Öncelikle ekonominin bir sebep-sonuç ilişkisi içerdiğini ve buradaki sorunların da mantıki birtakım yöntemlerle çözüleceğini bir kez daha hatırlamamız gerekiyor. Bilimsel bir yöntem dışındakiler, ekonomide netice vermez. Ekonominin kaideleri bellidir ve buradaki temel varsayımları ve kuralları yanlış yorumlayarak hiçbir çözüme de gidilmez. Hele ki “ben yaptım oldu” ile mevcut sorunlar daha da büyür.

Merakla beklenen enflasyonla mücadele programının en dikkat çekici tarafı ismiydi muhtemelen. “Enflasyonla Topyekün Mücadele” ismi konduğuna göre, genele yayılacak birtakım hususlar bekleniyordu ve görüntüde öyle de oldu. Ama görüntüde! Daha açıklanmadan birkaç gün öncesinden “destek” açıklama yarışına giren iş dünyası kuruluşları, lütfedip açıklanmasını bekleselerdi de iyi mi, kötü mü ezbere değil de “gördükten sonra” karar verselerdi keşke!

Programın adı iddialı bir şekilde “topyekün” mücaedeleye vurgu yapıyorken, makro ve mikro çeşitli unsurları olan bir ekonomik mesele olan enflasyonun gerçek manada çözümü için herhangi bir husus barındırdığı söylenemez. Birtakım “indirim kampanyaları” ile birkaç kalem üründe (ki enflasyon hesaplamasında ağırlığı yüksek olan ürünler muhtemelen) sağlanacak geçici bir düşüş ile aylık enflasyonda yüzeysel bir rahatlama olsun isteniyor adeta. Daha da doğrusu, “seçime kadar enflasyon düşsün” diye açıklanan bir program sanki bu.

Türk ekonomisinin en ciddi yapışla sorunlarından biri olan enflasyonun gerçek manada çözümüne dair bir adım yok. Art arda destek açıklamalarım yaparak bir hava oluşturulmaya çalışılıyor ama ortada enflasyonun gerçek sebeplerine yönelik bir çare gözükmüyor. Üreticiye fiyatı baskılaması yönündeki sert ikazlar, engel olunamayan maliyet artışlarının önüne geçemiyor. Maliyetlerdeki baskıyı azaltacak tedbirler yerine, fiyat etiketlerine yapılan bir müdahale ortada duruyor. Ki bunu sezon sonlarında veya ellerindeki stoğu eritmek, rakip markayla yarışabilmek vs gibi hallerde zaten “indirim kampanyası” şeklinde yapıyor piyasa aktörleri.

Politika yapıcıdan beklenen, “günü kurtarmak” değil, uzun vadeli çözümler üretmesidir. Bir “seferberlik atmosferi” oluşturup, içi doldurulamayan bir tedbir paketiyle ve “durumdan vazife çıkaran iş dünyası temsilcileriyle” ancak halkın algısıyla oynanır. Bu da ortada duran sorunun çözümünde hiçbir işe yaramaz.

İş dünyası kuruluşları, her yapılanı desteklemek veya her şartta karşı çıkmak için değil, “doğruya doğru, yanlışa da yanlış” demelidir ki, politika yapıcının göremediği hatalar, yanlışlar düzeltilebilsin. Sivil toplumun denetim vazifesi bunun içindir. Daha açıklanmayan paketlere hazırkıta alkış tutmakla Türk ekonomisinin, esnafın, sanatkarın, iş adamının, vatandaşın sorunları çözülemez.

Zabıtayı esnafın üzerine gönderip etiket denetimi yaparak enflasyon düşürülemeyeceği gibi fiyatı baskılayarak da serbest piyasa ekonomisinde bir yere varamazsınız. Fiyat, piyasada, arz talep dengesi içinde belirlenirken, denge halinin altında bir fiyat belirlemeye kalkmak kısa vadede başarılı gibi gözükse de, mahsurları orta ve uzun vadede herkesi olumsuz etkileyecektir.

Ekonomideki temel girdiler hızla artış halindeyken, maliyet unsurlarındaki artışı ister istemez fiyatına yansıtan herkesi “fırsatçı” vs ilan ederek de enflasyon düşmez. Faizi düşürerek de enflasyon düşürülemez. Faiz de dahil ekonomideki fiyatlar, bir kez daha hatırlatalım, arz talep dengesinde belirlenir çünkü.

Üreticinin üzerindeki maliyet baskısını azaltmadan, birkaç tane üründe indirim kampanyası düzenlemekle enflasyon bir ay düşer, sonra yine dizginlenemez. Ekonomide uzun vadeli ve “günü kurtaracak” değil de “sorunu çözecek” bir anlayışa geçmemiz artık kaçınılmaz bir hal almıştır.

Ekonomi, “seçimi atlatalım, yeter” havasıyla geçiştirilecek bir alan değildir.