Dünkü yazım Diyanet İşleri Başkanlığı nın yağmur

duasına neden bu kadar uzak durduğu ile alakalı idi. Yazı içinde diğer bir

konu da, Hac da bir din görevlisinden konuşma daveti almamla ortaya çıkan

gerginlikti. Açıkçası farklı bir iklimde, aşırı sıcak havada, kan ter içinde

kalarak saatlerce konuşma yapmaya çok da istekli değildim. Eşime de aynı teklif

yapılmış fakat o kabul etmemişti. Ben, yapılan teklifi insanların duasını

alırım düşüncesiyle kabul etmiş, kutsal topraklarda en değerli mefhum olan vaktimi

ümmetin evlatlarına hediye etmiştim. Konuşmam oldukça etkili olmuş, Anadolu dan

hac görevi için gelen hemcinslerimle birlikte gözyaşı dökmüştük.

Toplantıdan sonra her ne olduysa, konuşma teklifi yapan

Diyanet in genç görevlisi birden selamı sabahı kesmişti. Kafile başkanı olan

müftü efendi de sanki suç işlemişim gibi, garip bir davranışın içine girmişti.

Kutsal topraklardaki bu çiğ davranışa üzülmüş ve onları Allah a havale

etmiştim.

Bu olay bana sekiz sene önce yaşadığım bir başka vak ayı

çağrıştırdı. 2006 yılında yazdığım bir yazıda da buna benzer bir durumu

anlatmıştım. Bu olumsuz tablonun tekrarlanmaması için dün verdiğim söz üzere o

hadiseyi kısaca aktarayım:

Almanya da bir kitap fuarına katılmıştım. Beni davet

edenler, birkaç şehirde de konuşma yapmamı istemişlerdi. Bu ara, o şehirdeki

bir Diyanet camii bayan başkanı da benimle görüşüp; görev yaptığı Diyanet

camiinde konuşmamı talep etmişti. Kim olursa olsun, davete icabet ettiğim için

kabul etmiştim. Cami tıklım tıklımdı. Cemaat, ilk kez bizim camiye bir yazar

geldi diye camiyi doldurmuşlardı. Avrupa da cami yapmakla vazife bitmiyor,

cemaati bilgilendirmek de en önemli görevi olmalı Diyanet in. Konuşma bitti,

ter içindeyim. İnsanların yoğun ilgisi beni ziyadesiyle memnun etti. Meğer ne

kadar hasret kalmışlar anavatandan baharlar devşirmeye. Onlarla tanış biliş

olurken, yanımdan ayrılmayan Diyanet in hoca hanımı son derece rahatsız bir yüz

ifadesi ile Din ataşemiz beyefendi sizi bekliyor demez mi. Ne alâka, ben

konuşma için gelmiştim, bu hesapta olmayan davet de neyin nesiydi. 

Hoca hanımla beraber yukarı çıkıyoruz. Din ataşemiz ve

eşini beni kapıda karşılar buluyorum. E, memnun da oluyorum. Adamlar devleti

temsil ediyorlar, benimle tanışmak için kapılarda kalmışlar! Makam odasına

buyur edildim. Ataşeden çok, hanımı gergindi... Fakat karı koca ikisinin de

yüzleri asıktı. Hoca hanım süt dökmüş bir kedi uysallığında idi.

Hoş beşten sonra Ateşe Bey sadede geliyor; aşağıda bir

konuşma olmuş, bizim haberimiz yok . Ya sabır diyorum ama bu kez de sinirlenme

sırası bana geliyor: Aşağıda beş yüz kişi vardı, onların haberi vardı da sizin

nasıl olmadı diyorum. Ateşe bey muzaffer bir eda ile: Başkan hanım bize

sormadan, sizi çağırmış . İyice kızıyorum: O sizin probleminiz. Beni çağıran

kim olursa olsun davetine katılırım. Ateşe Bey, insanın sabrını taşıran bir

densizlikle ve ukalalıkla  Acaba

konuştuğunuz konuyu öğrenebilir miyim diyor. İşte o an tepem iyice atıyor ve

ayağa kalkıp kapıya doğru yürüyorum: Size hesap vermek zorunda değilim. Çok

merak ediyorsanız, gelip dinleseydiniz . Adam pişkin, haberim yoktu diyor.

Eşinizi gönderseydiniz ya da hoca hanıma bir kaset verseydiniz, konuşmada

hangi suç unsuru varsa tespit ederdiniz. Fakat yine de söyleyeyim: Evrensel

İslâm inancını, tarihsel süreçteki Müslüman hanımları, Anadolu analarını

anlattım. Müslüman kadınlar olarak Avrupa da nasıl bir İslâmi duruş

sergilemeleri, eğitime eğilmeleri ve çok okumaları gerektiğini anlattım

Kapıdan çıkarken ateşe beye dönüp, İsminizi öğrenebilir

miyim, iyi bir yazı materyali olabilirsiniz. Köşeme konu bulmanın kolaylığını

yaşarım hiç olmazsa diyorum. İşte o an film kopuyor. Ateşe beyin etekleri zil

çalmaya başlıyor: Efendim, ben sizi tanıyorum. Kitaplarınızı okudum, vicdan

sahibi bir insansınız. Gazete de böyle bir yazı yazmayacağınıza inanıyorum.

Zavallı ateşe bey İslamcı aydınları saymaya başlıyor.

Kendisini merdivenlere atıp ismini vererek bir yazı yazmamam için ikna çabasına

girişiyor: Geçenlerde vefat eden bir siyasi için camide mevlit okutmak

istediler, ona da izin vermedim. diyor. Fakat beni tutabilene aşk olsun: İzin

vermediniz de başınız göğe mi erdi O insanı sevmesek de eleştirsek de

ülkemizin bir evladı, sevenlerinin ona Kur an-ı Kerim okutmalarına karışmaya ne

hakkınız var

Sonradan öğrendim; meğer bana yapılanı en kibar sorgulama

imiş, yağma mı var, İslâmcı bir yazar Diyanet Camii nde konuşturulsun

Şimdi bir kez daha müşahede ettim ki aradan geçen süreçte

şark cephesinde değişen bir şey yok

Farklı bir görüş sahibi konuşsa ne olur Kıyamet mi kopar

Şu soruyu sormak zorundayım: Bu ülkede kanunla dini

hizmetleri yürütmeyi inisiyatifinde bulunduran Diyanet İşleri Başkanlığı, dinin

açımlayıcısı yani  teşvikçisi mi, yoksa

dinin önündeki engel mi