1905 yılında vefatından sonra Muhammed Abduh anlayışı

küre-i arzın her tarafına yayılmıştır. Zira benzeri bir sosyal ve siyasi vasat

vardır. Sözgelimi, Cezayir de Cemiyet Ulemaüi l Müslimin Muhammed Abduh

çizgisinden etkilenmiştir. Keza Endonezya da iki mühim cemaat bulunmaktadır.

Bunlardan birisi Nahdetü l ulema olup geleneksel bir yapı arz etmektedir. Buna

mukabil, Muhammediye cemiyeti Muhammed Abduh ve modernist eğilimlerden

beslenmiştir. Bu etkileşimin mahiyeti tartışılmaktadır. Sözgelimi, Cemiyeti Ulema nın

kurucusu Abdulhamid Bin Badis Selefi ekole mi mensuptur yoksa çağdaş Mutezile

akımını mı temsil etmektedir Buradaki tartışma Muhammed Abduh ile ilgili

tartışmanın bir devamı ve türevidir. Bin Badis tefsirinde yararlandığı

kaynakları açıklarken Razi nin Mefatihu l gaybı ile Zemahşeri nin Keşşaf ını da

saymaktadır. Muhammed Abduh un tefsir geleneğindeki baş ucu kitabı ise

Keşşaf tır. Ondan dil aracı olarak yararlanmanın ötesinde modernizme kapı ve

anahtar yapmıştır. Bin Badis tefsirinde bu kaynaklardan yararlanmakla birlikte

Keşşaf ın yönteminden değil dil ustalığından yararlanmıştır. Bin Badis i

savunanlar onun Muhammed Abduh gibi modernist olmadığını ifade ediyorlar.

Burada elbette bir iltibas var. O da şudur: Muhamed Abduh Mutezile den

modernizme köprü kursa da çok kimlikli bir kişiliktir. Dolayısıyla ondan

etkilenenler bu kimliklerinin bazılarından etkilenmektedirler. Bu açıdan Bin

Badis i tefsir anlayışında selefi mi yoksa Mutezileyi mi esas aldığı tartışma

konusu olmuştur. Kısaca sevenleri tefsir anlayışında Bin Badis in Muhammed

Abduh ekolünden uzak olduğun savunmaktadır.

*

Cemaleddin Kasımı ve İbni Aşur ve Bin Badis gibi yeni

müfessirler kuşağı elbette daha karma bir anlayışı temsil ediyorlar. Cemaleddin

Kasımı de bidatlerle mücadele anlayışı noktasında selefi addedilmekle birlikte

kelamda çoğulculuğu savunması gibi hususlarda İbni Teymiye ve ona nispet edilen

ekolden tamamen ayrılmaktadır. Bin Badis in tasavvufa mesafeli oluşu ise daha

ziyade Reşid Rıza nın anlayışına tekabül etmektedir. Modernizm üzerinden

Muhammed Abduh da canlanan Mutezile ekolü Endonezya da büyük yansımalar

bulmuştur. Muhammed Abduh Eş ariliği Cebriye nin kol ve türevleri arasında

saymıştır.

Bundan dolayı ihtiyar ve cebir meselesinde Maturidiliği

benimsediğini savunmuştur. Bu tartışmalar sonrasında Mısır a gelen Şeyhülislam

Mustafa Sabri ise bu tartışmaya bir tepki olarak Maturidilik mezhebinden

çıkarak Eş ariliği benimsemiştir. Türkiye de de Muhammed Abduh ekolünün bir

devamı olarak son yıllarda gerilemenin sebepleri arasında medreselerde Eş ari

ekolünün okutulması gösterilmiştir. Tekkelerin Maturidi kaldığı medreselerin

ise Eş ariliği okuttuğu için Osmanlı nın geri kaldığı ileri sürülmüştür. Bu

mesele dolaylı olarak Muhammed Abduh modernizmiyle alakalıdır. Gündüz Aktan da

entelektüel dürtüleri sonucu bu meseleyle alakalı birisiydi.

*

Endonezya daki Muhammediye anlayışı Muhammed Abduh tan

etkilenmiştir. Bu ekol modernist eğilimler taşımaktadır. Bu ekolde modernizm

ile Mutezile yi buluşturan isimlerden birisi de Harun Nasution isimli

yenilikçidir. Muhammed Abduh üzerinden Mutezile ye köprü kurmuş ve sonunda

Muhammed Abduh un izinden Mutezile mezhebini benimsemiş ve bu eğilimiyle

alakalı eserler kaleme almıştır. Kendisini yeni Mutezile olarak tanımlamıştır.

Mutezile mezhebinin humanist/ insancı ve onun ötesinde rasyonel olduğunu

savunmuştur. Endonezya dan sonra Hicaz ve ardından Mısır a oradan da Avrupa ve

Kanada ya uzanmıştır. Bu seyri seferinde ayrıca fikri bir seyrü sefer de yapmış

ve sonunda Muhammed Abduh un izinden kendisini yeni Mutezile olarak ilan

etmiştir. Ezher de okuduktan sonra 1962 yılında McGill Üniversitesinde Muhammed

Abduh daki Mutezile eğilimleriyle alakalı doktora çalışmasında bulunmuştur.

Doktora çalışması şu adı taşımaktadır: Muhammad Abduh and Mu tazilite Rational

Theology (1987). Harun Nasution a göre, boynuz kulağı geçmiş ve Muhammed Abduh

aklı kullanmakta Mutezile nin ötesine geçmiştir. Mutezile yi tarihi zemin

olarak kullanmıştır.

1969 yılında ülkesi Endonezya ya avdetinden sonra İslam

ümmetinin çöküşünü Eş ariliğe bağlamıştır. Daha doğrusu Eş ariliğin kadercilik

anlayışına bağlamıştır. Harun Nasution, bu bapta occasionalisme anlayışına

şiddetle karşı çıkmıştır. Bu görüş Batı da daha ziyade Fransız Katolik Rahip

Nicolas Malebranche ismiyle anılmaktadır. Nedenselliğin iptalidir. Bu görüş

kısaca şöyle özetlenebilir: Dışarıdan bakıldığında evrendeki olaylar arasında

var olduğu sanılan nedensellik aslında bir aldanmadır. Hakikatte, her olayın

asıl nedeni mutlak Yaratıcı dır. Yani gerçekte, olaylara arasında yatay bir

nedensellik yoktur; bir nedensellik aranacaksa bu dikey olmalıdır. Bu görüşe

Batı Eşariliği adı da verilebilir. Eş ailiğin geri kalma nedeni olup olmadığına

dair tartışmaların bir benzeri Batı da Katoliklik bağlamında yapılmıştır.

Protestanlığın ilerleme aracı Katolikliğin de gerileme aracı olduğu iddiası yer

yer kabul görmüştür.