Meclis’in dördüncü partisi MHP’nin milletvekillerinden Yusuf Halaçoğlu, Ayasofya’nın cami olarak yeniden ibadete açılması için kanun teklifi vermiş.

Sayın Halaçoğlu üç dönemdir milletvekili... En uygun zaman bu zamandır diye düşünmüş olmalı. Gerekçeleri bir tarihçi gerekçeleridir ve biz de katılırız. Ortam, seçim ortamı ve ufukta da bir seçim olmadığından, sayın Halaçoğlu’nun teklifine oy kaygılı diyemez hiç kimse.

Meclis’imizde Ayasofya’mız üstüne nice konuşmalar, nice teklifler yapılmıştır. Duamız, sayın Halaçoğlu’nun teklifinin yasalaşması üzerinedir.

1961 yılında kurulmuş bir partiyi hatırlatmak isteriz şimdi. Adalet Partisi’ni...

Katılacağı ikinci seçimden önce muhalif gazetelerin birinde, bizim sayfamıza bugün bir daha koyduğumuz bir resim yayınlanır. O Günlerin videosu sayın siz.

AP Genel Başkanı emekli orgeneral Ragıp Gümüşpala bir seçim afişi yapıştırmaktadır İstanbul duvarlarına.

Afiş, resimli ve sloganlıdır.

Oylarınızı bizlere verirseniz...

Ayasofya minarelerinde ezan okutacağız!

Resmen ve alenen bir oy isteme afişi olsa da, köylüye toprak, herkese iş ya da toprak işleyenin, su kullananın gibi seçim sloganlarından farklı bir durum var burada.

Ayasofya minarelerinden ezan okutmak...

Bir hasretin dindirilmesine yönelik bir vaattir bu. Dahası Adalet Partisi’nin yaşadığı bütün seçimlerde seslendirdiği vaadlerden, milletin arzusu olması dolayısıyla ayrılan bir vaattir bu.

1965 seçimlerinde yüzde 52’den fazla oy alarak hükümet olmuş Adalet Partisi, ne olmuştur da, bir yıl önce ve bir önceki genel başkanı’nın sahiplendiği bu Ayasofya vaadinden habersiz olmuştur.

1964 yılında ve o ilk genel başkanının emeği ve gayretiyle ve afişlerle gündem yapılmış Ayasofya’da ezan hasretine son sloganının, o yüzde 52’de ne kadar payı vardır

Bu ülkenin zeki çocukları tarihçi olup araştırdıklarında biz de öğreneceğiz o sebepleri.

Bugün herkes ve özellikle tarih bildiğini sanan gazeteciler, en kolay ne ise ordan açıklıyorlar yaşananları ve yasaklarımızı.

Artık yönetimden çekildiği günlerde ancak açıklamıştı Demirel, ilk kez Başbakan olduğunda, masasının üzerine Menderes’in darağacındaki resminin çerçeveletip konulduğunu... Ben bu şartlarda çalıştım demesindeki korku, beceriksizlik, iş bilmezlik ve başarısızlık görülmemiş, hep o idamcılar, hep o ihtilalciler suçlanmıştı.

Herkesin kafasında, Demirel çok iyi yönetecekmiş ülkeyi ama, hurafeleri... Ve hâlâ bazı gazeteciler Demirel’i anlatmaya burdan başlarlar.

Neden o günlerde açıklamadığı,

Neden o resmi kimin koyduğunu araştırtmadığı,

Neden o resim konusunu askerlerle yapılan resmi toplantılarda gündeme getirmediği, soruları akıllara getirilmez.

Adalet Partisi’nin, parti olmaya başladığı günlerde sahiplendiği Ayasofya’da ezan hasretini dindirme vaadinden, MHP’li sayın Halaçoğlu’nun günümüzdeki kanun teklifine nasıl geldiğimizin hikâyesi çok uzundur gerçi...

Ayasofya meselemiz değildir diyen Kültür Bakanları da gördük biz...

Hemde ödüllendirilenlerini...

İSRAİL, KİMİN NEYİDİR

Bir AKP’li, sıfatı çok bir AKP’li diye başlayacaktım yazıya ama, o sıfatların ağırlığı ve açıklamanın yapıldığı yerin önemi, giriş cümlemizi değiştirtti.

AKP Genel Başkan yardımcısı

Ve sözcüsü Ömer Çelik, MKYK toplantısının ardından yapmış açıklamasını. İzinli bir durum sözkonusu.

İşte o açıklamanın en önemli cümlesi şudur demiş insanlar ve onun üzerine yorumlar yapmışlar.

“Kuşkusuz İsrail devleti ve İsrail halkı Türkiye’nin dostudur.”

Kendisini AKP muhaliflerinin (CHP, Gezi vesaire) karşısında görmelerine rağmen AKP’ye oy vermemiş yahut kerhen oy vermiş bu ülkenin insanları işte bu cümleye itiraz ediyorlar.

Savunmalarının en ağır topu da şu: Madem öyle idi, one minute nerde

Millî Gazete bu konuda ne diyecekse birinci sayfasından söylüyor! Şimdi bizim burada yapacağımız bir AKP’linin müdafaasında neler dediğini buraya yazmak...

Bizim bir yöneticimiz böyle diyerek, milletin teyakkuzda kalmasını sağlamıştır. Yani herkes bir İsrail varlığını ve nasıl bir İsrail olduğunu başka türlü nasıl anlayacaktı

Bir başka husus ise şu: Sayın Başkan yardımcımız, İsrail Devleti ve halkı Türkiye’nin dostudur, diyor. Burada biz onların dostuyuzdur gibi bir itiraf var mı

Hani Mazhar Osman’a ne demişlerdi Herkes size deli diyor. O ne demişti Onların dedikleri önemli değil. Önemli olan benim onlar hakkında deli demem...

Hem sonra sayın Başkan yardımcımızın bu cümlesinde İsrail’i şok etmek ve onları hizaya sokmak hesabı da vardır. İsrailli şaşıracak... Ben neymişim diyecek ve bulduğu kaynaklardan nasıl olunursa, Türkiye’nin dostu olunur maddelerine çalışacak...

Herhalde bizden, yani AKP’lilerden, kimler Türkiye’nin dostu olabilir, kimler olamaz gibi bir kanun çıkarmamız beklenilmez.

Ha burda bir ince çalışma da var. Bu dış politika inceliğini herkes anlamalı idi. Ne diyor başkan yardımcımız İsrail Devleti ve İsrail Halkı, diyor. Yani orda devlet ve halk ikilemi olsun istiyor. Yoksa İsrailliler der geçerdi. Bu da hizmet sayılmalıdır.

Daha başka ne dedi o AKP’li savunucu, bilmiyorum. Bu duyduklarımdan sonra gözümü açtığım yer bir ilk yardım kliniği idi.

 CAMİ YASADIR

Adnan Öksüz yazmıştı, Tünel’deki Müeyyedzade Camii’nin yanındaki barlardan şikayetleri. Yetkililerden ve özellikle Beyoğlu Belediyesi’nden cevap beklediğini de...

Bugün sordum Adnan’a, yazdığı o çıt yok’lardan bana da söyledi. Bir de sen yaz, belki bir gerekçeleri vardır ve lütfedip bizi de haberdar ederler.

Yolumun Beyoğlu’na düştüğü Cumartesi veya Pazar günlerinin bir vakti Müeyyedzade Camii’ne denk gelir. Ben de bir başka Beyoğlu faciasını hatırlatmak isterim.

Beyoğlu Belediye Başkanlığını kazandığımız o yıllarda, Cihangir Camii’nin yıkılmasını ora halkı, o semtin sakinleri önlemişlerdi. Ruhsat verilen bir inşaatçının kazısı yaşatmıştı o tehlikeyi.

Bizim o başkan, sonraki üç dönemde  AKP milletvekili oldu, aynen şöyle demişti: Yasalara uygun yaptık biz o işleri!

İçimiz acısa da ey Adnan Öksüz, ordan gelecek cevap bellidir: O barları yasalara uygun açtırttık.

Şu soruyu AKP’liler sorsun isteriz.

O Camiler yasalara uygun değilmi idi

TARİH KÖŞESİ

TARİHİN AYAK İZLERİ ANILARDADIR

Bülend Ulusu da vefat etmiş.

Son 12 Eylül’cülerden... Öyle bilinir. Ben T.Özal’ın selefi olarak bilirim. T.Özal’ı başbakanlığa hazırlayan başbakan olarak bilirim. T.Özal hükümetlerini, verdiği birkaç bakanı ile destekleyen diye bilirim.

O ünlü Eylül ayından önceki Ağustos ayı, geleceğin aynası görüntüsünde idi.

Tek kanalımız TRT’de Harb okullarındaki diploma törenleri ve komutanlıklardaki devir teslim törenleri uzun uzun veriliyordu. En uzunu ise Deniz Kuvvetlerinde yapılan törendi.

Genç aklımıza düşen “neden”e cevap aradığımı hatırlıyorum ertesi günlerin haber bültenlerinde. Bir gazetede, bir kere haber olan o isme bir daha hiçbir yerde rastlamadım. Bir başka amiral, soyadını yazayım ne olur, ne olmaz diyerek, Akmanlar paşa; komutanlık benim hakkımdı, beni emekli ettiler, diyordu.

Bülent Ulusu’nun başbakan olmasına K.Evren’in bir gerekçesi olmaz mı Onu da o günlerde okumuştum gazetelerden.

İhtilal yapmıştık, sıra başbakan kim olacak Sorusuna gelmişti. Arkadaşlara dedim ki: Vaktiyle bize komutanlık yapmış biri olmasın. Ulusu paşa böyle bulundu.

Bakanlar Kurulu listesi ile yanlarına gelen ihtilal nazariyatçıları Turhan Feyzioğlu’ndan isyana varan itirazlar yüzünden vazgeçildiği bilgisini başka kaynaklardan çok sonraları öğrenecektik.

İhtilal bildirilerinin numarası daha 10 değilken, 14 Eylül gününün ünlü ziyaretçisi ve 5 ya da 6 no’lu bildiriyi iptal ettirici T.Özal’ın, Bülend Ulusu’nun başbakan olmasında bir rolü var mıdır, bilmeyiz. Bakanlık deneyimlerini onun hükümetinde öğrenmişti.

Sırlarını mezara götürdü, diye yazdılar Bülend Ulusu’nun vefatının ardından yorumlar yapanlar...

Anılarını yazsaydı, bu ülkenin insanının geleceğinde çok tahribatları olan T.Özal hükümetlerini kazandırmaktan daha olumlu bir hizmeti olurdu, demeyi şimdi kendimde bir hak olarak görüyorum.