Devletler de insanlar gibidirler. Doğarlar, büyürler, olgunlaşırlar, ihtiyarlarlar ve ölürler. 

Göktürkler,  Gazneliler, Selçuklular, Osmanlılar, Romalılar, Sümerler gibi tarih sayfalarında amellerine göre yer alırlar.

Rabbimiz "Her can ölümü tadacaktır" (Âl-i İmran 185) buyururken: "Her ümmetin bir eceli vardır. Onların eceli geldiğinde bir an gecikmez, bir an öne de geçemez" buyurmuş (A raf  34, Yunus 49)

Sevgili Peygamberimiz de  "Mü minler bir vücudun organları gibidirler. Onlardan biri hastalandığında bütün vücudun organları birbirlerini yardıma çağırırlar uykusuzluk ve ateşte birlikte olurlar" buyurmuş . (Müslim, Birr 66-67)

Vücudda baş ne ise, devlet baba da odur. Baş vücuda ağırlık vermediği gibi devlet baba da halka ağırlık vermemelidir.

Baş vücudun bütün organlarını aynı şekilde gözetir. Burun güzel bir koku alsa vücudun her bölgesi haberdar edilir ve o güzel kokuyu hisseder.

Göz güzel bir gül görse ayak tırnağımızdan saçımızın ucuna kadar bütün organlarımız güler.

Devlet baba: "Kişi başına düşen milli gelir altı bin dolardır" dediğinde vatandaşdan biri "Hani benim elimde yok" dediğinde: "Seninkini ben, senin adına koruyorum" dememeli.

Kulak üzüntülü bir haber duysa baş, o üzüntüyü bütün vücuda yayarak ağırlığını hafifletir.

Devlet baba da  aynı şekilde gördüğünü duyduğunu, kokladığını, yediğini, içtiğini  toplumun bütün bireylerine yansıtabilmeli.

Ayağa bir diken batsa baş anında tepkisini gösterir.  Ayağa ne yapması gerektiğini bildirir. Ayak ani bir refleksle tepki gösterdiğinde baş: "Ne yapıyorsun beni sallıyorsun. Sallama. Yoksa anandan doğduğuna pişman ederim" demez.

Devlet baba da dıştan batan dikenlere düşman olmalı. Kendi bünyesine kem gözle bakmamalı.

Baş, kalbe emirler vererek en küçük kılcal damarlarımıza gıda olarak kan pompalanıp kirlenenleri geri alıyor. Verdiği kadarını alıyor ve temizleyip geri veriyor. Her organın ihtiyacı kadarını veriyor. Bu kanlar bana lazım deyip başta toplanmıyor. Böylece kendini taşıyan vücudu zayıflatıp kendine zarar vermiyor. "Artık ben seni taşıyamam" demiyor.

"Siyaset name" lerin birinde okumuştum. Kralın biri bütün serveti kendi hazinesinde toplamış. Halk ve ordu zayıf düşmüş. Düşman gelip ülkeyi işgal etmiş.  O mağlup kralı da topladığı hazine dairesine hapsetmiş. Altınları, gümüşleri,  yakutları, incileri bir çeyrek ekmeğin yerini tutmadığından aç ölüp gitmiş.

Baştaki akıl, gövdeye ağırlık vermez. Görülemez. Vücudu yönetirken ayakdan başa kadar geliş-gidişlerinde trafik tıkanıklığı yapmaz.

Devlet baba da devletin bütün organlarını yönetirken siyasi, ticari,  hukuki, sosyal ve askeri tıkanıklıklara sebep olmamalı.

Devlet baba, gece yarısı  hastane kuyruklarına giren yetmişlik ninelerle  üşümeli, hastasını hastaneye   rehin bırakan babayla  birlikte  yüreği alev almalı, Asgari ücretlerinin artmasını isteyen  işçi ve memurlar yine maaşından   şikayetçi   polislerden cop yerken sırtında acıyı hissetmeli.

Kilometrelerce uzakta Leylasının ayağına diken batınca acıdan inleyen Mecnun gibi olmalı.

Başımıza çorap örmemeli. Başımız üzerinde değirmen döndürüp beynimizi yandaşlarına un yapmamalı.

Başında servet yelleri esmemeli, hizmet yelleri esmeli. Milleti baş yapmalı, baştan çıkarmamalı.

Milletin başına gelen belâları defetmeli, baş belâsı olmamalı.

Milletin sesine kulak vermeli, kulak çekenlerin ardından gitmemeli.

Milletin dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmeli ve ona göre hareket etmeli.