İktidar liderinin tok bir sesle, kendinden emin bir ifadeyle söylediği cümleler hâlâ kulaklarımızda çınlıyor:

“Biz öyle bir iş yaptık ki, asırlar boyunca etkisini sürdürecek. 23 yıl boyunca özgüvenli, imanlı bir gençlik yetiştirdik. Siz bakmayın cadı kılığına giren 3-5 kimliksize. Takılmayın alkol şişelerinden haç yapan şarlatanlara. Bu ülkede alnı secdede, milletine saygılı, vatanına aşkla bağlı, nereden geldiğini bilen, nereye gittiğini bilen, ayakları vatan toprağına sapasağlam basan fedakâr, cefakâr, eğitimli, donanımlı, dürüst, ahlâklı bir nesil var. Ve sayıları da her geçen gün artıyor.”

Söz güzel, söyleyen güçlü, niyet elbette ki hayırlı… Ama gel gör ki, hayatın içinde yaşananlar bu ifadelerin gölgesinde kalıyor. Çünkü biz, bu cümleleri duyar duymaz bir an durduk, düşündük. Bir söylenenlere baktık, bir de yaşananlara... Söylenenlerin doğru olmasını kim istemez ki? İmanlı, ahlâklı, özgüvenli, vatansever bir gençlik… Bunu kim arzulamaz, kim görmek istemez? Lakin ne yazık ki tablo öyle değil, sayın lider.

Ben 2005’te Ankara’ya geldiğimde, bir görme engelli olarak Kızılay’da bastonumla yürürdüm. Her on adımda birisi koluma girer, “Nereye gidiyorsun kardeşim? Yardım edeyim mi?” derdi. Biri metroya kadar götürür, biri otobüse bindirir, biri de “ben de o tarafa gidiyorum, birlikte yürüyelim” derdi. O zamanlar insanın insana selamı vardı, kalbinin sıcaklığı vardı. Şimdi aynı Kızılay’da bastonla yürürken birisi çarpıyor, bastonum kırılıyor, dönüp bir “pardon” bile demiyor. Nezaket gitmiş, vefa yitmiş, merhamet yerini umursamazlığa bırakmış. Bizim yetiştirdiğimiz gençlik buysa, kusura bakmayın ama ortada bir problem var demektir.

Metroda birçok kez gençlere rastladım. Ellerinde gitar, “biz atanamayan müzik öğretmenleriyiz” diyerek güzel bir türkü söylüyor ve maddi destek bekliyorlar. İnsan bir yandan hüzünleniyor, bir yandan hayran kalıyor. O kadar yetenekli, o kadar yürekli çocuklar… Ama kaderleri bu mu olmalıydı? 23 yıldır “eğitimde devrim yaptık” denilen bir ülkede, diploma alıp da umudunu metro vagonlarına taşımak zorunda kalan bir gençlik mi “özgüvenli” diye tanımlanacak?

Televizyonları açıyoruz, sözde “ahlâk” dersleri verenler, bir yandan dizilerle, yarışmalarla, reklâmlarla gençlerin zihnini allak bullak ediyor. Aile kavramı ekranlarda oyuncak olmuş. Sosyal medya desen ayrı bir âlem: Küfür, iftira, gösteriş, arsızlık… Herkes birbirine sanal kahramanlık taslıyor ama gerçek hayatta bir komşusuna “günaydın” diyemiyor.

Sonra dönüyoruz, raporlara bakıyoruz: Deizm ve ateizm oranları son yıllarda hiç olmadığı kadar artmış. Bu toprakların çocukları, “Ben inanmıyorum” demeye başlamış ne yazık ki. Peki, bu tablo, “imanlı gençlik yetiştirdik” sözünün neresine düşüyor? Bu bir başarı mıdır, yoksa bir uyarı sinyali midir?

Bakınız Sayın İktidar Lideri, biz sizin düşmanınız değiliz. Bilakis, milletin gönlünden kopan hakikati dile getiriyoruz. Çünkü bu millet övgüyle değil, gerçeklerle yol almak ister. Tavsiyemizdir: Bir gün tebdil-i kıyafetle çıkın halkın arasına. Ne koruma, ne protokol, ne kameralar... Sade bir vatandaş gibi otobüse binin, markete gidin, pazarda sebzenin kilosuna bakın. Gençlerle bir kafede oturun, onların dertlerini dinleyin. O zaman anlayacaksınız ki, size gelen bilgilerle sokakta gördükleriniz aynı Türkiye’yi anlatmıyor.

Elbette biz de o söylenen güzel sözlerin gerçeğe dönüşmesini isteriz. Kim istemez alnı secdede, vicdanı temiz, ahlâkı sağlam, vatanına aşkla bağlı bir gençlik yetişsin? Lakin gerçeklerden kaçmakla, sorunları inkâr etmekle bir yere varılmaz. Hayale dalarak değil, gerçeğe uyanarak, yanlışı görerek, düzeltmeye niyet ederek ülke büyür, millet yücelir.

O yüzden diyoruz ki, artık bu “gaflet modundan” çıkma vakti gelmiştir. Gerçeklerle yüzleşmek, geleceği ona göre planlamak en doğru, en isabetli yoldur. Çünkü hayalin büyüsü kısa sürer; ama hakikatin gücü kalıcıdır, vesselam.