Doğu ile Batı nın eş zamanlı saldırılarıyla sıkıştırılan İslâm dünyasının ne acılar çektiğini biliyoruz. Bu sancılı hayat tecrübesi karşısında umutsuzluğa kapılan insanların ruhen onarılması ve yaşanan hayata döndürülmesinde her devrin mutasavvıflarının büyük misyonlar üstlendiği biliniyor. Yunus Emre, Mevlâna ve Hacı Bektaş Veli bu mutsavvıfların herkesçe bilinen temsilcileri. Bunların çok tanınması biraz da şiirleri sayesinde mümkün olmuştur. Onlarla çağdaş olan Nasreddin Hoca nın da aynı görevi üstlendiğini, onun da bir mutasavvıf olduğunu çok az insan bilir yahut bunu önemser.

Halkın sıkıntılı günlerde kendisini teselli edebilmek için mizaha sığındığı bilinir. Bunun en güzel örneği, devlet ve toplum hayatının tehlikeye girdiği dönemlerde Nasreddin Hoca nın daha çok hatırlanmasıdır. Benzeri dönemleri sık yaşadığımız için, sıkıntılı günlerde Dede Korkut ile Nasreddin Hoca nın hatırlanması anlamlıdır. Esasen bunların farklı tavırlarla birbirini bütünleyen yönleri de var. Mesajını şiir yerine mizahî fıkralarla ifade eden Nasreddin Hoca nın da ötekiler gibi medrese tahsili yanında tasavvufî hayatı olmuş ve bir şeyhe bağlanarak onun emriyle Akşehir e yerleşmiştir. Mevlâna ve Hacı Bektaş gibi bir tarikat kurucusu değil, ama Yunus Emre gibi hayatı efsanelere karışmış, mütevazı bir mürit kimliğiyle dolaşan biridir. Onunla ilgili menâkıb da Yunus Emre ninki gibi çelişkili de olsa tevâtür halinde her çevrede yaygındır. Bizim gibi pek çok toplum ona sahip çıkar.

Eski edebiyatımızla ilgili araştırmalar daha çok şiir türleri üzerinde yapıldığı için, nesir türlerinin pek de edebî sanatlarla oluşturulmadığı gibi yanlış bir kanaat var. Halbuki edebi araştırma ve incelemelerin doğru ve verimli bir mecrada gelişebilmesi için bütün yazı türlerini kapsaması gerekir. Yeni Dünya dergisi Ağustos 2008 sayısının baştan önemli bir kısmını ona ayırmış ve kapağına "Nükte ile Hikmeti Birleştiren Hoca Nasreddin" ifadesiyle hocamıza ait bir minyatüre yer vermiş. Ben bu vesileyle onun fıkralarını hem mizahî açıdan, hem de tasavvufi açıdan ele alan dergiye katkılarımla birlikte, yaklaşımlarındaki isabeti tebriklerimi ifade etmek isterim. Çünkü Anadolu kültürünün temel vasfı mistik özellik taşır ve bu ülkede her türlü misyon sahibi insanın tasavvufi bir arka planı vardır

Hocamızın söz incileriyle ilgili farklı yaklaşımlara dikkati çekerken, Nasreddin Hoca ile hem kendimizi tanımak, hem de onunla kendimizi dünyaya tanıtmanın yollarını göstermek istiyorum.

Molla Nasreddin den "söz incileri" 

Birleşmiş Milletlere bağlı UNESCO, 1996 yılını "Dünya Nasreddin Hoca Yılı" olarak ilân etmiş ve bu vesileyle çeşitli toplantılar ve yayınlar yapılmıştır. O dönemde Türk Edebiyatı ile Cumhuriyet Kitap dergileri birer Nasreddin Hoca Özel Sayısı yayınlamışlar, İş Bankası Yayınları ile Oğlak Yayınları da birer armağan kitap çıkarmışlardır. Pertev Naili Boratav ın tartışmalara yol açan kitabı da o yıl yayınlanmıştı. Birçok toplantı yanında, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi nde, benim de konuşmacı olarak katıldığım bir toplantı düzenlenmiş, pek çok uzmanın görüşleri sergilenmişti.

İlk kez bu toplantıda ifade ettiğim "Güldüren Evliya" nitelendirmesi pek çok kişi yanında mizah yazarı ve karikatürist Hasan Kaçan ın da hoşuna gitmişti. O dönemde Ekmek Teknesi adlı televizyon dizisi yapılmamış, o da mizahı bize özgü yönüyle nasıl yerlileştirebiliriz konusu üzerinde kafa yoruyordu. Daha sonra yine onunla bir televizyon programında bazı uydurma fıkraların Nasreddin Hoca ya nasıl yakıştırıldığı hususunu tartıştık. Bu kimlikle bağdaşmayan ve kültür geleneğimizle bütünleşmeyen müstehcen fıkraların P. N. Boratav ın kitabında yer alışını da eleştirdik... Maalesef o yıldan sonra Türkiye garip tartışmaların ve postmodern bir darbenin sahnesi oldu. Kafasında bazen sarık, bazen da kavuk bulunan ve bütün dünyanın, hatta insanlığın meselelerini kendine dert edinen Nasreddin Hoca yı iyi tanısaydık yıllardan beri yaşadığımız sıkıntılara belki düşmezdik.  Onun fıkralarındaki esprileri iyi kavrayabilseydik, tuhaf şahsiyetler aramızdan çıkmazdı... Nasreddin Hoca yı bütün yönleriyle ortaya koyan ilk kez doğru bir Nasreddin Hoca portresinin yapılmaya çalışıldığı Yedi İklim Nasreddin Hoca Özel Sayısı ndan sonra aslına en yakın ve hocamıza layık bir fıkra derlemelerine ait kitapların yayınlanması daha çok beklenen bir husus oldu. Kırktan fazla imzanın çeşitli açılardan ortaya koydukları görüşler, bilgi ve belgeler, Nasreddin Hoca nın "söz incileri"nin daha iyi anlaşılmasına ve doğru değerlendirilmesine katkıda bulunacağına inanıyorum. Bu arada Fuat Köprülü nün manzum fıkralardan oluşan Nasreddin Hoca adlı kitabı yayınlandı ve biz Orhan Veli Kanık tan önce fıkraların manzume haline getirilmesinin denendiğini öğrenmiş olduk. M. Sabri Koz un Nasreddin Hoca Kitabı adlı geniş kapsamlı çalışmasıyla Mustafa Özçelik in Nasreddin Hoca adlı kitabı da yakın dönemde yayınlandı. Böylece, bu konudaki kültürel birikim ve yazma metin yayını da tamamlanmış oldu. Ben bunların yanında Necip Fazıl ın onu bir halk filozofu gibi değerlendiren yazılarını ve fıkralarından yaptığı seçmelerin yorumlarını topluca görmek isterdim.

Evet, dünya çapındaki mizah dehasıyla ve adının etrafındaki silinmez dinî ve hikemî kimlikle hocamızın bize gülen düşüncenin en güzel örneklerini sunan kimliğini bugünlerde yeniden tanımaya ihtiyacımız var. "Ağır ol da molla desinler!"  sözündeki ince eleştiriyi anlamayan ve İslâm ı asık yüzlü mazlum ve mağdur bir tavırla anlatmaya, temsil etmeye çalışan insanlara Yunus Emre, Mevlâna ve Hacı Bektaş Veli yanında Nasreddin Hoca nın da doğru tanıtılması ve örnek alınması için vasıflı yayınlar yapılması gerekli. Belki bundan sonra biz de Karagöz ve Hacivat tiplerinin anlamını kavrarız.

Nasreddin Hoca ile  kendimizi doğru tanıtmak

Bizi Nasreddin Hoca kadar doğru tanıtacak, dünyaca tanınmış bilim ve sanat adamımız çok yok. Mevlâna, Yunus Emre ve Dede Korkut tan Türkiye nin tanıtımında çokça yararlanılmaya çalışılıyor. Nasreddin Hoca nın bunlar arasında çok kendine özgü bir yanı ve benzersiz fıkralarının her çevreden insana seslenen espritüel bir özelliği var. Nasreddin Hoca gençlerimizin elinden tutarak onlara dünyayı gezdirebilir ve kültürümüzle temel değerlerimizi dünyaya anlatmada herkesten daha yararlı olabilir.

Batılılar, özellikle de İngiliz-Amerikan kültürüyle yetişenler dilini ve hayatını öğretirken öyle ilgi çekici kültürel unsurlar, tarihi olaylar, dini ve mitolojik motifler kullanıyor ki, yeterli donanıma ve kültürel hazırlığa sahip olmadan yabancı dil öğrenen çocuklarla gençlerin yabancılaşması gayet tabiidir. Hele bizde olduğu gibi, kendi dilinizle kültürünüzü öğretirken tarihi şahsiyetlerinizi ve onların günlük hayatımızda yaşayan, yaşaması gereken temel esprilerini ihmal ederseniz, yaptığınız eğitim yeni nesiller için işkence olmaktan öteye bir anlam ifade etmez. Bu anlamda eğitimde kullandığımız kitapların çoğu, dünya çocuklarının ellerinde dolaşanlarla mukayese edilemez niteliktedir.

Bir kültür kavgasını ders kitaplarına kadar indirmişseniz, öğretmenle öğrenci birçok bakımdan değer çatışmasıyla boğuşuyorsa, burada en rahat öğrenilecek şey yabancının kültürüdür. Çünkü siz kendi kültürünüzü kaotik tartışmalara kurban ederken, diliniz ve tarihiniz de artık kendi çocuğunuz için bile önemini kaybedecektir.

Bu kültürel yetersizlik, maalesef bizi bir kültür sömürgesi haline getirme tehlikesini bünyesinde taşıyor. "On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan" diyenlerin anlayışı çoktan iflas ettiği halde, kendi kültürümüze İnönü döneminde yerleşmiş olan düşmanlık hâlâ sürmektedir. Türk musikisi 1975 e kadar resmen öğretilmeyen, yasaklı bir müzikti. Hâlâ da orta öğretimde öğretilmez. Herkes bir din eğitimi tartışmasına kapılmış gidiyor; peki liselerdeki müzik derslerinde niçin sadece Batı müziği öğretiliyor "Biz Batı nın sömürgesi miyiz " diye soran müzisyenlerle veliler neden çıkmıyor

Türk aydını ve yöneticisi hâlâ Türk kültür ve tarihiyle barışık değil. O yüzden bütün değerlerimiz gurbette. O yüzden bizi bizden daha iyi yabancılar tanımakta ve izlemekte. Bosnalılar da bu sebeple başlarına fes takılarak televizyonlardan teşhir edilmiştir. Yani biz kendimizden kaçarak nefret ederken, Sırp asıllı Müslüman olan Boşnaklara bile Türk yahut Osmanlı gözüyle bakılmaktadır. Pakistanlılara dört yıl boyunca Türkçe öğretirken, Murat Yeşil in hazırladığı Nasreddin Hoca Keloğlan a İngilizce Öğretiyor adlı kitabın üçüncü cildindeki fıkralar benim için çok yararlı metinler oldu. Orada bazı fıkraların Türkçe ve İngilizce çevirileri karşı karşıya yayınlanmıştı. Gurbette bulunduğum günlerde başka bir yönünü de tanıdığım Nasreddin Hoca, İslamabad kitapçılarının vitrinlerinden gülümseyerek baktığını görüyordum. Bunlar Urduca ve Çince kitaplardı. Sonraki yıllarda Türkiye nin desteğiyle yayınlanan Almanca fıkraların metnini de gördüm. İngilizce, Fransızca ve Arapça ile Balkan dillerindeki Nasreddin Hoca fıkralarına ait derlemelerin her yerde bulunabilmesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğinde yayınlanması da mümkündür. Arapların Çuha adlı mizah kahramanının Nasreddin Hoca ile benzerlikleri de elbette biliniyor, ortak fıkralardan bazılarının hangisine ait olduğu elbette tartışılmaktadır. Nasreddin Hoca benim gurbette de yardımcım oldu. Elbette başkalarına da yardımcı olabilir. O yüzden diyorum ki, siz yalnız Nasreddin Hoca yı değil, başka Türk büyüklerini de asıl gurbette anlar, özler ve yardımlarını görürsünüz. Yahya Kemal i de Yahya Kemal yapan, gurbette tanıyıp okuduğu klasik eserlerimizle bizi bazı aydınlarımızdan daha iyi anlatan Batılı yazarların kitapları değil mi

Evet, bütün bunları doğru kavrayabilmek için, her şeyden önce Nasreddin Hoca nın da en az çağdaşları kadar Türk kültürü ve İslâm tasavvufunun değerleriyle yetiştiğini, hayatının bütün safhalarında ve fıkralarında bunların ışığında eleştirel dersler verdiğini bilmek gerekir. Bir yandan da herkese göre birbirinden farklı Nasreddin Hocaların aramızda yaşadığını kabul etmek gerekir.  Herkes, müstehcenler dışında ona yakıştırılan farklı karakterdeki fıkralarla tanınmış öteki Nasreddin Hoca nın da kendisininki kadar bize ait incelikler taşıdığını kabul etmeli, mâşerî vicdanı hiçbir belge ve bilgiyle büsbütün yönlendirmenin mümkün olmadığını da iyi bilmelidir. Bırakalım her okur-yazar kendinden bir parça bulduğu Yunus gibi birbirinden farklı Nasreddin Hoca düşünsün

Bırakalım bu milletin bin yıl önce bu topraklardaki yeniden teşekkülünde öncülük ederek temel değerlerimizi her seviyeden insana sunmayı başarmış olan mutasavvıflar yeniden aynı görevi ifade etsinler; hem bizim gençlerimizi, hem de bizim temel değerlerimizi merak eden herkesi aydınlatsınlar. Bunlara gerçekten inanır ve güvenirsek, bizi yeniden onarıp dünyanın öncüsü toplumlarından biri haline getirebilirler. Dede Korkut ile Anadolu evliyalarına lütfedilen ilhamlarda bu güç vardır