Kıbrıs Türkü’nün haklı mücadelesi görmezden gelinirken, kardeş dediklerimizin Rum tarafına büyükelçi göndermesi “birlik” söylemini sorgulatıyor.
Kardeşlik nutukları atılıyor, birlik mesajları veriliyor. Ama Kıbrıs Türkü hâlâ yalnız. Azerbaycan başta olmak üzere, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde büyükelçilik açarak diplomatik ilişki kurdu. KKTC’yi tanımayan ama Rumlara kapı açan bu yaklaşım, Türk milletinin vicdanında derin bir yara açmıştır. Çünkü gerçek kardeşlik, en çok Kıbrıs’ta sınanır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan ziyaretinde, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ve Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile verdiği pozlar manşetlere taşındı. Ancak sormak gerekiyor: Bu hassas konu orada gündeme geldi mi? Yoksa “kapsamlı iş birliği” başlığı altında bu diplomatik kırılma görmezden mi gelindi? Artık gizlenemez bir gerçek var: Türkiye, Kıbrıs davasında yalnız bırakıldı.
Azerbaycan’ın attığı bu adım, yalnızca bir büyükelçilik açmak değildir. Bu adım, Türkiye’nin Kıbrıs’ta “işgalci” gibi gösterildiği uluslararası bir algı operasyonuna sessizce onay vermek anlamına gelmektedir. Dahası, Kıbrıs Türk halkının yarım asrı aşan haklı ve onurlu mücadelesi, diplomatik çıkar hesaplarına kurban edilmiştir. Şimdi açıkça sormak zorundayız: Buna kardeşlik mi denir?
Türkiye, 1974’ten bu yana Kıbrıs Türkü’nün güvenliği ve özgürlüğü için bedel ödüyor. Nice şehitler verildi, ambargolar göze alındı. Böyle bir fedakârlığın karşılığı, Rum yönetimiyle diplomatik yakınlaşma mıdır? “Kardeşimiz” dediğimiz ülkelerin, Kıbrıs Türklerini yok sayanlarla masaya oturmasını nasıl açıklayacağız?
Kıbrıs meselesi sadece bir toprak ya da siyaset meselesi değildir. O dava, bu milletin namusudur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bu milletin fedakârlıklarıyla ayakta duran bir emanettir. Rum tarafı her fırsatta Türkiye’yi hedef alırken, dost bildiklerimizin o cepheye yanaşması bir kırgınlık değil, doğrudan bir güven sarsılmasıdır. Bu; kardeşlikten uzak, derin bir hayal kırıklığıdır.
Gerçek kardeşlik; süslü zirvelerde verilen pozlarla değil, zor zamanlarda gösterilen duruşla belli olur. Eğer “kardeşlik” bu şekilde tanımlanacaksa, biz o kardeşliğin samimiyetini ve adaletini yeniden sorgulamak zorundayız.
Kıbrıs Türkü’nün varlığını yok sayan her diplomatik adım, sadece Ankara’yı değil, Türk milletinin tarihsel hafızasını da incitir. KKTC’yi tanımayan bir “Türk dünyası” olur mu? Rum’a el uzatıp Kıbrıs Türkü’ne sırt dönen anlayışa kardeşlik denemez.
Gerçek kardeşlik, Rum’a selam durmak değil; Kıbrıs Türkü’nün yanında dik durmaktır.
Emperyalizmin safında değil, kardeşin yanında yer almaktır.
Kıbrıs’ta yanımızda olmayanla, yarın nasıl yol yürüyebiliriz?
Şunu da tarihe not olarak düşüyorum:
Türk cumhuriyetlerinin Güney Kıbrıs’la diplomatik ilişki kurma adımlarını Türkiye’den ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan habersiz atmaları mümkün değildir. Bu süreç, sadece diplomasi değil; Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bölgede adım adım ilerlediğinin somut bir göstergesidir.


