Kapı, bir mekâna girilirken ya da çıkılırken içinden geçilen yerdir. Bazen parça-bütün ilişkisiyle mekânı da anlatabilir. Mesela, “Hocasının kapısında büyüdü” cümlesi, “hocasının evinde büyüdü” demektir. Türkçesi kapu olan kapının, Kur’an’daki karşılığı el-bâb olup çoğulu ebvâb şeklindedir. Kapı yani el-bâb kelimesi, Kur’an’da üç şekilde kullanılır:

Birincisi: Evin ya da cennetin kapısı. Buna Hz. Yusuf’un iffetini korumak için kaçarken kapının dışında ev sahibiyle karşılaşmasını anlatan ayeti örnek verebiliriz (Yūsuf 12/25).

İkincisi: Göğün kapısı. Sema, Allah’ın feyzini, rahmetini ve bereketini simgeler. Ağzımızdan dökülen kelime-i tevhit ve gerçekleştirdiğimiz salih ameller, semaya ulaşır (Fāṭır 35/10). Kafirlerin amelleri semaya ulaşmaz; göğün kapıları onlara açılmaz. (el-A’rāf7/40) Çünkü eylemleri, inkara ve zulme dayalıdır.

Üçüncüsü: Kudüs’ün kapısı. Bu kapı, Yahudilerden bahseden ayetlerde geçer. Yahudilere Allah’a secde ederek ve peygamberlerinin emirlerine itaat ettiklerini göstererek kentin kapısından (el-bâb) girmeleri emredilir. el-Bâb “herkesin bildiği bir şehrin kapısı” demektir. Parça-bütün ilişkisi yoluyla kapı söylenerek şehir kastedilmiştir. Herkesin tanıdığı bu kapı, Kudüs Şehri’ni kuşatan surlardaki kapıdır ve el-bâb, dört ayette geçer. Bu ayetlerin üçünde Kudüs ele geçirildikten sonra şehrin kapısından Allah’a ibadet ve peygamberine itaat edilerek girilmesi emredilirken (Bakara 58, Nisa, 154, Araf 161) ayetlerin birinde, şehrin kapısından baskın düzenlenerek ele geçirilmesinin yolu ve yöntemi öğretilir(el-Māʾide 5/23).

Kapıya Varmak: Araştır ve Raporla

Hz. Musa ve beraberindeki Müslümanlar, Firavun’dan kurtulup nehri geçtiler. Allah’ın mübarek kıldığı ve levh-i mahfuzda kendilerine yazdığı (ketebe) topraklara doğru ilerlediler. Hz. Musa, mübarek Kudüs kentini işgal etmiş olan düşmanın gücünü ve kentin savunma yapısını öğrenmek istiyordu. Bunun için -müfessirlere göre- on iki kişiyi görevlendirdi. Kendiside Eriha bölgesinde karargâhını kurup gelecek raporu beklemeye başladı (Mukâtil b. Süleyman, Taberî,).

Hz. Musa’nın gönderdiği kişiler Kudüs ve Kudüs’ü ellerinde bulunduran işgalciler ile ilgili raporlarını arz ederken on tanesi düşmanın gücünü esas alarak “Orada cebbar bir kavim var. Onlar kentten çıkmadan oraya girmeyeceğiz! Çıktıklarında gireriz!” dediler (el-Māʾide 5/22).Düşman askerlerinin güçlü ve heybetli yapısı ile savaş gücü ve kabiliyeti onları korkutmuştu. Cebbar diye tanımladıkları Kenanlılar, karşılarına çıkan her türlü orduyu alt edişleriyle tanınıyorlardı. Tuttuklarını koparan, zorba ve savaşçı insanlardı.

Kapıya Varmak: İstişare ve doğru rapor

İstişare sırasında düşmanın çok güçlü olduğuna dair Hz. Musa’ya rapor ettikleri bu durumu, tanıdıklarına ve dostlarına da anlattılar. Oysa istişare edilen bir bilginin toplantı üyeleriyle sınırlı ve özel tutulması gerekiyordu. Duyan herkes, hiç karşılaşmadığı bu düşmandan ürktü; korku dillerden gönüllere indi. Cihat usulüne aykırı bu davranış, Kudüs’ün kurtarılamayacağı inancını kalplere yerleştirdi (Taberî).

İstişare heyetinde yer alan iki kişi, Hz. Musa’ya yanlış rapor vermedi ve düşmanın gücünü halka anlatmadı. Çünkü Allah’a verecekleri hesaptan korkuyorlardı. Bunlar, Allah’ın itaat, istişare ve cihat nimetlerini kendilerine nasip ettiği iki kişiydi. Hz. Musa’ya düşmanın zaaf noktalarını bir bir anlattılar. Rapor sunduktan sonra şöyle bir çözüm önerdiler: “Kapıdan (el-bâb) üzerlerine hücum edin; oraya girdiğiniz an artık kesinlikle siz galipsiniz.” (el-Māʾide 5/23) Kapının açık olduğu an, tüm orduyla taarruz edip kapıdan girmek, surlar önünde günlerce savaşmaktan daha pratik bir çözümdür.

Kapıya Varmak: Cesaret ve kararlılık

Hz. Musa, kentin durumunu tespit edip taarruza karar verdi. Ancak içlerinde korkunun kümelendiği insanlar, savaşçılar kenti terk etmeden Kudüs’e giremeyeceklerini söylediler. Canlarını kurtarabilecekleri bir de formül buldular. Hz. Musa’ya dönerek “Sen ve rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız!” dediler (el-Māʾide 5/24). Yahudiler, hiç kimsenin Allah’ı yenemeyeceğini biliyordu. Hz. Musa’nın Allah’ın peygamberi olduğunu ve Allah’ın onu Firavun’dan nasıl koruduğunu da görmüşlerdi. Öyleyse kendileri niçin gidip öleceklerdi? Sonuçta savaşa da gitmediler.

Bu bakış, kendi sorumluluğunu başkasının üzerine yıkıp cennet hülyası kurmaktan öte bir şey değildi. Oysa herkes kendi imtihanını verir; her insan kendi cesaretinden ve kararlığından sorumludur. Allah’ın hiç kimsenin cihadına ihtiyacı da yoktur. Cihat, mücahide fayda sağlar; ona cennetin yolunu açar ve onu cehennemden uzaklaştırır.

Kapıdan Hücum Etmek: Aksa Tufanı

Aksa Tufanı’nın logosunda çeşitli motifler dikkat çeker. Logoda yüzünde Filistin kefiyesi olan bir mücahit görülmektedir. Sağ elindeki silah, direnişin silahlı mücadeleden vazgeçmeyeceğini, sol elindeki Kur’an, direnişin ruh kökünü ve fikriyatının kaynağını simgelemektedir. Yeşil zeminde lâ ilâhe illallah ifadesi ve en altta da “Aksa Tufanı Operasyonu” yer almaktadır.

Logonun tamamını kuşatan kemerli kapı simgesi, Hz. Musa’nın mukaddes şehre girişinin konu edindiği ayetten oluşturulmuştur. Kemer motifinde, “Kapıdan (el-bâb) üzerlerine hücum edin; oraya girdiğiniz an artık kesinlikle siz galipsiniz” ayeti yer almaktadır. Bu durum düşmanın gafil avlanacağını ani bir baskınla operasyonun başlayacağını anlatmaktadır. Düşman surlardan taarruz beklerken kapının açılmasını kollayan mücahitlerin, ani bir baskınla şehre gireceğini ve umulmayan bir yerden baskın gerçekleştireceğini simgelemektedir. En önemlisi direnişin, Kur’an ayetlerinden ilham aldığını; ayetin anlattığı tarihi olaydan ders çıkararak mesajını modern dünyaya taşıdığını yansıtan ilginç görsellerden biridir.