BİR yaşındaki çocuğun önüne yılan bıraksanız, çocuk onu eline alıp oynamak ister.

Altı aylık çocuk akrebi eline aldığıyla ağzına götürdüğü bir ölür.

Büyüdükçe o ikisinden de korkar hale gelecektir. Üç-dört yaşındaki çocuklar, en yakını olan çocuklarla oynayıp onlarla kavga ederler.

Tanımadıklarını önce bir yoklama ve tanıma tarafına giderler.

Bizi cesaretlendiren de korkutan da bilgilerimizdir.

Bilmediğimizden korkmayız.

Onun içindir ki iki arkadaş bir araya geldiğinde sakız yerine etini çiğnediğimiz insanlar en çok tanıdığımız insanlardır. Tanımadığımız insanlar hakkında ne konuşacağız ki…

Hasımlık da hısımlık da tanıdıklarımız arasında olur.

Tanımadıklarımızla hısım olmak istediğimizde tanıma zamanı istiyoruz.

Onun içindir ki, kavga edeceğimizde tanıdıklarımızla yapıyoruz.

Bundan tam 36 sene önce on üç tane lise öğrencisi Şeriat devleti kurmak için bir araya gelmişler, planlarını kurmuşlar ama Ankara’ya gidecek parayı namazlı-niyazlı en yakın komşularından zorla almayı planlamışlar.

Şehrin en zengini olmadığı gibi, mahallenin bile en zengini değil o.

Ancak onlar, ondan başka zengin tanımadıklarından onu gözlerine kestirmişler.

Şeriatı anlamak için okumaya zamanları yok.

Şeriat gelince devlet başkanı olduktan sonra onlar da medresede diz çöküp okuyacaklar.

Karikatür gibi bir şey değil mi

Peki, öyle ise bugünü konuşalım.

Dün, sabahtan gece yatıncaya kadar tanıdıklarınızla bir araya geldiğinizde en fazla kimin aleyhinde konuştunuz

Lehinde, olumlu cümleler unutturuluyor bize. Gıybetin dışında sözler bize tat vermez oldu. En fazla gıybeti en çok tanıdığımız insanlar hakkında yapıyoruz.

“Şeytan veya şeytanlaşmış insanlar hakkında tek kelime ettiniz mi ” diye sormayacağım, çünkü sevmediğimizi hemen şeytan sürüsünün içine sürüveriyoruz.

İslam âleminde Müslümanların birbiriyle çarpışmasının temelinde gavuru tanımamak ve Müslümanın bütün zayıf taraflarını bilmek yatmaktadır.

Birbirlerini öldürmek için onlara silah satanın, iki tarafın da en amansız düşmanı olduğu halde tanımadığından dost gibi görmektedir.

Şehre yeni gelen acar, gayretli, çalışkan müftümüzün ilk yaptığı şey bid’atlarla uğraşmak olur. Camide farz namazlardan önce okunan İhlas sürelerinin okunmasını yasaklar.

Şehir kaynamaya başlar.

Yeni gelen Müftü İhlas süresine ve Kur’an okumaya karşıymış...

Kendi önünü kendisi keser.

Şehirde esen inkâr fırtınaları, okulları kasıp kavururken, caminin minarelerini yıkacak, ezan sesini kısacak, gençlerin camiye gelmesini engelleyecek hale gelmiş ve müftü onu görmeden gider o şehirden.

Bir bid’at uğruna bin haramı ve haramiyi görmeden, inkârcıların aferiniyle teselli bulur.

Neden

Çünkü kendi adamlarını çok iyi tanıyor, inkârcı kesimi hiç tanımıyor.

Hiç birimiz günahsız değiliz.

Biz, birbirimizin eli olacağız, ayağı olacağız.

İki kirli el, tek başına kendisini yıkayamaz.

Kirli eller birbirine sabun sürüverirse ikisi de temizlenir.

Temizleyen elimizle sabun değil de kara sürersek o kara, bizi de karartır.

La İlahe İllallah/Allah’tan Başka Yaratan, Yaşatan ve Yöneten Yoktur” Kelime-i Tevhidinde önce putlar yere serilir, sonra temizlenen gönülde Tevhid Bayrağı dikilir.