Başbakan Ahmet Davutoğlu nun istifaya zorlanmasında etken

olan bazı faktörleri daha önce burada yazdım

Fakat gözlerden kaçan bir önemli etken daha var O da şu;

Tarih; Aralık 2015

Başbakan Davutoğlu imzasıyla bir genelge yayınlandı.

Bir atama genelgesi. Bunu rutin bir atama genelgesi olarak

değerlendirebilirsiniz, ama hayır öyle değil.

O genelgenin içeriği şöyle:

*  Şubat

itibarıyla o güne kadar vekâleten götürülen tüm görevlerde koltuklar

otomatikman boşalmış olacak.

*  Cumhurbaşkanlığı, TBMM, yüksek mahkemeler, HSYK, YSK, Sayıştay, Kamu

Denetçiliği Kurumu, MİT, belediyeler ve TSK hariç olmak üzere bundan sonra tüm

memur atamalarında Başbakanlık yetkili olacak.

*  Müşterek

kararla atama gerektirmeyen; müstakil birim amiri ve üstü kadrolara yapılacak

atamalar, il müdürü ve daire başkanı, eşiti ve üstü idari kadrolara kurumlar

arası nakil yoluyla yapılacak atamalar ve sınıf değiştirerek kurumlar arası

nakil yoluyla yapılan atamalarda da başbakanlıktan izin alınacak.

*  Üçlü

kararnameyle atama gerektiren boş kadrolara yapılacak vekâlet, yürütme ve

tedvir dâhil tüm görevlendirmeler, 3 ayı geçemeyecek. Bu görevlendirmeler

ivedilikle başbakanlığa bildirilecek. 3 aylık sürenin sonunda görevlendirmeler

başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erecek.

*  Aynı kadroya 3

aylık sürenin sonunda yapılacak yeni görevlendirmelerde de Başbakanlık tan izin

alınacak. 3 aydan fazla sürecek görevlendirme için de Başbakanlık tan yine onay

alınacak.

*  Genelgeden önce

yapılan tüm vekâlet, yürütme ve tedvir dâhil tüm görevlendirmeler de genelgenin

yayımlanmasından sonra 3 ay içinde kaldırılacak. Böylece Şubat itibarıyla tüm

vekâleten görevlendirmeler sona erecek. İşte dananın kuyruğunun koptuğu an

burası

***

Bu genelgeden sonra, üst bürokraside kazan kaynamaya

başladı

Başta Hazine Müsteşar Vekili Cavit Dağdaş, Özelleştirme

İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu, Tarım Bakanlığı Müsteşar Vekili Nihat Pakdil,

SGK Başkan Vekili Cevdet Ceylan diken üzerindeki bazı isimler olarak akla gelen

ilk isimler oldu

Ve bu tarihten itibaren, Bu iş Davutoğlu ile

gitmeyecek!.. notu sürekli yukarıya not edildi

***

Bir genelgedir canım, ne olacak! deyip geçmeyin! Ve de

unutmayın ki Türkiye hâlâ bürokratların idare ettiği bir ülkedir.

Yeni Başbakan adayına duyurulur!..

ASİSTANDAN MEKTUP

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi nde neler oluyor

başlıklı yazı bir hayli ses getirdi. Bazı yankılarını burada paylaştım.

Bir asistandan daha mektup aldım. Özetleyerek sunuyorum;

*  Sabah saat

08.00 sularında, tüm asistanların gergin ve tedirgin bir bekleyiş içinde

asistan odasında beklerken, çömez biri de giriş kapısına gözlemci olarak

konulur -öncesinden hocayı görsün de haber versin böylece daha kliniğe gelmeden

el pençe divan duralım diye -

*  Zihnimde

hocadan çok komutan olarak şekillenen Ş. nin önceki vukuatlarını duydukça şok

oluyor ve korkuyordum. Asistana tekmeler atma, personeli dövme, hemşireyi

tokatlama, radyoloji teknisyenini tokatlama ve tekmeleme, hatta öğretim üyesini

dövme. Bir efsane gibi anlatıldı bana. Ramazan ayında asistanlara oruç

tutmasını yasaklaması bir yana, personele bile yasakladığı için bazı

personeller elinde boş fincanlar çay içiyorum edasını oluşturmak için ses

yaparlarmış! Varın düşünün, nasıl korkmayalım...

*  Bu baskı ve

stres ortamından benim şahit olduğum iki arkadaşımız ayrılmak zorunda

bırakıldı. Bunlar, Dr. A. F. U. ve Dr. M. tir .

*  Aynı baskı ve

mobbingi ameliyathanede de gördüm

*  Bir de B.

hocamız var, bu da ona benzemeye çalışıyor. Fırça yemediğimiz,

aşağılanmadığımız gün yok. Ameliyatlarda bizi aşağıladığı, hakaret ettiği

yetmezmiş gibi ameliyat ortamında kadınlar arasında söylemleri ve hareketleri

hiç hoş değil, (yazmaya utanıyorum). En basit örneği, bir gün ameliyat

sırasında yeni evli genç bir hemşirenin yanında, Ay çok terledim. Normalde bir

tek yatakta terlerim ama diyerek ahlaksızlığın boyutunu ortaya koymuştur.

***

Heeeeey YÖK, orada mısın!

YERLİ VE MİLLİ

İRADE!

Sanıyorum, Nehir kenarında beklemekten sıkıldı o

amiral isim

Hemen her hafta sonunu bir dış ülkede geçiren ve

oralardan ballandıra ballandıra notlar, izlenimler aktaran o yazara buradan

seslenmek istiyorum;

Ey parası bol yazar arkadaş... Sen hiç Türkiye nin saklı

güzelliklerini gördün mü Merak ettin mi hiç memleketimin güzel köşelerini

* Mesela, çadırını hiç Trabzon/Uzungöl de kurup oradan

renkli notlar neden aktarmıyorsun

* Mesela, Şanlıurfa da bulunan Fırfırlı Cami den farklı

izlenimler yazmayı düşündün mü hiç

* Takip ettiğim bir yazarsın; mesela Türkiye nin en güzel

köşelerinden biri olan Erzincan/Kemaliye de birkaç gün geçirip o muhteşem

tabiatı ve uyumu okurlarına duyurmayı neden hiç görev bilmiyorsun

Daha onlarca madde sayabilirim, bu şekilde Niçin

Türkiye deki zenginlikleri işlemiyorsun, ey arkadaş! Neden ve de niçin

Bir de itiraf; evet itiraf ediyorum ki seni kıskanıyorum

ama kaleminin farklı konjonktürde farklı uçları göstermesine ya da her hafta

sonunu yurt dışında geçirmenden dolayı değil; bu yaşta o gücü kendinde bulduğun

için... Bravo! Keşke benzer hareketliliği biz de gösterebilsek