Geçtiğimiz haftalarda Gazze’den gelen bir feryat duymuştuk. Görmeyen gözleriyle insanlığın vicdanına seslenen 19 yaşındaki Roaa Abuhelal ve yine kendisi gibi görme engelli babasıyla birlikte altı kişilik ailesi, zulmün karanlığına mahkûm edilmişti. Bu çağrıyı alan duyarlı kardeşlerimiz Avrupa Körler Birliği'ne, Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne ve yetkili makamlara başvursa da, ne yazık ki ne bir umut sesi duyuldu ne de bir geri dönüş alındı. Vicdanlar bu sessizliğe mahkûm edilirken, aynı günlerde başka bir cephede, Finlandiya’da, Türk görme engelli kızlarımız Goalball Avrupa Şampiyonası'nda Siyonist İsrail’i 10-3 skorla adeta ezip geçerek şampiyon oldular. Aynı şekilde erkek takımımız da yine Avrupa Şampiyonası finalinde Ukrayna’yı mağlup ederek ay-yıldızlı bayrağımızı zirveye taşıdı. Her iki takımımıza da canı gönülden teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyoruz. Gazze’de bir görme engelli genç kız yaşama tutunmak için can havliyle çırpınırken, burada onun kaderdaşları dünyaya insanlık dersi verdi. Bu çarpıcı tezat; bir yanda hayatta kalma savaşı, diğer yanda onur mücadelesi… İşte bu tablo, bize bir kez daha gösteriyor ki; aynı göz görmese de aynı yürek hisseder, aynı gönül haykırır…

Evet, bugün 15 Ekim… Beyaz Baston Görme Engelliler Farkındalık Günü. Sadece bir takvim günü değil, aynı zamanda bir hakikat günüdür. Çünkü o beyaz baston; sadece görmeyen gözlerin değil, hisseden yüreklerin de yol arkadaşıdır. Görme engelliler için bir sembol olduğu kadar, toplum için de bir uyarıdır: "Dikkat! Bu bastonu tutan, karanlıkta ışığını kendi içinde bulan bir insandır!" Evet, baston yalnızca kaldırım kenarında yön göstermez, aynı zamanda toplumun vicdanına da yol gösterir. Bugün, bu aziz insanların sesi daha gür çıkmalıdır. Onlar üretkendir, onlar hayatın içindedir, sadece engellerin kaldırılmasına ihtiyaç duyarlar. Devlet ve millet el ele vererek, sadece rampa yaparak değil, fırsat eşitliği sunarak bu vatandaşlarımızın da söz ve karar sahibi olmalarının önünü açmalıdır. Zira baston eldeyse yol yürünür ama destek varsa o yol geleceğe uzanır.

“Baston elimde bir ışık,
Yüreğimde sabır, bir aşk.
Engel değil bana karanlık,
Yeter ki dostluk olsun açık…”

Sözde barış, özde kan! "Ateşkes sağlandı" diye dünyayı avutmaya çalışanlar bilsin ki; Gazze’de toprağa düşen her çocuk, her kadın, her yaşlı, insanlık vicdanında birer isyan çığlığıdır. Evet, ateşkes geldi ama ne kaldı geriye? 70 bin can, 300 binin üzerinde yaralı, yıkılmış bir şehir, kaybolmuş nesiller… İşte bu tabloya karşılık, Siyonist işgalciler kazanımlarını menfaat tablolarına yazmakla meşgul! Trump gibi insanlığın iflasını temsil edenler bir yandan barış ödülü hayalleri kurarken diğer yandan dünyanın adalet duygusunu ayaklar altına alıyorlar. Peki ya biz? Fiilen sahada olmasak da yüreğimizle, dualarımızla ve imkânlarımızla orada olmayı kendimize görev bilmeli değil miydik? Türkiye’nin, İslam ülkelerinin ve vicdan sahibi tüm insanlığın Gazze’ye sadece bakıp geçmesi değil, el uzatması gerekmez miydi? Ama ne yazık ki kimisi ekonomi derdinde, kimisi seçim hesaplarında. Mazlumun yanında olmaktan başka bir yolu olmayan bu ümmet ya uyanacak ya da tarih önünde sorumluluktan kaçamayacak, vesselam…

 

...