Dünyada ne kadar istihbarat örgütü varsa hepsi bu bölgede hareket halinde. Hikâyelerini belki de sonraları duyacağımız Lawrence’lar içimizde, coğrafyamızda cirit atıyor.
Hal böyleyken istihbaratın bugün için en hayati alan olduğuna şüphe yok. Devlet olarak varlığınızı devam ettirebilmeniz bu alandaki gücünüze bağlı.
Peki, bu denli önemli olan bir alana Peygamberimizin yaklaşımı nasıl olmuştur?
Aslında İslam’ın ilk yıllarından itibaren hem sosyal hayatta hem de savaşlarda istihbaratın çok iyi kullanıldığını görüyoruz. Dönemin koşulları değerlendirildiğinde öylesine zor şartlar altında, sayıca az olunmasına rağmen alınan mesafede başta Allah’ın yardımı ve yürütülen stratejilerin büyük bir önemi var. Mesela Hicret esnasında Hz. Ebubekir, Hz. Peygamber ile birlikte Sevr Mağarası’nda gizlenirken Mekke’de olup bitenleri, Darun Nedve’den sokağa sızan haberleri görevlendirdiği oğlu Abdullah ve çobanı Fuheyre’den geceleri almıştır.
Bu bilgilere göre hareket planı yapmışlar ve Medine’ye gidiş için en doğru zamanı belirlemişlerdir. Abdullah gece mağaraya gelir bilgi aktarır, gün doğmadan Mekke’ye dönermiş. Fuheyre de sürüsünü mağara yakınlarında otlatır bu izleri kaybedermiş.
Ayrıca malumunuz Hicret için yola çıkmadan evvel Hz. Peygambere suikast bilgisinin Hz. Cebrail tarafından getirildiği bilinir. Bir rivayete göre de bu bilginin Peygamberimizin halalarından Rukayka tarafından verildiği söylenir. Suikast planı esnasında Hz. Ali’nin de çocuk olmasına rağmen hiçbir şekilde Peygamberi öldürmeye gelenlere bilgi vermemesi de yürütülen stratejiye ne denli uyum sağladığını gösterir. Diğer taraftan Akabe biatlerinin gizlice yapılmasının arkasında da yine müşriklerden gelmesi muhtemel tehlikeleri bertaraf etme düşüncesi vardır. Peygamberimizin Zeyt Bin Sabit’ten İbranice ve Süryaniceyi öğrenmesini istemesi ise doğru bilgiye ulaşmak için yürüttüğü stratejiyi anlatır.
Bunun yanında Peygamberimizin amcası ve zengin bir tüccar olan Hz. Abbas da ticari faaliyetlerinin yanında istihbarat faaliyetleri yürütmüş, diğer kervanların durumu, geçiş güzergâhları vesaire detaylarıyla ilgili bilgiler toplamıştır. Hz. Peygamber Medine’ye gelmek isteyen amcasına izin vermemiş, onun Mekke’de kalarak düşman hakkında bilgi vermesini istemiştir. Hatta Bedir Savaşı için Mekkelilerin yola çıktığını bildiren Hz. Abbas’tan aldığı bilgiye göre develerin boyunlarındaki çanların tedbir için çıkarılmasını emretmiştir.
Hz. Peygamber herhangi birisini gizli bir iş için görevlendirdiğinde çok dikkatli davranır, görev verdiği kişiye bir mektup verir, belli bir süre sonra açmasını ve görevini ondan sonra öğreneceğini söylemiştir. Bütün bu örneklerden çıkarılabilecek ders, bir devlet kendi milli çıkarlarını ancak doğru bir strateji ve güçlü bir istihbarat ağıyla koruyabilir sonucudur.
Bu gücü olmayanlar, yönlendirilmeye, kuşatılmaya ve son tahlilde tarih sahnesinden silinmeye maruz kalırlar. Her şeyden önce devletin kurumsal yapısı içinde gelecek nesillere doğru bir şekilde aktarılacak bir altyapı oluşturulmalıdır. Gündelik siyasetten bağımsız olarak ülkenin ve milletin birlik ve beraberliğini kıyamete kadar muhafaza etmeyi kendisine ilke edinmiş bir yol haritasına göre hareket edilmelidir.
Biz sadece biz değiliz. Basiretle hareket etmek bizi emin kılar. Yani uyanık olmak zorundayız.
Ne demiş Abdülhamit Han; “Evvela basiret, sonra emniyet”.