Bismillâhirrahmanirrahîm!
KUR’AN-I Kerim iklimini yaşamakta olduğumuz mübarek “rahmet” ayında, kardeşliğimizin Allah’ın emrettiği şekilde olması ve pekişmesi için “birlikte” bir “iç muhasebe” yapmaya ne dersiniz? Çoğumuzun, manevi yönü çok zengin bir ilim ve siyaset öncüsü olan Muhterem Erbakan Hocamızın feyizli bilgilerinden beslendiğinize inanıyorum. İsterseniz, o maneviyat büyüğümüzün bu asırda bizlere neleri öğretip emanet ettiğini de şöyle bir tefekkür edelim.
Elhamdülillâh Müslümanız! Bize bu şeref Kâlû Belâ’da verildi. Şükründen aciziz. En orijinal özelliğimiz Müslümanlıktır. Bir şeref madalyası olarak bunu bir ömür taşıyacağız. Kardeşliğimizi dünyaya yansıttığımız oranda İslâm’a hizmet etmiş olacağımızı düşünüyorum. Bu sebeple “kardeşler topluluğu” olma özelliğimizi önemsiyorum. “Kardeş olma” onurunu bize lütfeden Rabbimizdir.
Hucurât Sûresi 10. ayette anlatılan Allah’ın buyruğunu nakledelim: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerin arasını düzeltin. Bu konuda Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” Ayette geçen “aslihû” kelimesi ıslah etmek/düzeltmek anlamında! Allah inananları “muslihûn/ıslah ediciler” olarak vasıflandırır. Islah edicilik, mü’minin “vazgeçilmez” özelliğidir.
Mü’min kardeşinin eksikliklerini sayıp dökerek dolaşmak ıslah edicilik değildir. Konumu ne olursa olsun, mü’min kardeşimizin eksikliğini biliyorsak, bu bilgi bize mükellefiyet yükler. O kişiyi düzeltinceye kadar gayret edecek, elimizden geleni yapacağız. “Kardeş olmak” kuru sözden ibaret değil ki! Akif, kardeşlik görevimizi şöyle anlatır: “Emr-i bi’l mâ’ruf imiş ehl-i İslâm’ın işi, / Nehyedermiş bir kötülük görse kardeş kardeşi!”
HUCURÂT SÛRESİ
İSLÂM barış dinidir. Küslük, kavga, çatışma ve savaşların kazananı olmaz. Her iki taraf zarar görür. “Barış” önce kardeşler arasında sağlanmalıdır. Şu ayeti tefekkür edelim: “Ey iman edenler! Hep birlikte barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” (Bakara, 208) Barışa, “kâffeten/hep birlikte” girmemiz emredilir. Kardeşliğimizin anlatıldığı Hucurât Sûresi’nde, insanı “kâmil mü’min” haline getirecek nice öğütler vardır!
Hucurât Sûresi; hükümde, edepte Allah ve Rasülü’nün önüne geçmememiz emriyle başlar. Mü’minlerin kâfirlere karşı çetin; birbirine karşı merhametli davranmaları istenir. Fâsıkların haberlerine aldanmamak öğütlenir. Mü’minlerden iki grup vuruşursa aralarını düzeltmemiz emredilir. Zandan kaçınmak, birbirimizin kusurlarını araştırmamak, gıybet etmemek, kavmiyetçilik yapmamak gibi emirler de Hucurât Sûresi’nde anlatılanlar arasındadır.
Her Müslüman Hucurât Sûresi’nde anlatılan “ahlâk esasları” ile bezenmelidir. Allah Rasülü (s.a.v.) de Müslümanların birbirine karşı görevlerini anlatır: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona haksızlık yapmaz. Onu düşmana teslim etmez. Kim Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim de Müslüman kardeşinin üzüntüsünü giderir, ayıbını örterse; Allah da kıyamet gününde onun üzüntülerini giderir, ayıplarını örter.” (Buharî)
Küslük, gıybet, iftira, zan gibi Allah’ın yasakladığı negatif davranışlar insan vücudunu zehirler; huzursuz eder. Sinir, stres gibi psikolojik hastalıklara iter. Enerjimizi birbirimize karşı değil; Allah’ın dini üstün gelsin diye cihat etmeye, barışa harcayalım!
ERBAKANCA DURUŞ
56 yıl önce, “İslâm ve İlim” konferansını dinleme şerefine erdiğim Erbakan Hoca’yı kardeşlik görevini yapmakta “günümüzün ideal örneği” olarak gördüm. O, “Bizim davamızda herkes kardeşi için yaşar. Nefsi yenmenin en kolay yolu budur” diyordu. Bunu söylemekle yetinmedi; uygulamalarıyla gösterdi. Türkiye’nin her yerinde candan dostları vardı. Dostlarına karşı vefakârdı.
Yalnız Türkiye’de mi? Diğer ülkelerdeki Müslümanların da dertleriyle dertlenirdi. Filistin hiç gündeminden düşmedi. İdamla yargılanan İhvân-ı Müslimîn üyelerini kurtarmak için hukukçu heyetler gönderdi. Şeyh Osman-Talâbanî kavgasında arabulucular oluşturdu; çatışmayı önledi. Körfez Savaşı’nı durdurmak için cansiparane çalıştı.
Müslümanları haritadan silmek isteyen Siyonist ve emperyalistlere karşı cihada çağırdı: “Cihat ibadeti disiplinli ve organizeli bir şekilde teşkilâtlanarak yapılması gereken bir ibadettir. Cihat ilk önce eda edilmesi gereken ibadettir. Müslümanların bir cihat ordusu, bir teşkilâtı varsa ona tabi olmalı; yoksa ilk önce onu kurmalıdır.” (Davam, s. 25)
Erbakan Hoca, kâmil mü’min olabilmek için gerekli olan, “Kendisi için istediğini, kardeşi için de istemek” hadisini sık hatırlatırdı. İstisnasız, bütün mü’minlere karşı gönlünü “sonuna kadar” açtı. “Birlik olma” anlayışından asla taviz vermedi. O kadar ki, her aşamasında yalnız kendi emeği olan işlerde bile Millî Görüşçülere, “Bunu siz başardınız!” der; “teşkilât bütünlüğü”nü korurdu.
“Kardeşlik” konusuna “birlikte” kafa yoralım mı? Konuyla ilgili özgün düşünceleri bu sütunlarda yer vereceğim.