Hızlı bir zaman akışındayız, baş döndürücü. Hıza yetişemediğimiz gibi neler olup bittiğini anlayamıyoruz. Gözler kararıyor, kalpler katılaşıyor, gönüller çoraklaşıyor.

Dalgalar bizi savuruyor. Elimizde olan ama olmadığını düşündüğümüz, varsaydığımız nedenlerle güdülüyoruz. Bilincimizi, idealimizi, hedeflerimizi, büyük ülkümüzü yitirdik. Kendimize ait olmayan bir yol üzerindeyiz. Bu yolun sonunun nereye varacağı belli; uçurum, yok oluş ve tükeniş.

Hırslarımızın, kör ve sonu olmayan tutkularımızın kölesiyiz, kurbanıyız. Kendimizi yokluğa, hiçliğe adıyoruz. Söylediğimiz şarkılar, türküler, melodiler bile bize ait değil. Başkalarının ıslıklarını çalıyoruz, üflüyoruz.

Bu medeniyet toprakları üzerindeki bizler bir ruh taşıyoruz. Ortak yanlarımız var. Birlikte el ele tutuşabileceğimiz ortak değerlerimiz var. Ayrılıklarımız fazlalıklarımız, sakilliklerimiz olabilir. Eksikliklerimizi gidermek elimizde. İyiliklerimiz, hayırlarımız, güzelliklerimiz var bunları çoğaltmalıyız. Birbirimizin yüzüne bakabileceğimiz günleri düşünmeliyiz.

Acılarımızı paylaşıyor birlikte oluyoruz. Komşuyuz, akrabayız, mahalleliyiz, kentliyiz. Bu topraklarını insanıyız. Bu coğrafyanın insanıyız. Sonuçta öyle ya da böyle. Eksik ya da fazlalıklarımızla Müslüman’ız. İyi yanlarımız olduğu gibi eksik yanlarımız var. Hayırlarımız ve günahlarımız var. Bizlere tövbe kapısı açık. Ona sığınıyoruz ve bağışlanmayı umuyoruz, diliyoruz. Merhamet kapısı sonsuz. Rahmanın kapısı ve bereketi sonsuz. İnsanız, o nimetlerden birlikte yararlanıyoruz.

Birbirimize neden tahammül etmiyoruz, öfkemizi büyütüyoruz, kesicilerimizi bileyliyoruz?

Baba ve annelerimiz ayrı, soylarımız, kabilelerimiz, kavimlerimiz ayrı. Bunlar doğaldır. Aşağıdan yukarıya doğru bir gidiştir bu. Ayrılıklar bu anlamda çok da önemli değil. Komşuluklarımız oluyor yakınlaşıyoruz, birbirimizden kız alıp veriyoruz yuvalar kuruyoruz akrabalıklarımızı, hısımlıklarımızı çoğaltıyoruz.

Müslüman’ız; düğünlerde, sevinçlere, mutluluklarda birlikte olmayı biliyoruz, katılıyoruz ve sevinçlerimizi paylaşıyoruz. Acılı günlerimizde birbirimize koşuyoruz. Cenaze evlerine yemeklerimizi taşıyoruz, onların yalnızlıklarını gideriyoruz acılarına ortak oluyoruz. Mevlitlere katılıyoruz.

Yüz yıllardır birlikte yaşamayı bilmiş, anlaşmış bir milletiz. İslâm milletiyiz. Sevgili Peygamberimizin ümmetiyiz.

Laik, seküler ve Batıcı ruhların getirdiği ayrışmalarla birbirimize düşman ve hasım kesildik. Kapitalizmin sınırsız ve doyumsuzluğunun kurbanıyız. Her bir yanımızdan sömürülüyoruz, neyimiz var alıp götürüyorlar. Onlara gönüllü köleler olmuşuz. Hesaplaşmamız onlarla olması gerekirken birbirimizi yiyip bitiriyoruz.

Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Abaza’sı, Çerkez’i, Peştu’su Arap’ı, Acem’i, Arnavut’u, Boşnak’ı Müslüman olan hemen her birey birbirinin kardeşi. Kimse kimseden üstün değil. Kimse kimsenin manevî yönünü tartıp biçemez. Bilinmezlikler ve sırlar dünyası. Hiçbir ırk diğerinden üstün değildir. Bu kadar bölünmüşlük ve parçalanmışlıkların ardından kimse kimseyi ta’n etmesin, tekfir etmesin. Kimse kimseden daha üstün olduğunu iddia etmesin.

Buluşma ve kesişme noktalarımızı çoğaltalım.

Hıristiyan haçlı ruhlu kapitalist ve sömürücülerin oyuncakları olmayalım. Birbirimizi emperyalizmin kucağına itmeyelim. Kapılarımızı, gönüllerimizi kapatmayalım. Önce kendi kusurlarımızı, eksiklerimizi, boşluklarımızı görelim giderelim. Örnek insan almaya bakalım. O zaman başkalarının da bize eşlik etmesini bekleyelim.

Biz Müslüman’ız, İslâm milletindeniz, İslâm ümmetindeniz. Bu güzel topraklarda yaşıyoruz. Var olmak ve yaşamak için kıymetini bilelim. Yoksa yıkılış ve yok oluşumuz hep birlikte olur.