İslam edebiyatında en fazla yer bulan imgelerden birisi cândır. Cân, insanın hayatta olduğunu ifade eder. Öldüğünde cânsız kalır. İnsanın en değerli varlığıdır. Çünkü gönüldeki sevgiyi simgeler. İnsanın sevdiği uğrunda feda edebileceği en değerli şey cândır. Onu cândan sever. Can ve canân, birbiriyle uyumlu olarak kullanılır. Her iki kelime de Farsça olup canân, canlar demektir; ancak şiirlerimizde sevgili anlamında bir kavramdır.

İnsanın sahip olduğu can, onun hayatındaki tek sermayesidir. Maşukun kabul edebileceği tek şey ise âşığın cânıdır. Dünya pazarlarında akçeyle ve mahsulle alışveriş yapılır. Oysa İslam edebiyatındaki âşığın tek nakdi canıdır. Onu satmak için acele etmelidir. Zira asıl sahibine hızlı kavuşmak istemektedir. Pazarlığa gerek olmadan canını sevgiliye satmalıdır. Bu durumu Fuzulî şöyle tarif etmiştir:

“Cânı cânan dilemiş vermemek olmaz ey dil

Ne nizâ eyleyelim ol ne senindir ne benim”

İslam edebiyatının ruhu: Ayetler

İslam edebiyatındaki can, canan, alışveriş ve pazar imgeleri, özünü Kur’an ayetlerinden almaktadır. Çünkü pek çok ayette Allah, müminlerin canlarını satın aldığını ifade etmektedir. Yine Müslümanların canlarını Allah’a sattıkları anlatılmaktadır. Bu alışverişin mecazi bir takas olduğu gözlerden kaçmamaktadır: “O halde, dünya hayatını verip âhireti satın almak isteyenler Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (en-Nisā 4/74)

Müslümanlar, tek sermayeleri olan canlarını Allah’a satarken sevinmelidir. Çünkü bu malın kadrini bilen ve kıymetini zayi etmeden hak ettiği fiyatı ödeyebilecek olan tek alıcı, Allah’tır. Âşık canını böyle bir alıcıya sattığı için de sevinmelidir: “Allah, kendi yolunda çarpışırken öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek üzere satın almıştır. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da yer almış gerçek bir vaadidir. Kim Allah’tan daha fazla sözüne bağlı olabilir! O halde yaptığınız bu alışverişten ötürü sevinin.” (Tevbe 9/111)

İslam edebiyatına göre âşıklar, canlarını Allah’a satarlar. O, canın değerini bilen gerçek dosttur. Canını satın aldığı kişiye şehit adını vermiştir. Bu, cananın maşukuna taktığı özel bir isimdir. Bir sevgili için bu kelimeye nail olmaktan daha fazla iftihar edilebilecek bir rütbe olamaz. Allah ile yapılacak alışverişten bahseden ayetlerden etkilenen Yunus Emre, Divan’ında can, canân ve pazar imgelerine sıklıkla yer vermiştir (Yunus Emre, Dîvân, 126). Mesela bir şiirinde bu ticareti şöyle anlatmıştır:

Aşk bâzârıdır bu, cânlar satılır!

Satarım cânımı, hîç kimse almaz!

Kur’an Ve Alışveriş

Kur’an ve alışveriş: Can nasıl satılır?

Alışveriş insan hayatındaki tabii eylemler arasında yer alır. Bu o kadar doğaldır ki Kur’an’da, “bir dava uğrunda mücadele etmek” alışverişe benzetilmiştir. Araplar, alışveriş ve ticaret kültürüne hakimdir. Bedel ödemeyi, ticaret benzetmesi üzerinden çok güzel anlayabilecekleri iktisadi bir ortamda yaşamaları, Kur’an’da ticaret benzetmelerinin yoğun olarak işlenmesinin nedenlerinden biridir. Zira müşteri, alışveriş sırasında sahip olduğu bir üründen vazgeçerek karşılığında başka bir malzemeyi temin eder. Bu, rızaya dayalı bir tercihtir. Karşılık olarak aldığı ve kârlı zannettiği alım satımda zarar da edebilir. En kârlı ve isabetli tercihi yapan tüccar kazançlı çıkacaktır.

Kur’an’daki ticaretle ilgili mecazi anlatımlarda hem Müslümanlar hem de kâfirler konu edinmiştir. Allah ile Müslümanlar arasında bir ticaret yapılmaktadır. Buna göre Allah, şehit olan Müslümanların canlarını ve mallarını satın almış; karşılık olarak kendilerine cenneti vermiştir. Bu, sevinilmesi gereken çok kârlı bir alım satımdır (Tevbe 9/111). Hayra motor olup şerre fren olmaya çalıştığı için öldürülenler, Allah’ı rızasını kazanmak için canlarını ona satan kişilerdir (Bakara 2/207) (Taberî, Tefsîr, III, 594). Allah, davası uğrunda mal varlığını ve sahip olduğu canını pazara çıkaran kişinin sattığı bu ürünleri en yüksek bedelle satın alacağını taahhüt etmiştir (Tevbe 9/111).

Hahamlar ve rahipler, para kazanmak için Allah’ın kitabını elleriyle tahrif etmiş (Bakara 2/79) ve kelimelerin asıl anlamlarını (vaz’larını) değiştirmiştir (Nisa 4/46). Bazı Araplar, lehvelhadîse para yatırmıştır. Yani insanların İslam’dan uzaklaşması için cahilce davranarak yaldızlı görülecek şekilde şirk ideolojisini yayanlara ve kadın onurunu ayakla altına alarak dans ve müzikli eğlence adı altında mahremiyeti çiğneyenlere para yatırmışlardır. Bundan dolayı azaba uğrayacaklardır (Lokman 31/6). Sihirbazların para karşılığında sattıkları, ahirette kendilerine hiçbir kazanç sağlamayacaktır (Bakara 102).

Can pazarıdır; dost meclisidir

Ömürlerini Allah’a adayanlar, sürekli bir pazar alanında yürüdüklerini bilirler. Herkes alışveriş yapmaktadır. Onların tek ve en değerli sermayeleri canlarıdır. Bunu satın alacak en değerli tüccarı beklemektedirler. Tüccar, her canı almak zorunda da değildir. O tüccar, Allah’tır. Alacağı canda bazı özellikler aramaktadır. Değerini bihakkın verip satın alacağı can, riya ile ambalajlanmamış, günahla tozlanmamış, isyanla kırılmamış, menfaatle kokuşmamış olmalıdır. Üstelik son kullanma tarihi geçmemelidir. Yani can çıkana kadar dünyanın tüm zevklerini yaşayıp “yaşlanınca bu canı satarız artık” diyerek dolaplarda saklanmamalıdır. Can, pazara çıkarılmalıdır. Onu alacak müşteri, Allah’tır ve ne zaman alacağına o karar verir. Bundan dolayı canını satan şehitlerimizi dostlarımıza duyururken “öldü” demeyiz. Bunun yerine şöyle deriz: “Muhammed Dayf şehit oldu. Şehadet ona ne kadar da yakıştı!” Can, canânına kavuşmuştur.

Muhammed Dayf’ın Şehadet Haberi

Ebu Hâlid olarak tanınan Muhammed Dayf’ın şehadet haberini 30 Ocak 2025 günü duyuran Ebu Ubeyde [1], yukarda paylaştığımız Tevbe Sûresi’nin 111. ayetini okuyarak başladığı konuşmasında Hz. Peygamber’in şu sözüne yer vermiştir: “Cânımı (kudret) elinde tutan Allah’a yemin ederim ki; şunu canı gönülden ne kadar çok isterdim: Allah dini uğrunda cenk edeyim de öldürüleyim. Sonra diriltileyim. Allah dini uğrunda cenk edeyim de tekrar öldürüleyim. Sonra diriltileyim. Allah dini uğrunda cenk edeyim de tekrar öldürüleyim.” (Buhârî ve Müslim) Daha sonra Muhammed Dayf ile ilgili şunları söylemiştir: “Zaten komutanımız Ebu Halid’e yakışan da buydu. Otuz yıldan fazla bir süre boyunca düşmanın canını yaktı. Allah için söyleyin! Muhammed Dayf’ın şehit ünvanını kazanmadan ve Allah’ın dini uğrunda bir simgeye dönüşmeden tarih kayıtlarına geçmesini nasıl düşünebilir? Kassam’ın beyni olan Mervan İsâ’nın yatağında ölmesini nasıl beklersiniz? Kassam filozofu Ebu Mûsa, canını Kudüs için çok ucuza satmadan aramızdan ayrılabilir miydi?

Aksa Tufanı’nda canlar pazara çıkmıştır. Müşteri yani Allah, pak olan canları almıştır. Bu pazar sürerken, Kur’an’ın tabiriyle “ellerindeki mikrofonlarla, karşılarındaki tripotlarla arzı endam eden, herkesi kendine hayran bırakan, kalas ve kütük gibi kalıplı görünen nice kelli felli adam”a canını pazarda satışa çıkarmak nasip olmamıştır (Münafikûn 63/4). O kadar bedbahttırlar ki bunlara iki yıl boyunca “Şu pazarda ne satıyorlar yahu? Şöyle bir dolaşayım da bakıvereyim!” diyerek çarşı pazar volta atmak bile müyesser olmamıştır. “Değerli müşterilerimiz! Pazar kapanmış; alışveriş bitmiştir. Lütfen çarşıyı boşaltınız!”

Resim3


[1] https://www.aljazeera.net/news/2025/7/13/%D8%A3%D8%A8%D9%88-%D8%B9%D8%A8%D9%8A%D8%AF%D8%A9-%D8%B3%D9%8A%D8%A8%D9%82%D9%89-%D8%B7%D9%8A%D9%81-%D8%A7%D9%84%D8%B6%D9%8A%D9%81-%D9%83%D8%A7%D8%A8%D9%88%D8%B3%D8%A7-%D9%8A%D8%A4%D8%B1%D9%82