İslami eğitimlerde yaşanan arıza ve eksiklikler bugün inanç problemi olarak karşımızda duruyor. Pek çok gencimiz ateist, deist veya farklı inançlara mensup olduğunu söylüyor, zararlı akımların peşine takılıyor. İşin tuhaf yanı bu gençlerimizin büyük bir çoğunluğu mensubu olduğunu iddia ettiği inanca neden yöneldiğini, İslam’la nasıl bir derdi olup olmadığını açıklayamıyor. Esasında kendilerinin hâlihazırda İslam’la değil, aileleri ve çevreleri ile problemi var.

Günümüzde hemen hepimizin çevresinde farklı bir akıma mensup olduğunu söyleyen insanlar bulunuyor. Hatta gün geçtikçe sayıları da çoğalıyor. Onlarla tartışmak yerine anlamak amacıyla iletişime geçtiğinizde aslında sorunun İslam değil, aileleri ve çevreleri ile ilgili olduğunu fark edebilirsiniz. Bununla ilgili yaşadığım bir olayı aktarayım…

Kurban Bayramı arifesinde Milli Çocuk ekibi olarak deprem bölgesindeki çocukları sevindirmek için Hatay’a gitmiştik hatırlarsanız. Ateist olduğunu ifade eden bir gencimiz deprem çocuklarını sevindirmek için yaptığımız bu çalışmaları duyunca gözleri dolu dolu olmuş, “Allah sizden razı olsun” demişti. Bunu o kadar gönülden söylemişti ki inandığını söyleyen pek çok insandan daha inançlı olduğunu düşünmüştüm o an. Onun bu merhametinin bir gün hidayetine de vesile olacağına inanıyorum inşallah.

Başka vesilelerle inanmadığını söyleyen gençlerle konuştuğumuzda da birinin “hep ailem yüzünden onlar yüzünden cehenneme gideceğim” dediğine şahit olmuştuk. İnanmayan bir insanın cehenneme gitmekten korkması… Aslında sözlerinden sizin de anlayacağınız üzere bu gencimizin ahiret inancı var, fakat ailesine kızgınlığından böyle davranıyor. Belki dikkat çekmek, belki ailesini cezalandırmak derdi... Kim bilir? Sözlerine dikkat ederseniz sürekli cehennemle terbiye edilmeye çalışıldığını da anlayabilirsiniz.

İnanç probleminin yanı sıra bugün gençleri tehdit eden akımlar arasında başörtüsünü açma davranışı gibi hepimizi üzen başka bir gerçekle daha yüz yüzeyiz. “Başörtüsü açma davranışı” diye bir kavram bugün akademik literatüre girdi ve üzerine yapılan araştırmalar söz konusu. Bu araştırmalarda da dikkat çeken temel husus aile ve çevre etmeni. Mesela bir araştırma da araştırmacılar “başörtüsü açma davranışı” ve “AKP’li etiketlenme/algılanma” arasındaki ilişki üzerine odaklanıyorlar. Araştırmada elde edilen bulgulara göre başörtüsünü açan kadınlar AKP’li algılanmamak için böyle bir davranışa yöneliyorlar. Bunun altında da AKP’nin İslam’ı temsil ediyor gibi oluşturulan yanlış algı nedeniyle “İslam böyleyse ben sizden değilim” gibi bir tepki yatıyor.

İslam’ın yasakladığı ne varsa serbest bırakıp liyakatsizliği, adaletsizliği adet haline getirerek AKP ülke çapında İslam ile ilgili nasıl yanlış bir algı oluşturuyorsa, aileler de benzer bir tutumu evlerinde sergileyerek aynı zararı veriyorlar. Gençlerin en büyük tepkisi de buna. “Oruç tutuyor ama hak yiyor”, “Namaz kılıyor ama yalan söylüyor”, “Zekât veriyor ama insana, hayvana, doğaya zarar veriyor”… Hâlbuki Müslüman’ın yapmış olduğu ibadetler onu her türlü kötülükten alıkoyar. Müslüman oruç tuttuğu gibi hak yememeye de dikkat eder. Müslüman namaz kılığı gibi yalan söylememeye de dikkat eder. Müslüman zekât verdiği gibi insana, hayvana ve doğaya zarar vermez çünkü Müslüman, Allah’ın can verdiklerinin kul olduğunun bilincindedir. Bu bilinçte değilse sorun İslam’da değil, o Müslüman’dadır.

Müslümanlar olarak yaşadığımız problemler de dönüp dolaşıp eğitim meselesine geliyoruz. Eğer Müslümanların yapmış oldukları hataların İslam’dan beri olduğunu öğretebilseydik, İslami eğitim vermeye çalıştığımız çocuklarımıza ilmihal bilgisinden önce doğru bir akait ilmi verebilseydik, çalıyorsa da bizim hırsızımız gibi söylemlerle günah olan şeyleri kendimiz adına meşrulaştırarak çocuklarımız karşısında ikiyüzlü konuma düşmeseydik bugün bu sorunlarla karşı karşıya kalmayacaktık.

Şimdi diyeceksiniz ki ama çevre kötü, ama çocuklarımızı tehdit eden bir sürü arıza var, medya öyle kötü, şu böyle kötü… Haklısınız, bunların varlığını göz ardı edemeyiz. Fakat suçu başkalarına atarak yaptıklarımızdan kurtulamayacağımız gibi doğru bir çözüm de üretemeyiz. Önce ağacın kökünü koruyacağız. Kökünü koruyamadığınız ağaca rüzgâr zarar verdi, fırtına devirdi diye ne rüzgâra ne de fırtınaya kızamayız.

Bugün gençlerimiz şiddetli rüzgârlar karşısında sallanmaktadır, geç olmadan köklerini güçlendirme çalışmasına girmemiz gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki: “Bu milletin külüne üflesen altında iman çıkar.”