BU başlığın rahatsız edici bir tarafı var. Zorlanarak da

olsa ifade etmek durumunda kalınca yaptıklarımızdan ötürü üzülüyoruz. İçimiz

kan ağlıyor. Irkçı emperyalizmin kök salması, gücü, kimi çevreleri çaresiz

bırakıyor.

İsrail ile yapılan anlaşmalar artık son aşamada. Yapılan

anlaşmaların maddeleri peyderpey gün yüzüne çıkıyor. Dahası, bunun ötesinde

içimizde kök salan gidişatın nereye vardığı gerçeği ile yüz yüzeyiz.

İsrail Filistin de Müslümanlara ait toprakları, mülkleri

bir yandan işgal ederken, bir yandan camileri yerle bir ediyor. Mescid-i Aksa

ile ilgili yapmakta oldukları ortada. Artık camilere, onların izin verdiği

kimseler girebiliyor. Geçenlerde katıldığım bir televizyon programında,

Filistin e gidenlerin cep telefonlarıyla çektiği görüntüler gösterildi.

Camilere artık turnikelerden geçilerek giriliyor. Kontrol altındadırlar. Yani

bir maçı izlemek için bir stada girenler nasıl kontrol ediliyorsa öyle kontrol

ediliyorlar. Mescid-i Aksa nın altında tüneller açan, yıkıma doğru götüren

İsrailli Siyonistler Müslümanlara soluk aldırmaz iken, biz Türkiye de onların

havralarını inşa ediyor kendilerine teslim ediyoruz. Edirne de yapılan Havra da

ilk nikâh töreni yapıldı. (30 Mayıs 2016, gazeteler.) Edirne de ne kadar Musevi

vatandaş var ki, onların gereksinimlerini karşılamayı Vakıflar Genel Müdürlüğü

yapıyor Giderek birçok bölgede benzer durumlar ile karşılaşır isek

şaşırılmamalı.

Netenyahu nun yaptığı bir açıklama ise Türkiye açısından

çok daha vahim.

Haaretz in haberine göre, dün ABD Kongresi nden bir

heyeti Kudüs te kabul eden Netanyahu, toplantı boyunca uzlaşmanın çok yakın

olduğunu üç kez tekrarladı. Aynı habere göre İsrail Başbakanı, Ankara ile

ilişkilerin 10 yıl önceki düzeyine dönmesini beklememekle beraber,

normalleşmenin iki ülkenin bir dizi bölgesel çıkarlarının gelişmesine önemli

katkı sağlayacağını kaydetti. Haaretz in İsrailli bir üst düzey yetkiliye

dayandırdığı haberde, iki ülke heyetleri arasındaki görüşmelerde tek

sıkıntının, İsrail in kapatılmasını istediği İstanbul daki Hamas temsilciliği

konusunda varılan uzlaşmanın söze dökülmesinden kaynaklandığı belirtildi.

Birkaç hafta önce yapılması beklenen heyetler arası kritik görüşmenin Başbakan

Ahmet Davutoğlu nun istifasıyla ertelendiğini belirten gazete, söz konusu

kritik görüşmenin önümüzdeki hafta içinde bir Avrupa ülkesinde

gerçekleştirileceğini duyurdu.

İşte burada artık durup derin düşünmenin zamanı. Hamas

bürolarının kapatılması, Hamas lı üst düzey sığınmacıların sınır dışı edilmesi

gibi. Bunların bir kısmı uygulanmaya konulmuş durumda.

Amerika İsrail ilişkileri ve iç içelikleri biliniyor.

Netenyahu onları bilgilendiriyor.

Türkiye yöneticileri ise ABD gibi müttefiklerine sitem

ediyor bazen de höykürüyor. Müttefiklerimiz ve dostlarımız ne hikmet ise

bildiklerini okumaktan ve yapmaktan asla vazgeçmiyor.

Türkiye kapana sıkışmış ne yapacağını bilememe şaşkınlığı

içinde. En yakın dostlarından olan Almanya da Ermeni Soykırımı yasası kabul

edildi. Türkiye onlara celalleniyor.

Onların kapılarında sürünmekten bıkılmadı bir türlü.

Onlar ile yürünemeyeceğinin gerçeği yeni değil. Ve fakat nedense bir türlü bu

aşktan vazgeçilemiyor.

Türkiye, yeni oluşlara kapılarını kapattı. Kendi

kendisini zora sokan tuzakların içine düştü, düşmeye de devam ediyor. Bir

zamanlar Rusya ile ilişkiler normal ötesi idi, olumluluk anlamında. Ama bir el

araya girdi, bir Rus uçağının düşürülmesi ile bunu bozdu. Türkiye ise rüzgârın

önünde savrulan bir nesne gibi. Güce kendini kaptırdığından kendi kendisini

yönetmek ya da istediklerini yapma gücünü de yitiriyor. Dengeleri kurmayı

beceremiyor.

Batılılara sonsuz güven duygusu insanı zorda bırakır

doğal olarak.

Şunu öteden beri ısrarla vurguluyoruz. İnsanın ayak

bağları kendisi için en büyük engel ve tuzak. Onlar var oldukça insan yakasını

kurtaramaz. Kendine güveni olanlar, ya da ayak bağı olmayanlar özgür hareket

ederler ve kendileri gibi olurlar. Dünya tamahı ve hırsı insanın başının

belâsı. Böyle olmasa, bir avuç diye nitelenen Siyonist Yahudilere mahkûm

olunmazdı, onların baskılarına boyun eğilmezdi. Eli kalem tutanlarımız ise Mavi

Marmara gerçeği ve merhum Furkan için ağıt yakadurmazdı.