Evinden çıkan bir kadın sıkıntılarını dağıtıp, biraz

rahatlamak için cadde sokak demeden yollarda yürümeye başlar. İnsanlar

geçmekte, alış verişler yapılmakta ve taze bir gün yaşanmaktadır. Yüzler

vardır, yıllanmış acıları taşıyan ve yüzler vardır, hüzün, ayrılık, ölüm,

hasret, yoksulluk ve hastalıkların renklerini yansıtan.

Acı her yerde acıdır ama acının da renkleri vardır.

Eğer karşınızdaki kişinin acısı sizin acılarınızla aynı

renkleri taşıyorsa bir yakınlık duyar, ona açılmak, ona seslenmek istersiniz.

Kadın sokağa çıkar ve insanları seyreder. Onlarda

kendinden bir şeyler arar. Eğer birine aşinalık duyabilirse bütün dertlerini

anlatmayı ve biriktirdiği ne varsa döküp, bir kuş kadar rahatlamayı ve evine

öyle gitmeyi düşünmektedir.

Maalesef güvendiği ve inandığı eşi tarafından terk

edilmiş ve suçlanmıştır. Artık bu dünyada güvenebileceğim hiç insan yok diye

düşünür.

Aldatılmak ve sadakatsizlik eşler arasında ağır bir

yüktür. Bu yükü taşımakta zorlanmaktadır. Fakat yaşadığı haksızlığı, yüreğini

burkan acıları yakınları ile paylaşmak istediğinden aile fertleri hemen nasihat

etmeye, akıl vermeye kalkarlar.

Bu yüzden kadın her seferinde geri adım atar yakınlarım

beni anlamıyor der ve konuşmak istemez. Altı aydır kimseye bir şey söylememiş

ve hep yalnız kalmayı tercih etmiştir. Ama insanız işte derdimiz varsa birinin

desteğine ihtiyaç duyarız.

Kadın, o gün biriktirdiği acının kendisini zorladığını

hisseder ve evinden çıkar. Nereye gittiğini, niçin gittiğini bilmeden yol

boyunca yürümeye devam eder. Sonra nasıl olduysa yolda yürüyen bir hanımın yüz

ifadesi dikkatini çeker ve onunla bir süre yan yana yürümeye çalışır. O kadına

sözcüklerle ifade edemediği bir yakınlık duyar, sanki yıllardan beri tanıyormuş

gibi yaklaşır ve sorar: Sizin güvenilir biri olabileceğinizi düşündüm derdimi

anlatsam dinler misiniz Kadıncağız önce şaşkın bir vaziyette bakar, sonra

kendisini dinleyebileceğini ifade eder.

 İki kadın

konuşarak yürümektedirler. İkisi de aynı kaderin içinde birleşiyor. Hayatları,

karakterleri ve acıya verdikleri anlam her ikisinin de aynı. İhanetin verdiği

tahribat birbirlerini hiç tanımayan iki kişiyi aynı yolda bir araya getirir.

Konuşurlar, konuşurlar, konuşurlar Yol biter ama söz

bitmez. Sonra yolun kıyısında bir park görür, hemen oraya geçerler.

Konuşmalarına burada devam ederler.

Akşamüstü birbirlerini daha önce hiç tanımayan iki kadın,

birbirlerine teşekkür ederek oradan ayrılırlar. Bir arkadaşım başından geçen bu

olayı özetlediğinde bana pek dramatik olay olarak gelmişti. Ama karşılaştığımız

iki insandan birinin, kimsenin kendisini anlamadığını ve anlaşılmaya büyük

ihtiyaç duyduğunu ifade etmesi bu öykünün gerçek olduğunu ortaya koyar gibidir.

Çünkü acı ruhumuzda bir yara açtığında biriyle konuşmak, paylaşmak isteriz. Ama

karşımızdaki kişi ya bizi dinlemek istemez, ya da akıl vermeye, nasihat etmeye

kalkar. Bu nedenle, acılarımızın da benzer olmasına dikkat eder ve aynı kaderi

paylaşıyorsak bu kişilere bir yakınlıkduyarız. Bu, karşımızdaki kişinin bizi

anlayabileceğine inandığımızdandır.