Mahremiyet istinat duvarımızdır. Onun yıkılması, onda bir çatlağın bulunması tüm hayatımızı dağılmaya mahkûm eden taşkınların olmasına sebebiyet verecektir. Bu yazıda mahremiyetin yalnızca tensel temasla ilgili olmadığına dair birtakım çıkarımlar yapmaya çalışacağız.

Kökenini “haram” kelimesinden alan mahrem kelimesi hayatımızda sıkça karşılaştığımız iletişimler içimde boy gösteren bir kavramdır. Özellikle sosyal medyanın gizlilik ihlali, teknolojinin iletişim kopukluğu oluşturması mahremiyet algımızı kökten sarsmıştır. Saat kavramının kayboluşu, insana her vakitte ulaşabilir olma mahremiyet algısını delik deşik etmiştir. İki kişinin arasında kalması gereken hal ve durumlar mahremiyet içeren görüntüler, sıradanlaşmış bir şekilde paylaşılır olmuştur. Bunların zedeleyici yönü muhakkak vardır lakin bu konuya da başka bir yazıda derinlemesine değinelim.

İnsanlar mecbur kalmadıkça gece saatlerinde iletişime geçmezler. Bunun karşı cinsten iki kişi arasında olması ise pek çok sıkıntıyı beraberinde getirebilir. Burada vurgu yapmak istediğimiz şu: Müslüman’sak ve Allah’a inandığımızı iddia ediyorsak her halimizde ve konuşmamızda bunu yerine getirmeli Ona saygımızı Ona olan inancımızı yaşama aksettirmeliyiz. İnanç dil ile sınırlı kalmış bizden kopuk bir şey değildir. Onu ne kadar yaşama dâhil edersek o kadar feraha ereriz. Ne yazık ki evli bireylerin de bu hataya düştüğü, gece saat 23.00’da görüşmek üzere bir hanım ile telefonlaştığı ya da mesajlar yazdığı oluyor. Bu durum mahremiyet duvarında çatlaklara sebebiyet verdiğinden sonrasında kimsenin hoşnut olmadığı durumlar ortaya çıkabiliyor. Benzer durum bekâr erkekler için de söz konusu. Ne olursa olsun gece saatlerinde hanımlarla konuşmak Müslüman’a yakışan bir davranış biçimi değildir. Meyli olmayan gönüllerin dahi bu durumda meyli olabilir. Gönül insanların elleri arasında hissettirmeden akıp giden bir şeydir. Onu tutmak ve doğru yönlendirmek zahmetli olduğundan Müslüman olduğunu söyleyen bir kişi bu durumda kat kat önlemler almalı, gevşeklikten uzak durmalıdır. Diğer bir zedelenme hususu ise hitap konusunda yaşanmakta. Yabancı bir hanıma “sen” hitabında bulunan erkeğin cıvıklığı ve hadsizliği kabul edilemez. Samimiyet yoksa belli bir tanışıklık yoksa hanımlara “sen” hitabında bulunmak mahremiyet duvarını yıkmaktır. Benzer şekilde hiçbir mecburiyet bulunmazken telefonla aramak ve konu ne olursa olsun konuşmak hoş değildir.

Yıkılan duvarın tamiri varsa da yaşanan zararın tamiri her zaman mümkün olmaz. Yıllarını buhranla geçiren insanların geçmişinde mutlaka bir mahremiyet zedelenmesi vardır. Kendi hayatımızdaki hüzünlere bakarsak bunu daha iyi göreceğiz. Keşke şöyle yapmasaydım, keşke şöyle demeseydim dediğimiz ne varsa o mahremiyeti ihlal örneğidir.

Eşlerinizin etrafında da size hoşnutsuzluk verenler varsa sorun sadece karşı tarafta değil eşinizde de var demektir. Bir yerlerde sınır ihlali yapılmış ve surda açılan gedik misali mahremiyet zedelenmiş ve birtakım çirkinlikler vücut bulmuştur. Kaç kişi kucağında kalbiyle namahremler arasında korkusuzca gezinirken hiçbir his duymadan oradan kopabilir? Daha açık sorarsak kaç kişi aşka karar verebilir, onu önleyebilir ya da ona sebep verebilir? İslam bizim iyiliğimizi istiyor nefsimiz ise kötülüğümüzü. Tercih yine de bizim.

İnsan yaptıklarından, tüm konuşmalarından, ümit vermelerinden ve hatalarından sorguya çekilecek. O vakit içimiz ne kadar rahat olabilecek? Ne kadar rahatça oradan ayrılabileceğiz? Belki de sürekli o günü düşünerek adım atsak biraz daha güzelleştirirdik dünyayı, yaşamayı.