Yıllarca “Avrupa Birliği” hayaliyle, Batı’nın gözüne gireceğiz diye kendi öz değerlerimizden, kadim kültürümüzden bir bir taviz verdik. Gecenin sessizliğinde, milletin uykuda olduğu vakitlerde çıkarılan torba yasalarla, halkın ruhunu, özünü bilerek baypas ettiler. Bir gün kalktık, aile yapımıza, inancımıza, geleneğimize zıt düşen maddeler yürürlüğe girmiş! Neymiş efendim? “Uyum yasalarıymış.” Hangi uyum? Kimle uyum? Kimden uzaklaşıp kime yaklaşıyoruz? Avrupa’nın en doğusundaki ülkeler bile çekinip imza atmaktan geri dururken biz koşa koşa İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladık. Hemen ardından da bunu iç hukuka entegre edip yasa çıkardık. Sonra ne oldu? Millî Görüş’ün yükselen sesi, milletin vicdanından gelen baskı, toplumun sahipsiz olmadığını gösterdi. Bu baskıyla “Sözleşmeden çekildik” dediler. Eyvallah! Ama o sözleşmenin ruhunu taşıyan kanunlar hâlâ yürürlükte! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
Bugün bir vatandaşımız, sırf evladına nasihat etti diye evinden uzaklaştırma alıyorsa… Bugün bir baba, çocuğunu görmek için mahkemeye düşüyorsa… Bugün aileler birer birer dağılırken bu sözleşmeden kalan yasalar hâlâ canımızı yakıyorsa… Buyurun size Avrupa değerleri! Buyurun size kültür ithali!
Millet diyor ki: “Anadan geçilir, yârdan geçilir, lakin özünden vazgeçilmez.” Ama onlar özümüzü değil, özene bezene kopyaladıkları Batı’yı tercih etti. Bugün geldiğimiz noktada; ne Avrupa Birliği var ortada ne de sağlam aile yapısı!
İstanbul Sözleşmesi’nden çıktık dediler ama işte Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü’nün gönderdiği yazı her şeyi ayan beyan ortaya koyuyor: “Durum bildirir sağlık kurulu raporu veriliş nedenleri arasına cinsiyet değişimi seçeneği eklenmiştir.” Eyvallah! E hani sözleşmeden çekildik? Hani aile yapımızı koruyacaktık? Demek ki çekilmekle iş bitmiyor; ruhu hâlâ aramızda geziyor, kalem kalem mevzuatlara işleniyor. Bu milletin inancına, kültürüne, yaratılışa dair inancına aykırı bu adımları kim hangi hakla meşrulaştırıyor?
Bir yanda aile yapımız delik deşik edilirken öte yanda veliler evlatlarını okutmanın derdinde. Okullar açılıyor ama dertler katlanıyor. Kayıt için “bağış” adı altında alınan ücretler, taşıma ve servis masrafları, kırtasiye fiyatları el yakıyor. Emekli zaten perişan, asgari ücretli ayın ortasını zor görüyor. Şimdi bir de eğitim masrafları sırtına bindikçe, milletin beli doğrulmuyor. Televizyonda “ekonomi şahlanıyor” diyenler, gelsin de bir kırtasiye dükkânının önünde bekleyen babalara, gözü dolu dolu annelere baksınlar.
Üniversite desen orası apayrı bir dram... Barınma sorunu, yurt sorunu, işsizlik korkusu öğrencinin sırtında kambur. Gençlik enerjisiyle değil, geçim derdiyle sabahlıyor artık. Tüm bu manzara ortadayken hâlâ masallarla milleti oyalayanlara artık milletin karnı tok. Bu millet, artık göz boyayan söylemlere değil, gerçek çözümlere muhtaç. Ve bu çözüm Millî Görüş çizgisine dönmekle ve yeniden dirilmekle olur, vesselam…
...