Gün geçtikçe yerden uzaklaşıp bir adım daha atıyoruz göğe. Neden gök? Dünya adlı gezegenin görebildiğimiz son kısmı belki bundan. Göğü aşınca uzay boşluğuna sonra bilinmeze uzanan bir yolculuk bizimkisi.

Bilinmez dememiz niyedir? Kur’an’da yer alan ayetlerle cennet ve cehennem hakkında pek çok bilgiye sahip olsak da her şeyi bilemiyoruz. Mizan nasıldır tartı nasıldır hani şu zerre miktarı kötülüğü dahi tartacak olan tartı var ya onu diyorum. Hesabımız görülürken olan biteni herkes duyacak mı? Hoş dünya bitmiştir artık ne önemi kalır yüce huzurda geçmiş gitmiş çöp olmuş dünyanın hakları. Belki bunun rahatlığı var insanlarda “hakkımı helal etmiyorum” deyince gülüveriyorlar insana. Yeterince korku oluşturmuyor bu nedense. Oysa Allah kul hakkının affını sadece kula bırakmıştır. Belki şunun farkındalar: Dünyada geçerli olan haklılık hallerinin artık hiçbir hükmü kalmamıştır. Ne dünyanın malının ne dünyanın mevkiinin haksız elde edilişinin bir bedeli yoktur artık. Geçmiş gitmiştir bitmiştir dünya. Oraya geri dönüp de haksız yere elde edilen makamın mülkün geri verilmesi mümkün değildir. Bu dünyadaki aklın gördüğü oysa. Orada hesap çok farklı olacak. Helal edilmeyen hak yerine haksızın amelleri verilecek haklı olana. Şayet bu yeterli olmaz da kul hakkı yiyenin ameli biterse bu defa haklının işlediği günahlar haksıza yüklenecek. Allah adaletlidir.

Merhamet iyi niyet ve mütevazilik duygularını kötüye kullanmak günümüz insanının kurgusu hilesidir. Haksızlık karşısında susmamız istenir oysa “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” buyuruyor Efendimiz. İnsanlar kim oluyor da Peygamberimizin bile bize öğütlediğini hiçe sayabiliyor? Bunun aksini savunanlar yalnızca menfaatperestlerdir.

Usul en önemli yoldur. Her durumun bir usulü ve üslubu vardır. Kişiyi sergilediği tavırlar ifşa eder. Müminler feraset sahibidir gizlide yapılanları da kolayca anlarlar. Kapalı kapılar ardında beklerken içeride ne konuşulduğunu bilirler yüz yüze geldiklerinde. İnsana en çok ihanet ağır gelir bir de saf yerine konulmak.

Bir gün şunu da sorarlar: Leyla’yı unutmak için mi buldun? Günümüzde her şey gibi sevgi de sahteleşti. İnsanlara umut verip pek çok masraf yapıldıktan sonra yolun tam da ortasında bırakıp kaçan sahtekarlar var artık. Sevenler elbette kavuşur kavuşamamak varsa ortada gerçek bir sevgi yoktur. Kimi menfaatler için kurulmuş düzenler haline gelmiştir artık evlilik kurumları. Aileye bakmak şart olarak sunuluyorsa orada sevgiden söz etmek mümkün mü? Seven sevdiği için her şeyi yapar sevgiyi bilmeyenler ise işte böyle şartlar getirirler akıllarınca.

Kaybımız büyük. Burada kalan birkaç samimi insanın sahteliklerle yüzleşip durmaktan ruhu daraldı artık. Söze güvenmeyi özledik. Birisi iyilik yaptığında ardında sebep aramak istemiyoruz. Haksızlığa uğramaktan yorulduk. Kalbimizi sundukça yitirdik yaşama sevincimizi. Güçlü durmak istemiyoruz. Çünkü hep biz güçlü durduk. Biz güçlüyüz diye bizi harcadılar en çok. İftira atanların mazereti bile buydu “sen çok güçlüsün altından kalkarsın diye düşündüm ama ben naparım ben kaldıramam”. Bir defa da güvendiğimiz dağlara kar yağmasın. Bir defa da samimiyetimizi suiistimal etmesinler. Bir defa da yanılan biz olalım. Bıkmadınız mı artık başkalarının hayatını baltalamaktan? Herkes ne zaman sadece kendi yoluna bakacak? Kendinizin getirdiği kayıp ve zararlar yeterli olmuyor mu da bir de eşrafınızı kendinize set yapıp mümkün olan tüm yolları kapatıyorsunuz?

Şu soruyu ünleyelim belki bir cevap gelir ötelerden uzaklardan dağların denizlerin ardından: Gerçek insanlar! Neredesiniz?