15 Temmuz gecesi Türkiye işgalin eşiğinden döndü. Ancak ne Milli İstihbarat Teşkilatı ne de Genelkurmay Başkanlığı bu kalkışmadan Cumhurbaşkanı’nı zamanında haberdar edebildi. Peki, devletin kurumları susarken, ilk uyarıyı yapan bir “enişte” olmasaydı ne olurdu?
15 Temmuz 2016 gecesi…
Türkiye, tarihinin en büyük ihanetlerinden biriyle karşı karşıya kaldı. Silahlı darbeciler sokaklara indi, Meclis bombalandı, yüzlerce vatandaşımız şehit oldu. Ancak bu korkunç gecede, devletin en stratejik kurumları olan MİT ve Genelkurmay darbe girişimini önceden haber veremedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o gece darbeyi saat 04.00 sularında eniştesi Ziya İlgen’den öğrendiğini El Cezire’ye verdiği röportajda açıkça dile getirdi. Bu çarpıcı açıklama, kamuoyunun hafızasında tek bir soruyu yankılandırdı:
Devletin kurumları bu süreçten gerçekten habersiz miydi, yoksa bu bilgilendirme bilinçli biçimde yapılmadı mı?
Üst üste gelen uyarılar neden yok sayıldı?
Milli Gazete’nin 27 Temmuz 2016 tarihli manşeti: “Saadet Partisi 3 kez uyarmış.”
Habere göre, üst düzey bir askeri heyet, Saadet Partisi’ni ziyaret ederek darbe hazırlıklarına ilişkin bilgi ve belgeleri paylaşmış, darbeci isimleri tek tek bildirmişti. Bu bilgiler Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ilgili bakanlara da iletilmişti.
Sözcü Gazetesi’nin manşeti de aynı derecede çarpıcıydı.
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, 2004 yılında hükümeti FETÖ tehlikesine karşı açıkça uyardıklarını, “Fetullah iyi takip edilsin” dediklerini ancak hiçbir adım atılmadığını söyledi. Yani 15 Temmuz bir sürpriz değil, göz göre göre gelen bir felaketti.
Sözcü’nün 14 Temmuz 2017 tarihli haberi, kamu vicdanını sarsan başka bir detayı ortaya koyuyordu:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı o gece İstanbul’a güvenli şekilde ulaştıran pilot, bir yıl sonra “FETÖ şüphesiyle” görevden alındı.
Tatil yaptığı yerde Erdoğan’ı öldürmeye gelen FETÖ’cüler ortadayken, onu taşıyan pilot nasıl olur da FETÖ’cü olur?
Eğer gerçekten FETÖ mensubuysa, neden o gece Cumhurbaşkanı’nı korudu?
Değilse neden görevinden alındı?
Bu çelişki bile başlı başına ciddi bir sorgulamayı hak ediyor.
şamil tayyar haklı: millet gereğini yaptı, ya devlet?
Şamil Tayyar, sosyal medya hesabından şu dikkat çekici ifadeleri paylaştı:
“15 Temmuz gecesi hain işgal girişimini püskürten bu aziz millet, devleti sokaktan topladı. Tarihin akışını değiştirdi. Ama Cumhurbaşkanımızın ardına saklanan sığınak sakinlerinin iktidarı hiç değişmedi. Aradan yıllar geçti, Akın Gürlek Başsavcı oldu. Eli değmişken o gecenin HTS kayıtlarını da çıkarırsa ne iyi olur. Belki de olmaz… Çünkü gereği yapılırsa o kadar çok makam boşalır ki, bunu da yüreğimiz kaldırmaz!”
Bu ifadeler sadece bir tespit değil, aynı zamanda bir çağrıdır.
Milletten kaçırılan hakikatlerin, bir gün devletin önüne konması kaçınılmazdır.
Ve biz de buradan soruyoruz:
Darbe girişimini ne MİT, ne Genelkurmay haber verebildi. Ama enişte gördü, enişte haber verdi!
Dönemin MİT Başkanı daha sonra bakan yapıldı. Genelkurmay Başkanı da terfiyle ödüllendirildi.
Peki ya o gece Cumhurbaşkanı’nı ilk uyaran kişi olan enişte?
O neyle ödüllendirildi, bilen var mı?
Belki de o gece devleti gerçekten uyandıran kişi, Milli İstihbarat Başkanı yapılmalıydı.
Ve bilinmelidir ki:15 Temmuz gecesi bu millete silah doğrultan, Meclis’i bombalayan, sivil halkı katleden FETÖ’cü alçaklar; bu milletin vicdanında sonsuza kadar lanetle hatırlanacaktır.
Ancak sadece tetiği çekenler değil, onlara yardım ve yataklık edenler de aynı vebalin altındadır.
Bugün hâlâ kapalı devre bir yayınla, sis perdesi arkasında gizlenen karanlık aktörler ister bürokrasi, ister medya, isterse siyaset içinde olsun elbet bir gün gün yüzüne çıkarılacaktır.
Üstelik sadece darbe gecesi değil, darbe sonrası düzen de karanlık bir başka tabloyu ortaya koydu.
Şamil Tayyar’ın yıllar önce yaptığı o çarpıcı çıkış unutulmadı:
“FETÖ Borsası kuruldu. Parası olan kurtuluyor, olmayan içeri atılıyor.”
Peki bu iddialar üzerine ne yapıldı?
Savcılar harekete geçti mi? “Kim bu FETÖ borsacıları?” diye bir soruşturma açıldı mı?
Hayır!
Çünkü adaletin terazisi o dönem yalnızca şekli işliyordu. Gerçeğin üzeri örtüldü.
Gerçek adalet; sadece görüneni değil, gizleneni de ortaya çıkarma cesaretiyle mümkündür.
Ve bu millet, o cesareti göstermeyenleri de unutmayacaktır.



