Bütün düşmeler bir travmayı da beraberinde getirir. Fakat araçtan düşmek, yolda düşmek, yere düşmek, ağaçtan düşmek, merdivenden düşmek, düz yolda düşmek ile yere saplanmak aynı değildir. Bu ikisi arasında ince bir nüans vardır. Hangi türü olursa olsun insanoğlu düşmeyi sevmez, düşmekten korkar düşmeye karşı tedbirlerini alır… Çünkü düşmek, kaybetmeyi, zorlukları ve acıyı çağrıştırır… Ama saplanma durumunda kişi düştüğünün farkında değildir o yüzden bu çok daha tehlikeli bir durumdur.

Düşünce kalkar ve kaldığınız yerden yolunuza devam edebilirsiniz, ama saplanmak öyle değildir… Biz Müslümanlar asıl bundan korkarız. Saplanmaktan, özümüzden uzaklaşıp başkalaşmaktan korkarız… Yere saplanmak, sahip olduğunuz en değerli şeyleri kaybetmek, yoldan sapmak ve uçuruma doğru ilerlemektir. Burada kişi görme ve işitme yetisini kaybetmiş ve yolun sonunu görememektedir. Sonu dehlizlere doğru çıkan bir yoldadır fakat farkında değildir. Düşünce kalkabilmeniz mümkün olabilir, düşünce ellerinizi dizinize koyarak yavaşça doğrulabilirsiniz, bu mümkün. Ama saplanmak artık geri dönüşün zor olduğu, nereye ve hangi alana gittiğinizin bile ayırdında olmadığınız bir kaostur.

Aslolan düşmekten de saplanmaktan da korunmak ve düz yolda yürümeyi başarabilmektir ama yine de saplanmak çok daha vahim bir durumdur… Doğru yolda olmak ve doğru yolda kalmak ise birçok zorlukları beraberinde getiriyor ki, yürürken eteklerinizin batmaması ve ayaklarınıza kirlerin bulaşmaması için büyük bir mücadele vermek zorunda kalırsınız. Yol temizdir ama etrafında kir, karanlık ve bataklığın tortusu vardır. Ve siz bu bataklığa saplanmadan yürümek, yolculuğunuzu tamamlamak zorundasınızdır. Gerçekten zor bir yürüyüştür bu. Etekleriniz zaman zaman kıyıya değiyor ve siz yeniden toparlanarak kendinizi korumaya çalışıyorsunuzdur. Ama bunu daim kılmak için bilincinizi uyanık tutmalısınız… Zor da olsa bunu başarmalısınız.