerlerimizde hemen iki hafta üst üste Endülüs’ü anlattı…

Anlattıklarının özü ve özeti şöyleydi:

-Türkiye ya da Anadolu’nun Endülüs’e benzemekte olduğu…

-Türkiye’nin de Endülüs benzeri tehlikeyle karşı karşıya olduğu…

-Türkiye’de yaşayan Müslümanların bu tehlikeyi anlamaları gerektiği…

-Ve anlayıp kavradıktan sonra da gereğini yapmaları gerektiği şeklindeydi…

Yazının en başında yazdıklarımı tekrar hatırlayalım…

“Anadolu Endülüs’e suyun suya benzediği kadar benziyor.

İbn Haldun’un yüzyılları aşan kerameti…”

Yazı bu cümlelerle tanıtılıyordu…

Bundan dolayı önemliydi...

Neden?

“Kitaplar vardır insanı hüzünlendirir. Kitaplar vardır insan hayalini olmadık ufuklara uçurur. Nefret ettiren, karamsarlık aşılayan, insanı bunalıma sokan… Okuduğuna bin pişman ettiren envaiçeşit kitap var. Ama bazı kitaplar da var ki insanı resmen çarparlar. Bugünlerde okumaya başladığım Mukaddime bu tür kitaplardandır. Satır satır, paragraf paragraf, sayfa sayfa kendini buluyorsun. Yüzyıllar öncesinde yazılmış bir kitap, yüzyıllar öncesinde yaşamış bir yazar bugünü bütün çıplaklığıyla nasıl görebilir diye düşünmeden edemiyorsun. Böyle bir kitap çarpmaz mı insanı? Böyle bir yazar keramet göstermiştir denmez mi? Ben şahsen çarpıldım. İbn Haldun’un büyük bir keramet sahibi olduğuna kanaat getirdim.”

(Devamı var…)