Devlet-i Aliyye-i Osmâniye’nin en önemli eğitim kurumlarından olan “Medreseler”deki eğitim, günümüzde gerek seküler gerekse dindar kesimin tahayyülünden ötedir. Seküler kesimler medreseleri yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin batıya dönük eğitim sisteminin yerleşmesi için itibarsızlaştırılması gereken kurumlar gözüyle bakarak reddederken, dini hassasiyeti olan kesimlerse medreselerin müfredat programından bile habersizdir. Daha “emsile, bina, maksud”u bilmeden Arapça dehası olduğu vehmine kapılmış yeni yetme hocaların “İslami İlimler Medresesi” kurma çabaları hem dini ilimleri yeteri kadar öğretmede yetersiz kalmakta hem de “mantık, tarih, coğrafya, edebiyat, hukuk, tasavvuf, matematik” gibi ilimlerin tedrisi konusunda hedefsiz oldukları görülmektedir. Medreselerdeki ilimler ile bugün dini ilimleri öğretme iddiasıyla kurulan medreseler arasında büyük fark vardır.

Dârul-hilafet’il Aliye Medresesi’nin kuruluş dönemindeki ders programını nazar-ı dikkate alırsak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır: “Kur’an-ı Kerim, Hadis (Ahlâkiyyât ve ictimâiyyât), Tefsir, Fıkıh (Akâid ve Fıkıh, Nihak ve talak, Mu’amelat, Ukubat, Ferâiz), Usul-ı Fıkıh, Kelam, Felsefe/Muhtasar, (Mantık, Ma’lumat-ı ahlâkiyye ve ictimâiyye, Âdâb), Arapça (Sarf-lügat, Nahiv, Mükâmele-kitâbet, Mükâmele-tatbikat, Belâgat, Vaz’), Türkçe (Tatbikat-kitâbet, İmlâ, Kıraat, Edebiyat), Farsça (Lügat ve kavâid, Gülistan ve müntehabât-ı sâire), Tarih (Enbiyâ ve hülefâ, Umumi, Osmâni ve umumi, Osmâni/muhtasar, İslâm ve Edyân, Siyer-i Nebi), Riyâziyye (Hesab/ameli, Hesab/nazari, Hendese, Cebir, Müsellesât, Hey’et, Mihanik), Tabiat-Fen (Mâlumat-ı fenniyye, Mevâlid-i selâse ve ma’lumât-ı zırâiyye, Hikmet, Kimya), İktisâd ve Mâliye (Usül-ı defteri), Hitâbet ve Mev’ize, Ma’lumat-ı Kânuniyye, Hutut, Hıfzıssıhha, Hukuk ve Kavânin, Edebiyyât-ı Arabiye, Hilâfiyyat v.s”.

Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Terkib-i Ulum’unda Osmanlı Medreselerindeki müfredat programı şöyleydi: “Kur’an-Kıraat (Hatim, Tecvid-i Türki, Şâşibi), Hatt (Sülüs, Nesih, Ta’lik, Divani), Lügat (Şâhidi, Halimi, Ni’metullah, Ferişte, Ta’rifat-ı Seyyid Ahteri, Şihâh, Vankulu, Kâmus), Akaid (Manzum Akaid Kitabı, Emâli, Fıkh-ı Ekber), Ahlâk (Hayriyye, Pend-i Aşşâr, Şarikat, Hilye-i Hâkâni), Sarf (Emsile, Binâ, Maksud, İzzi, Merâh), Nahiv (Avamil, Küçük Avamil, ummuzec, Hada’ik, İzhâr, Netâ’ic, Kâfiye, Câmi, Şâfiye, Carperdi), Mantık (İsagoci, Husâm-ı Kâti, Muhyiddin, Fenâri, Kul Ahmed, Velediyye, Şemsiye, Kuşb, Dâvud, Seyyid, Tehzib, Celâl, Mir), Âdâb (Huseyniyye, Şerh-i Adad, Mir, Zeyn, Takrir-i Kavânin), Me’âni (Telhis, Muşavvel, İsti’âre, Vaz’, Bedi, Şerh-i Adud, Aruz-ı Endelüsi, Nâbulisi), Hikmet (Kâdimir, Molla Lâri, Hikmetü’l-Ayn, Mirzâ-cân), Kelâm (Şerh-i Akâid, Hayâli, İbât-ı Vâcib), Fıkıh Usulü (Tavzih, Taşrih, Telvih), Fıkıh (Mültekâ, Eşbâh u Nezâir, Mecmu’u’l Bahr-i İbn-i Melek, Munye-i Musalli, Tuhfe, Ta’lim-i Müte’allim, Vikâye, İlm-i mezâhib-i Erba’a), Ferâ’i (Sirâviyye, Şir’a/metin ve şerhiyle), Hey’et (Şerh-i Çağmini, Hâşiye-i Bircendi, Bist Bâb, Si-Fasl, Rub’-ı Müceyyeb, Rub’-ı Mukanşar), Hendese (Şerh-i Eşkl-i Te’sis), Hisâb (Hulâsa, İbn-i Çulli), Hadis Usulü (Nuhbe), Hadis (Meşârik, Mebârik), Tefsir (Beyzâvi), Müretteb olmayan dersler (Tıp, Teşrih, Şıbb-ı Nebi; Gülistan, Bostan, Divân-ı Hafız, Fars lügatı; Coğrafya)”.

Osmanlı Medreselerindeki ilim kalitesini anlamak için Osmanlı’nın son Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi örneği kâfidir. Tokat gibi bir Anadolu şehrinde ilk medrese tahsiline başlayan, Kayseri medresesinde tahsiline devam eden Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, daha yirmi iki yaşında Fatih Medresesi Müderrisliği’ne tayin edilmiş, Sultan Abdülhamid-i sâni hazretlerinin “hâfız-ı kütüb”lüğünü yapmış ve nihayet Osmanlı’nın son Şeyhülislamı olmuştur. Yazdığı “Mevkifü’l-Akl ve’l-İlm” eserinde Muhammed Abduh ve Cemaleddin Efgani’nin, “Yeni İslâm Müçtehidlerinin Kıymet-i İlmiyesi” adlı eseriyle de Musa Carullah Bigiyef’in Ehl-i Sünnet’e aykırı fikirlerini çürütmüştür.

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, eserlerinin tamamına yakınını Arapça yazmıştır. Sadece bir eserini Türkçe kaleme almıştır. İşte, Tokat gibi bir Anadolu şehrinden çıkıp, Fatih Medresesi Müderrisi, Sultan II. Abdülhamid Han’ın “hâfız-ı kütüb’ü, Osmanlı Şeyhülislamı olan, eserlerini Arapça yazacak kadar Arapça’ya vukufiyeti olan Mustafa Sabri Efendi, Osmanlı Medreselerinin son döneminde yetişmiş mümtaz bir şahsiyeti ve son yüzyılın en büyük âlimiydi.

Sadece Mustafa Sabri Efendi örneği bile Osmanlı Medreselerindeki ilim seviyesini anlamaya kifâyet eder.