Yolumuz, Allah’ın belirlediği yoldur.
Denenmiş bir yoldur.

Bu yoldan peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihler gitmiş ve cennete kavuşmuştur. Kul Allah’ın, yol Allah’ın. Yürü diyen de O olunca, kulun gönlüne korku ve keder gelmemelidir.
Yemen’de Hz. İsa’ya iman edenleri M.S. 523’de ateş çukurlarında yakan Zu Nuvas isimli Yahudi devlet başkanına haddini bildirmek için Habeşistan’dan Yemen’e geçen Ebrehe isimli komutan, Yahudilerin saltanatına son verir.

Yemen’in San’a şehrinde “Kulleys” isimli bir kilise yaptırır.
Bütün Arap yarımadasındaki insanların hac için San’a şehrine gelmesini ister. Fakat başarılı olamaz.
Mekke’deki Kâbe’yi yıkmadan bu insanların San’a şehrine yönelmeyeceği kanaatine varır ve (60.000) altmış bin asker ve fillerle beraber Mekke üzerine yürür.
Fakat Kâbe’nin Rabbi, gönderdiği kuşların attığı taşlarla Ebrehe’nin ordusunu helak eder ve Kâbe’yi yıkılmaktan korur.

Biz bu günlerde Fil Suresi’ni namazlarımızda daha sık okumaktayız:
“1-Görmedin mi (Kâbe’yi yıkmaya gelen) fil sahiplerine Rabbin nasıl yaptı?
2-Onların oyunlarını boşa çıkarmadı mı?
3-Onlar üzerine sürülerle kuş gönderdi.
4-Onlara katı taşlar atıyorlardı.
5-Derken onları yenilmiş ekin gibi yapıverdi.”
O bir demdi, geldi geçti denemez, Rabbimizin mucizeleri kıyamete kadar devam eder.
Şu andaki iki milyarlık İslam âleminin temelinde, Allah celle celalühün gönderdiği Sevgili Peygamberimiz tek kişiydi.
Roma, Sasani ve Habeş imparatorluklarının ortasında bir tek peygamber.

Dünün.
Yıllarca bize düşmanlık yapan ve yapmakta olan devletlerin dili zorunlu ders olmasına rağmen Kur’an dersi zorunlu olmamıştır.
İlkokuldan üniversiteye kadar bütün ilim dallarında öğrencilerin yönü Batı’ya döndürülüyor.
Öğrencilerin gönlünü Kâbe’ye çevirmeye çalışanlar ezilip yok edilmeye çalışılıyor.
Peki, başarılı olabilirler mi?

Nisan 1995 yılında, “Komünizmin çöküşünden sonra yeni düşman İslâm’dır” diyen NATO Genel Sekreteri W. Cleas’ın fil gibi tankları, uçakları bizim Kâbe’ye yönelişimizi engelleyebilir mi?
Fazla düşünmeye, istatistik yapmaya gerek yok. Herkes kendi köyünü, mahallesini ve çevresini düşünsün.
Elli sene önce benim köyümde, iki tane adam namaz kıldırabilirdi.

Şimdi en az elli kişi öne geçip namaz kıldırabilir. İki yüz kadarı Avrupa’ya işçi olarak gitti. İş adamı oldular. Köyde iken yalnız Cuma namazı kılan bu insanlar, şimdi Avrupa’da beş vakit namazını kıldığı gibi kazancından para ayırarak Avrupa başkentlerinde camiler yaptılar.
29 Mayıs 1995 Newsweek dergisi 19’uncu sayısında, “Avrupa’da sekiz milyon Müslüman nüfusunun Batı için tehdit oluşturduğunu” yazıyordu.

Çoğunluğu ilkokul mezunu bu insanların sayısı önemli değil, keyfiyeti, kalitesi önemli diyenler olabilir.
Ama Avrupalı öyle düşünmüyor. Kaliteyi diplomayla değerlendirmiyor.
Strazburg’da hayvan besicisi bir Yahudi, parasını almadan hiçbir Fransız’a bir tek koyun vermiyor.
Ancak üç yüz kadar Türk’e, çeksiz, senetsiz, kredi kartsız, taksitle kurbanlık koyun veriyor.
Çünkü bugüne kadar tecrübeyle sabit ki, Türklerden borcunu ödemeyen görülmemiştir.
Türkler Almanya’ya varıncaya kadar, on bin Mark’ı sokakta bulup da polise götüren insana rastlanmamıştır.

Bu haberi Alman basını birinci sayfadan iri puntolarla veriyor.
Alman, İspanyol, İtalyan, Portekiz, Yunan vatandaşlarından hırsızlık yapanlar arasında Türkler en sonda geliyor ve hırsızlık yapan Türkler de, Müslümanlığını yitirmiş, Almanlaşmaya heves etmiş karga gibi sekmeye çalışanlardır. Avrupalı siyasiler ve sosyologlar bütün bunların hesabını yapıyorlar ve içlerinden İslâm’ın hakkını teslim ederken, dıştan düşmanlık yapıyorlar.

Bunun psikolojisini Rabbimiz haber veriyor:
“Onlar, kendileri inkâr ettikleri gibi sizin de inkâr etmenizi, onlarla denk olmanızı isterler.” (Nisa süresi ayet 4/89)
Biz, şu anda dünyada yaşayan bütün insanları Yaratan’ın yoluna çağırıyoruz.
Dünyayı kana bulayanların, fuhuş ticareti yapanların, fuhşu kanunlarla koruyanların, uyuşturucuları kanunlarla koruyarak içimini sağlayarak halklarını zehirleyen ve soyanların yoluna davet etmiyoruz.
Hersekli Arif Hikmet beğ:
“Olma isyana çeri kuvvet ile fil gibi

Düşmanı hakka hücum eyle Ebabil gibi” diyor. Biz de, ebabil beklemeyelim, ebabil gibi olalım. Biz, evimizde, camilerde, dairelerde, kışlalarda, karakollarda, üniversitelerde, hapishanelerde insanın olduğu her yerde eğitimimize ve örnek davranışlara dikkat edeceğiz, onların ahlâk buhranına düşmeyeceğiz ama onları İslâm’la yüceltmek için çalışacağız.
Rabbimiz yardımcımız olsun.